Af, hak sahibinin hakkından vazgeçmesi ve olanları unutmasıdır. Devlet açısından Af ise devletin cezalandırma hakkından vaz geçmesidir.
Cezalandırma hakkı, meşruiyetini adalet ilkesinden ve toplumsal faydadan alır. Cezalandırmanın faydası söz konusu değilse, cezadan vazgeçmek hem adalet ilkesine hem de toplumsal faydaya daha uygundur.
Af ile toplumsal fayda gözetilerek, hükmedilmiş cezaların kaldırılarak barışın sağlanmasına katkı yapılması amaçlanır. Bu nedenle Affın, geçmişte vuku bulmuş olayların tamamıyla unutulmasına vesile olması gerekir.
Af uygulaması, adalet ilkelerini zedeleyecek veya toplumda adalet duygusunu zayıflatacak sonuçlar doğurabilir. Bu durumda, zararı defedecek ve yararı artıracak çözümlerin geliştirilmesi zorunludur.
Bunun için de adalet ve barış zeminini güçlendirecek, hak ve hürriyetler alanını genişletecek ve herkese hukuk güvencesi sağlayacak bir siyasal proje ile toplumun ikna edilmesi ve bunun için de Affın bir ihtiyaç olduğuna inandırılması gerekir.
Hukuk devletlerinde AF, devletin veya devlet başkanlarının acıma, merhamet duygularının bir sonucu olarak düşünülmez ve bu amaçla uygulamaya konulmaz. Tamamıyla toplumsal fayda ve siyasal barış gözetilerek baş vurulan bir yöntemdir.
Bu bağlamda siyasal suçlar dışında da vatandaş adına devlet, Af yetkisini kullanabilir ancak vatandaşın mağduriyetini tazmin etmek zorundadır.
Benim dikkat çekmek istediğim asıl husus; Siyasal Aftır. Çünkü siyasal suç olarak görülen eylemler, doğrudan devlete karşı yapıldığı için failler cezalandırılmaktadır.
Bu nedenle Af söz konusu olacaksa, öncelikle devletin; kendisine yönelik eylemlerden ceza almış mahkumları serbest bırakması gerekir.
Düşünce, fikir, siyaset veya bir gruba aidiyet nedeniyle mahkûm olmuş insanlar için AF dilenmez.
Kumpas kurularak, sahte ve uydurma siyasi gerekçelerle mahkûm edilen binlerce Kürt ve KHK ile mahkûm edilen on binlerce masum insan var. Bunlar doğrudan iktidar/devlet tarafından mağdur edilmiştir.
Sadece iltisak veya Örgüt propagandası gerekçesiyle cezalandırılmış yüz binlerce insan var.
AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarına rağmen ceza evinde hukuka aykırı olarak tutulan insanlar var.
HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, Aydın bir İş insanı olan Osman Kavala, gazeteciler, yazarlar, milletvekili ve Belediye Başkanları gibi tamamıyla siyasal gerekçelerle cezalandırılmış insanları “suçlu” kapsamında değerlendirmek evrensel hukuk ilkelerine aykırı düşmektedir.
Bu uygulamalar, birer hak ihlalidir, kime ve hangi kesime karşı uygulanırsa uygulansın hukuki bir meşruiyeti olamaz.
Bu kapsama alınanlar için Af; bir bağışlama, lütuf ve İhsan değildir, İktidarın/devletin yanlışından dönmesidir.
Farklılıkları nedeniyle haklarını arayanların, hukuksuzluğa ve ayırımcılığa itiraz edenlerin, sistemi ve iktidarı eleştirenlerin cezalandırılması kabul edilemez.
Toplumda yaşayan herkesin eşit muamele görme hakkı vardır. Bizlerden farklı olanları, ötekileştirilenleri ve hakları ihlal edilenleri savunmak, ‘insanlık onuru’ borcumuzdur.
Anayasanın 10. maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. “
Anayasanın kendisi; farklı dil, ırk, din ve mezhebe bağlı vatandaşların varlığını kabul etmiş, bunlar arasında ayırım yapılmamasını öngören eşitlik ilkesini getirmiştir.
Bu durumda farklılığı ve farklılıktan doğan hakları talep edenleri cezalandırmak anayasaya aykırı olmaz mı?
Ayrımcılık yapmamak, eşitlik ilkesinin ayrılmaz evrensel bir ilkesidir. Kürt olduğu, kimlikten doğan haklarını talep ettiği veya bir gruba aidiyeti nedeniyle insanları cezalandırmak ayırımcılıktır.
Toplumumuz, çoğulcu ve farklı unsurlardan oluşmaktadır. Farklılığı ve farklı olanı cezalandırmak yerine, fikir özgürlüğünü ve hak taleplerini suç olmaktan çıkarmak gerekmez mi?
Farklılık ilahi olduğu kadar bir doğa kanunudur. Aynileştirmek, tekleştirmek veya yok saymak yerine doğada gördüğümüz farklılıkların uyumu gibi bir yol aramak ve bulmak zorunda olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Bu bağlamda Genel Affı, toplumsal ve siyasal barışımız için gerekli görüyorum.
Kuşkusuz buna karar verecek olan da Af tasarrufunda bulunacak yetkili organdır.
Cumhuriyetin 100 yılını da göz önünde bulundurarak TBMM’nde alınacak kararla kapsamlı bir Af kaçınılmaz hale gelmiştir.