Devlet aklının ortaya koyduğu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçelinin servis ettiği yeni açılım projesini çok önemli bir adım ve kıymetli bir gelişme görüyorum. Beklentilerin çok üstünde ve şok edici bir açıklama olarak sadece DEM’in değil, PKK ve KCK’nın dahi taleplerinin üzerine çıkılmış, hiçbir itiraz ve mazerete mahal bırakmamıştır.
Bahçeli, yaklaşık 40 yıldır bilinçli, düzenli ve istikrarlı sürdürülen “Önder Apo”, “İrademiz Öcalan” ve “muhatap Öcalan” çizgisine olumlu yanıt vermekle kalmamış, devletin de aynı anlayışla hareket ettiğini net bir ifade ile açıklamıştır.
Türk milliyetçiliğinin esas amacı devlete/müesses nizama hizmet etmektir. Devlet Bahçeli de bunun gereğini yapmakta ve Abdullah Öcalan’ı da 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilirken “fırsat verilirse Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” sözlerini hatırlatarak göreve davet etmektedir.
Bu konuda hem Öcalan’ın hem de Devlet Bahçeli’nin samimi ve fedakarlıkla davrandıklarına inanıyorum. Başarılması durumunda “milliyetçilerin zaferi” olarak tarihe geçeceğini düşünüyorum.
Kuşkusuz Bahçeli ve Öcalan’ın silahlı mücadeleyi ve savaşı sonlandırma görevini üstlenmeleri büyük bir risktir ancak başarmaları durumunda Türkiye’ye karşı tarihi görevlerini yerine getireceklerdir.
Bizlere de düşen ya susacağız ya da sürecin barış ile sonuçlanmasına katkı sunacağız. Karşı çıkmak, ortalığı bulandırmak, süreci savsaklamak ülkemizin ve insanlarımızın yararına değildir.
—
PKK Açılımını Abdullah Öcalan üzerinden başlatmak, ‘silahlı mücadeleyi sonlandırmak’ için doğrudan kendisiyle müzakere etmek doğru bir yöntem ve önemli bir stratejidir.
Projenin detaylarını, hedeflerini ve muhtemel aktörlerini henüz net bir biçimde bilmiyoruz. Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması, ailesinin ziyareti ve kendisinden gelen mesajlara bakınca, Açılımın taraflarca ciddiye alındığı ve önemsendiği görülmektedir.
PKK ve Öcalan’ın, Bağımsız Kürdistan karşıtı tutumları Türkiye devleti için önemli ve değerlidir. Suriye veya Irak’ta bağımsız bir devletin oluşumunu engelleyecek en önemli müttefiklerden birisi PKK olabilir. Muhtemelen bu nedenle yeni bir Açılım sürecine ihtiyaç duyulmuştur.
İttifakın arka planını bilmiyorum ancak görünür nedenleri ortadadır. Öncelikle Abdullah Öcalan’ın “Bağımsız Kürdistan” gibi bir hedefi yoktur. PKK de zamanla evrilerek özgürlükçü Kürt hareketi olmaktan tamamıyla çıkıp Anti-Kürdistan ve sınıfsal bir ideolojik harekete dönüşmüştür.
PKK için Kürtler, sadece ideolojik hareketin tabanını ve dinamiğini oluşturmaktadır. DEM üzerinden marjinal Türk solunun ve radikal unsurların TBMM’ne taşınması, hatta LGBT hakları için dahi bu tabanın kullanılması boşuna değildir.
Gerçekten de PKK tabanını oluşturan Kürtlerle Öcalan arasında sarsılmaz bir ideolojik bağ vardır. Kürt partisi olmamasına rağmen DEM’i ayakta tutan da söz konusu ideoloji ve dinamik Kürt tabandır. DEM, gücünü demokrasiden veya demokratik siyasetten değil, ideolojisinden ve dinamik Kürt tabanından almaktadır. Hiçbir siyasi inisiyatif almadan “Muhatap Öcalan” demesi de bu iddiamı doğrulamaktadır.
—
Çağrının Kandil, KCK ve Abdullah Öcalan tarafından olumlu karşılık bulması sadece Kürtleri değil kamuoyunun büyük çoğunluğunu olumlu yönde beklentiye sokmuş durumda. TUSAŞ’a yönelik terör saldırısı endişelere yol açsa da beklentileri düşürmediği kanaatindeyim. Daha büyük kanlı olayların olma ihtimali kuşkusuz çok yüksektir. Süreci boşa çıkarmak için muhtemel girişimler, eylemler ve terör saldırıları sürpriz olmayacaktır.
2015 yılında Dolmabahçe mutabakatıyla zirveye ulaşan barış beklentilerinin nasıl boşa çıkartıldığını ve yeni çatışma alanları yaratılarak binlerce insanın katledildiğini hatırlamakta yarar vardır. Kurumsal ve toplumsal desteğin verilmesi durumunda bu sefer olumlu sonuç alınacağına olan inancım tamdır. İhtiyacımız olan sağduyu hâkim olması durumunda en ağır sorunların çözüme kavuşturulması elbette mümkün olacaktır.
Umarım PKK, Türkiye’ye karşı yürüttüğü silahlı mücadeleyi sonlandırır ve Öcalan da umut hakkını kullanarak serbest kalır. Böylece binlerce siyasi tutuklu da özgürlüğüne kavuşacaktır. Türkiye, rotasını yeniden demokrasiye çevirmesi durumunda da kazanan Türkiye ve insanlarımız olacaktır.
—
Devlet projesi olarak Bahçeli’in başlattığı sürecin, özellikle DEM ve İktidar çevresinin iddia ettiği gibi “Bölge Kürtlerini kuşatacak bir barış projesi” olduğunu düşünmüyorum. Anti-Kürdistan ittifakı olduğunu ve Kürtleri daha çok bölmeyi hedeflediğini zannediyorum.
Kürt meselesinin muhatabı Öcalan değildir. Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin karşılanmadığı bir açılımı da Kürt Sorununun çözümü olarak sunmak gerçeği yansıtmaz. DEM ve AK Parti’nin kamuoyunu oluşturmak için bu role soyunması da hakikati örtmektir.
Avrupa Kürt diasporasının, Kürtlerin hak talepleri konusunda ısrarı olmadıkça Açılım projesinden bir beklentiye girmek yanlıştır. Bu ısrar ve etkiyi Anayasa Maddesinin 6. Maddesinin değiştirilip değiştirilmeyeceği tartışmalarında göreceğiz.
Her şeye rağmen başlatılan PKK Açılımının Türkiye boyutunu çok önemsiyorum ve barışla sonuçlanmasını diliyorum. PKK’nin Türkiye’ye yönelik şiddet ve silahlı mücadelesine son vermesi ve bunu kamuoyuna deklare etmesi Türkiye’yi ve Türkiye Kürtlerini büyük ölçüde rahatlatacaktır.
Kürt meselesi, PKK silahlarının namlusunda, radikal ideolojilerin ve partilerin elinde tutsak olduğu sürece sağduyu ile tartışılamayacaktır.
Önemle belirtmeliyim ki benim için Kars’tan Edirne’ye ülke bir bütündür ve bütünlüğün korunması Türkler kadar Kürtlerin de yararınadır. Yanlış olan ülkenin her karışında Kürtlerin de kanı döküldüğü ve emeği olduğu halde sistemden dışlanmış olmalarıdır.
Ne yazık ki Açılımın amacı Kürtleri haklarıyla sisteme dahil etmek değildir. Böyle bir amacı olsaydı muhatap olarak Abdullah Öcalan ve PKK değil, doğrudan Kürtler alınmalıydı ve bunun çözüm adresi de ÖCALAN ve PKK değil, TBMM ve hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü tesis edilmedikçe Kürt meselesi hep var olmaya devam edecektir.
Kürtler sisteme dahil olmadıkça da Türkiye’nin bölgesinde bir güç ve işleyen bir demokratik hukuk devleti olması da mümkün olmayacaktır.
Kürt meselesinin makul bir zemine taşınması ve barışçıl çözüm için öncelikle parti ve ideolojilerin tasallutundan kurtulması gerekir. Çünkü çözüm yoluna girmesini mümkün kılacak olan ideolojik ve radikal siyaset değil, demokratik ve makul siyasettir.
Türklerin, Kütlerin ve bütün yurttaşların ortak yararına olacak hukukun üstünlüğüne dayalı yeni bir sistemin makul bir siyasetle ancak inşa edilebileceğine inanıyorum. Kürt sorunun çözümünü de kolaylaştıracak çoğulculuk ve eşit yurttaşlık ancak hukuk devleti güvencesinde tesis edilebilir. Bunu da demokrasi ve hukuktan tamamıyla kopmuş bir siyaset anlayışıyla gerçekleştirmek kuşkusuz mümkün değildir.
—
Türkiye’nin bilerek veya bilmeyerek önemli katkılar sunduğu Irak ve Suriye’deki oluşumların, ABD desteğinde bağımsız bir Kürdistan devletine dönüşeceği endişesinin iktidarı, söz konusu Açılıma zorladığını düşünüyorum. Kamuoyunun desteğini almak için de “ikinci bir İsrail” veya “İsrail himayesinde”, “İsrail’in güvenliği” için bir devlet kurulacağı iddia edilmektedir.
Türkiye endişelerinde haklıdır. Irak-Federe Kürdistan olarak var olan bölgesel yapının bağımsız bir devlete dönüştürülmesi söz konusu olabilir. Ancak endişelerin aksine böyle bir gelişmenin Bölge barışına, özellikle de Türkiye’nin bütünlüğüne büyük bir katkı sunacağını düşünüyorum.
“İsrail’in güvenliği için Bağımsız Kürdistan Devleti’nin kurulacağı” iddialarına katılmıyorum. Çünkü İsrail’in güvenliği için Türkiye, Kürdistan devletinden çok daha önemli ve güvenilir bir devlettir. İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülkenin Türkiye olduğunu, iki devlet arasında yıkılmaz bir ittifakın kurulduğunu hatırlatmak isterim.
Bugün de ABD ve İsrail’in Türkiye’yi gözden çıkararak Kürdistan ile ittifak yapmasını asla mümkün görmüyorum. Bu iddialar, tamamıyla iç politikaya yöneliktir ve bir gerçekliği de yoktur.
ABD desteğinde kurulacak bir Kürdistan da ABD-İsrail ve Türkiye üçlü ittifakının dördüncü bir parçası olacaktır. Türkiye bu gerçeği bildiği halde Bağımsız Kürdistan devletinin kurulmasına karşı çıkmakta ve bunun için Öcalan ve PKK ile ittifak etmeyi seçmektedir.
Türkiye istese de istemese de Bölge “Bağımsız Kürdistan” varlığına gebedir. PKK’ye rağmen bu doğum gerçekleşecektir. Türkiye sınırları içinde bir Kürdistan oluşumu söz konusu olmadığına göre Türkiye’nin yararı komşu bir KÜRDİSTAN ile dost ve müttefik olmasındadır. Enerjisini Kürtlerin kazanımlarını engellemekle harcamamalı.
—
Açılım süreci ile iç politikada dengelerin değişeceği kesin ancak hangi partilerin veya kimlerin lehine-aleyhine olacağını zaman gösterecektir. Yürütmenin başında CB Erdoğan olsa da süreci önemli ve ciddi kılan Devlet Bahçeli’nin kendisidir. Olumlu veya olumsuz siyasi sonuçların faturası da öncelikle Bahçeli’ye kesilecektir.
Kuşkusuz başta AK Parti ve DEM olmak üzere her parti bu süreçten bir fırsat devşirmeyi planlayacaktır. CB Erdoğan da anayasa değişikliği dahil, cumhurbaşkanlığı süresini uzatacak bir formül arayacaktır. Bunun için her politik oyuna ve hamasete başvurmaları da beklenmelidir.
Bizler parti politikalarına ve politik oyunlara değil, barışa odaklanmalıyız. Bizler için önemli olan siyasi ikbal değil, ülkemizin ve insanımızın kazanımlarıdır.