Ülkemiz zor sınavlardan geçiyor.
Daha derin krizler yaşayacağımız kuvvetle muhtemel.
Herhangi bir kuruma, partiye, Genel başkana veya politikacıya duyduğumuz kırgınlık, kızgınlık ve öfke ülkemizin geleceğine zarar vermesine rıza gösteremeyiz.
Bu nedenle krizleri ve sorunları ideolojik, pragmatist bir yaklaşımla değil, makuliyet/sağduyu, itidal ve hakkaniyet çerçevesinde değerlendirmek zorundayız.
Ne yazık ki deprem felaketinden sonra siyasi depremle de büyük bir kriz yaşanıyor. Bugün itibariyle siyaset enkaz altında can çekişiyor.
Gelişmeleri, Cumhur ittifakı ve iktidar lehine değerlendirenlerin çoğunlukta olduğunu biliyorum.
Buna rağmen Cumhur İttifakının, K. Maraş merkezli deprem felaketi karşısında aciz ve çözümsüz kaldığı gibi siyasi depreme de çözüm olamayacağına inanıyorum.
Cumhur ittifakının deprem enkazı altında kaldığı gibi siyasi enkazın altında da kalacağını düşünüyorum.
Sorun; muhalefetin enkazdan nasıl çıkacağı ve enkazı nasıl kaldıracağıyla ilgilidir.
CHP ve müttefikleri, kendi başlarına enkazdan kurtulmaları oldukça zor görünüyor. HDP başta olmak üzere ittifak ve dayanışmayı genişleterek başarmaya çalışacaklar.
Bir Genel başkan aday olacaksa doğru adayın Kemal Kılıçdaroğlu olduğu ve birinci turda zorlansa da Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda seçimi kazanacağına olan inancımı koruyorum.
Elbette bu artık kolay olmayacaktır.
MHP yerine AK Partiyle ittifak yapmadığına hayıflanan HDP, İYİ Partinin boşalttığı koltuğa oturarak etkin bir rol ve inisiyatif almaya hazırlanıyor.
İktidarı ve muhalefetiyle siyasetin milliyetçilik ile kuşatıldığı bir dönemde demokratikleşme ve demokratik siyaset beklentisi bir “fantezi” gibi görünebilir ancak milliyetçi ideolojinin yıprandığını, içerde ve dışarda etkisini kaybettiğini de görmek gerekir.
Ekonomik kriz ve depremin neden olduğu büyük yıkımın altından kalkmak için Batı ile ilişkilerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğu gerçeği görmezden gelinemez.
Bu ilişkilerin milliyetçilik hamasetiyle sürdürülebilmesi artık mümkün değildir. Bir hamaset yapılacaksa bu da demokrasi hamasetidir. Buna engel görülen İYİ Parti, denklemin dışına itilerek bir engelin ortadan kaldırıldığı düşünülebilir.
Bu durumda hem siyasi enkazı hem de ekonomik enkazı sırtlayacak yeni bir iktidara ve göreceli bir demokrasiye ihtiyaç vardır.
CHP geleneksel seçmeninin HDP’nin desteğinden memnun olup olmayacağı, bir sorun oluşturup oluşturmayacağı dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Sistem ve siyaset üzerinde milliyetçilik kuşatması devam edecekse muhtemelen ikince operasyon CHP-HDP yakınlaşmasına karşı yapılacaktır. Bu operasyon, birçok yöntemle ve provokasyonlarla olabileceği gibi önümüzdeki günlerde artacak terör eylemleriyle de gerçekleştirilebilir.
—
Meral Akşener’in 6’lı masaya ilişkin bilinen ve kulislerde konuşulan rahatsızlıklara rağmen, izlediği yöntem ve kullandığı sert dili ile köprüyü yıkarak çekilmesi şaşırtıcı oldu.
İddialarında haklılık payı olsa da zamanlama itibariyle doğru bulmadığımı belirtmeliyim. İki belediye başkanını göreve çağırmasını ise hiç yakışık görmedim.
Açıkçası “ben bekliyordum”, “ben biliyordum” gibi iddialara rağmen böyle bir yöntem ile masa dağıtılmasına çok şaşırdığımı belirtmeliyim.
Yine de yaşanan krizin tek sorumlusu olarak Meral Akşener’i görmek en azından haksızlık olur. Bir değil birkaç sorumlusu olduğunu görmek zorundayız. Bir senaryo olarak tanımlanacaksa da başka aktörlerin olduğu unutulmamalıdır.
Daha önce oluşturulan Millet İttifakının ana aktörleri Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu olduğunu hatırlayalım. Temel Karamollaoğlu’nun çok önemli ve onurlu tarihi bir rol oynadığını belirtmeliyim ancak seçmen kitlesiyle en büyük rolü Kılıçdaroğlu ve Akşener üstlenmişti. Seçim başarısı da böyle elde edilmişti. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmeliyim.
Altılı Masada İYİ Parti’ye biçilen rolün siyaset açısından sorunlu olduğunu belirtmeliyim. Siyasi partilerin gücü, alınan oylara göre belirlenir. Bunun gözetilmediği açık ancak bugüne kadar itiraz edilmemesi de İYİ Parti’nin eksikliği olarak değerlendirilmelidir.
Her ne kadar bugün Meral Akşener’in tavrına karşı ciddi bir tepki olsa da yeni siyasi stratejisi ortaya çıktığında tekrar toparlanacağını düşünüyorum.
İYİ Parti’nin, “devletin nimetlerinden yararlanmak için iktidara eklemlenerek MHP’nin kaybettiği toplumsal desteği iktidara sağlayacak ve iktidara taze kan taşıyacak” iddialarına katılmıyorum.
Meral Akşener’in Altılı Masadan çekilmesini, önceden düşünülmüş, planlanmış bir hamle olduğu kanaatindeyim. Altılı Masada edilgen ve etkisiz olmak yerine daha etkin ve aktif bir siyasete yöneleceğini düşünüyorum.
Bu durumda İYİ Parti için bundan sonra iki yol gözükmektedir.
İYİ Parti ya MHP’leşecek ve siyasi krizi derinleştirerek müdahaleye açık hale getirecek veya merkezileşecek ve siyasi krizi aşacak bir yol seçecektir.
MHP’leşerek veya MHP’ye eklemlenerek tarih olacak, ya da Türkiye’nin ihtiyacı olan makuliyeti, itidali, suhuleti, orta yolu önceleyerek ve merkezileşerek tarih yazacaktır.
Bu durumda Meral Akşener de Erdoğan sonrası için en güçlü aday olarak siyasi aktör olmaya devam edecektir.
Tarih olmak kadar tarih yazacak bir imkana sahip olduğunu düşünüyorum.