DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
16°C
İstanbul
16°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Salı Hafif Yağmurlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C

AİHM Kararları Bağlayıcıdır

AİHM Kararları Bağlayıcıdır
04.10.2023 12:56
130
A+
A-

İkinci Dünya Savaşı’ndaki sivillere yönelik katliamların ve kitlesel ihlallerin sonucu olarak İnsan hakları, uluslararası müzakerelerle varılan mutabakatla devletlerin iç işi olmaktan çıkarılmış ve koruma altına alınmıştır.

Türkiye, 1954 yılında TBMM tarafından onaylanıp yürürlüğe giren yasa ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) tarafı olarak yükümlülük üstlenmiştir.

Uluslararası anlaşmaların tamamı, taraf olan devletlerin egemenliğini sınırlar ve belirli yükümlükler içerir. Devletler bu anlaşmalardan doğan yükümlülükleri yerine getirmek zorundadırlar.

Türkiye de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne kendi iradesiyle ve TBMM kararıyla taraf olduğuna göre ilgili her devlet gibi gereğini yapmakla yükümlüdür.

binguven-bal2

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları da ilgili devletler için şüphesiz bağlayıcıdır. Gereğini yapmamaları durumunda, uluslararası hukuk nezdinde doğrudan sorumlu ve mahkûm olurlar. Çünkü AİHM kararlarının muhatabı bir devletin iç hukuku, anayasa veya yargı değil doğrudan ilgili devlettir.

AİHM’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili kararından sonra bu sefer de Yüksel Yalçınkaya hakkında verdiği kararı yoğun tartışmalara neden olmaktadır. AİHM Yüksel Yalçınkaya hakkındaki kararında; adil yargılama hakkının, ihlal edildiğini belirtmektedir.

Yüksel Yalçınkaya, Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmenlik yaptığı sırada “ByLock kullandığı ve Bank Asya’ya para yatırdığı” gerekçesiyle örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay hapsine karar verilmişti. Yargıtay tarafından da cezası onandıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuş ancak hak ihlali olmadığı kanaatine varan Mahkeme ret kararı vermiştir.

Bunun üzerine iç hukuk yolları tükendiği için AİHM’ne başvurulmuş ve 26.09.2023 tarihi itibariyle hak ihlaline karar verilmiştir.

Türkiye, yükümlülüğü gereği kararı uygulamak yerine en üst perdeden itiraz etmeyi tercih ederek hak ihlalini tanımayacağını ilan etmiştir.

Demirtaş’la Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” yönündeki AİHM kararına karşı direnmeyi sürdüren CB Erdoğan, aynı tavrı Yüksel Yalçınkaya hakkındaki karara karşı da sergilemiştir.

Türkiye’de adil bir yargılamanın söz konusu olmadığını inkâr etmekle hakikat kaybolmuyor ve  gerçeğin çok daha farklı olduğunu herkes biliyor.

Şüphesiz bu meydan okuma, AİHM’nin kararını etkilemeyecek ve Türkiye, kararı er veya geç uygulamak zorunda kalacaktır. Başka seçeneği de yoktur. Uygulanmaması durumunda devlet olarak Türkiye, uluslararası hukukta sorumlu duruma düşecektir.

Bu nedenle birçok konuda olduğu gibi bu konuda da CB Erdoğan geri adım atmak mecburiyetinde kalacaktır. Daha önemlisi, Hak ihlaline konu olan mahkûmiyet kararı, on binlerce davaya emsal teşkil edecek ve mağdurlar haklarına kavuşacaklardır.

Trajikomik olan, CB Erdoğan’ın bu sert tavrı karşısında binlerce hukukçunun ve özellikle de muhalefet partilerinin sessiz kalmasıdır. Toplumsal duyarlılıktan söz etmeyi ise fuzuli buluyorum.

Herhangi bir toplumsal kesimin, hatta tek bir insanın dahi siyaset ve yönetim tarafından planlanmış bir tuzağa düşürülmesi, yargı tarafından haksızlığa maruz bırakılması, hukukunun çiğnenmesi, haklarından mahrum bırakılması, ezilmesi, ötekileştirilmesi veya sistemden kaynaklı bir acı çekmesi, sadece iktidarları değil, sessiz kalan muhalefeti de gayri meşru kılmaya yeterlidir.

Hak ihlalini prensip ve alışkanlık edinen bir iktidar kadar, Hak ihlalini eğip bükmeden dile getirecek bir muhalefetin olmaması çok daha vahimdir.

AİHM kararlarına meydan okuyan Erdoğan’a, sorumlu bir muhalefetin şöyle bir karşılık vermesi gerekmez mi?

“Yüz binlerce, hatta milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyen bir kararı yok sayamazsın.

Adil yargılanmamak açık bir hak ihlalidir ve binlerce insanın hakkı ihlal edilmektedir.

Bu kararı yok sayarak Türkiye’yi AİHM nezdinde mahkûm edemezsin?

Düşmanlık, kin ve öfkene hukuku, dolayısıyla ülkeyi kurban etmene müsaade etmeyiz” gibi gerçekçi ve inandırıcı itirazları yüksek sesle dile getiren bir muhalefetin olması gerekmez mi

Nerede böyle bir muhalefet?

Misyonu Erdoğan’ı “iktidarda tutmak” olan “uydu” bir muhalefete fazla anlam yüklediğimin ve boşa kürek salladığımın farkındayım ancak vicdanım sessiz kalmama el vermiyor!

Hukuka aykırı uygulamalarıyla iktidar, sessiz kalmakla da muhalefet elbette mahşeri vicdanda mahkûm olacaktır.

Öncelikle AİHM’nin kararları uygulanmalı ve hak ihlallerine son verilmelidir.

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.