DOLAR
32,3267
EURO
35,0819
ALTIN
2.298,64
BIST
8.979,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Emin TOPRAK

Emin Toprak Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum. Köyümde İlkokul (1957-1962) Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu (1962-1968) İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977) ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama… 5 yıl İlkokul Öğretmeni, 16 yıl Rehber Öğretmen, 19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl 6 ay çalıştım. 2013 yılında emekli oldum. Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var. https://etoprak1950.blogspot.com/ Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum

    Ankara Barosunda İnsan Hakları

    21.02.2022 01:22
    314
    A+
    A-

    İnsanların, ‘insanca’ yaşamak için; hak, hukuk adalet arayış mücadelesi çok eskilere dayanır.

    Tarih;  M.Ö. 400’lü yıllarda Sokrates, 1633 yılında Galileo, 900’lı yıllarda Hallac-ı Mansur, 1410’lu yıllarda Nesimi, 1894’te Dreyfus ve benzerinin dava ve savunmalarını günümüze taşır. Bu nedenle de davaların sonuç ve yankıları herkesçe az-çok bilinir. Zaten bu davaları hiç de aratmayan dava ve savunmalar günümüzde de devam etmektedir.

    Toplumsal yaşam bir organizmaya benzer, eğer bu organizmanın tüm organları işbirliği içinde çalışırsa, o zaman güvenlikli, sağlıklı ve huzurlu bir yaşam olur.

    binguven-bal2

    İşte bu anlayışla yaşama şekil verecek devletler kurulmuştur. Ne yazık ki devletler hep güçlüden yana olmuş çoğunlukları ezip sömürmüştür.

    Kabul edilen iki görüşe göre:

    Tarihte ilk kez M.Ö. 1760 yılında Mezopotamya’da, Hammurabi Yasaları ile devleti yöneten kral veya egemenlere yazılı olarak yetki verilmiştir.

    15 Haziran 1215’de ilk anayasa sayılan Magna Carta ile Birleşik Krallığın (İngiltere) yetkileri kısıtlanmıştır.

    ***

    Demokrasinin olduğu toplumlarda her kurumun, insan haklarını esas alan, herkesi eşitlikçi anlayışla kucaklayan ilkeleri ve etik kuralları vardır. Bu toplumlarda, her kurum ilke ve kurallarıyla, diğer kurumlarla işbirliği yaptığı için daha sağlıklı ve huzurlu bir yaşam iklimi oluşur.

    Kuşkusuz topluma hizmet sunan her kurum saygın ve önemlidir. Fakat eğer ülkenin yargı, eğitim, sağlık ve akademi sistemlerinde, onların ilke ve etik kurallarına uygun bir hizmet sunulmuyorsa, o zaman toplumsal bir kaos başlar. Hele bir de kurumların ilke ve kurallarını gözetmeyen, tek elden yönetme istekleri varsa, o ülkelerde hem çalışmak hem yaşamak çok zorlaşır.

    Örneğin:

    Yargıda; savcı-avukat-hâkim eğer hukuka uygun soruşturmaz, savunmaz ve karar vermezse,

    Eğitimde; öğretmen, eğer her birey saygındır diye eğitip, öğretmezse,

    Sağlıkta; doktor, eğer Hipokrat yeminine bağlı olarak çalışmazsa,

    Akademide; akademisyenler, öğrencisiyle birlikte bilimi rehber almaz, araştırmaz, buluş yapmaz, konuşup öneride bulunmazsa.

    İşte o zaman diğer kurumlar görevlerini tam yapsa bile, artık toplumsal çark düzenli dönmez, ülkede kaos başlar.

    Oysa demokratik ülkelerde, zorlukları azaltmak ve kolaylaştırmakla görevli yönetimler; sadece kurumların ihtiyaçlarını, aksayan yönlerini belirleyip gerekli bakım-onarımları yapar, öneri ve istekler için karar alır, yasalar hazırlar ve uygulamalarıyla herkese ayrımsız eşit hizmet sunarlar.

    Ne yazık ki şimdilerde; kurumlarımız tek elden yönetildikleri için kurumlar etik kurallarına uygun çalışamıyor sadece emirle istenenleri yapıyorlar. Bu durum da ülkede ekonomik ve sosyal pek çok soruna neden oluyor.

    Yukarıda, yargı-eğitim-sağlık-akademi sıralaması yapmıştım ya, şimdi de ilk sırada olan yargıya biraz değinmek istiyorum. Çünkü devletin en öncelikli görevi, ülkede güvenliği sağlamak, özgürlükleri korumaktır. Ve devlet bu görevi ancak yargı denetiminde yaparsa başarıya ulaşır.

    Yargı sistemi; Savcı-Avukat-Hâkim üçlüsünün oluşturduğu bir kamusal hizmettir:

    Savcı, duyumunu aldığı suç hakkında soruşturma başlatıp, ilgilileri dinler sonra da eğer suçun oluştuğu görüşüne varırsa o zaman edindiği bilgi ve kanıtlarla bir ‘iddianame’ hazırlayıp mahkemeye sunar.

    Avukat, hem suçlanan hem de suçlayan gerçek ya da tüzel kişilerin haklarını savunur ve onlara yol gösterir (Savcı ve Hâkim devlet adına görev yaptıklarından, bireyi devletin gücü karşında koruyan biricik güç savunma gücüdür).

    Hâkim ise savcıyı, avukatı, şikâyetçiyi, sanığı, tanıkları dinleyerek ve kanıtları değerlendirerek bir karar verir.

    Çok kapsamlı ve uzmanlık gerektiren yargı konusu için bu açıklamayla yetinip daha güncel konulara gelelim istiyorum.

    ***

    AYM Başkanı Arslan: “Bugün Anayasa Mahkemesinin önünde 66 bine yakın bireysel başvuru bulunmaktadır… Ocak 2022’de bize gelen başvuru sayısı 12 bine yakın…” diyor.

    2021 sonunda Türkiye’den AHİM’e 15 bin 251 başvuru olmuş!

    Peki, AYM ve AHİM’e kimler ve niçin başvururlar?

    Bu soruya en uygun cevap: “Onlar, insani hakları ihlal edilenlerdir!”

    Demek ki, ülkemizde pek çok insanın hakları ihlal ediliyor!

    Er-geç tüm suçlananlar; ‘geç gelen adalet’ ile aklanacak, fakat onların acı ve yaraları hep kalacak!

    Karnesine: ‘İnsan Haklarını İhlal’ yazılan ülkemiz hem de maddi-manevi tazminatlar ödeyecek! 

    Fakat, ‘hak ihlaline fail’ olanların yaptıkları, yanların kâr kalacak!

    Şimdi de yazıya başlık olan konuya gelelim. Çünkü yargının üçüncü ayağı olan ‘savunma’ alanında, etik olmayan bazı olay ve uygulamalar var!

    Ankara Barosu, 20 bin üyesi, bünyesinde de ‘İnsan Hakları Merkezi’ olan büyük bir barodur. Geçen hafta baro yönetimi ve ‘İnsan Hakları Merkezi’ arasında yaşananlar, divanı oluşturan 9 kişiden 5’nin istifasına neden oldu. İstifa edenlerin iddiaları kısaca şöyle:

    ‘İnsan Hakları Merkezi’nce yapılan bir çalışma ile, Ankara TEM Şube Müdürlüğü’ndeki işkence iddiaları hakkında rapor hazırlanıp Ankara Barosu yönetimine sunuluyor. Ancak, baro yönetiminin bu rapordaki ‘mağdur beyanlarının’ sansür ettiği…

    ‘İnsan Hakları Merkezi’nin, avukat ve hasta bir mahkûm olan Aysel Tuğluk için hazırladığı açıklama ‘isme özel’ olduğu gerekçesi kabul edilmezken ve aynı konuda 20 baro tarafından hazırlanan açıklama imzalanmazken, iki gün sonra ‘Sedef Kabaş’ ismiyle bir açıklama yapılması…

    Bazı AHİM kararlarının sansürlenmesi ve Nazlı Ilıcak gibi bazı kişiler hakkında verilen kararlara aylık bültenlerinde yer vermemek…     

    Bunları ve çokça benzer açıklama ve ses kayıtlarını sosyal medyada da bulabilirsiniz.

    İşte bir de istifa örneği:

    “Geldiğimiz aşama itibariyle, Ankara Barosu yönetimiyle bir insan hakları mücadelesi vermenin mümkün olmadığına olan inancımla, insan hakları merkezi başkan yardımcılığı görevimden istifa etmiş bulunmaktayım.” 

    İnsan hakları, renk, ırk, dil, din farkı olmaksızın herkes içindir. Bu hakları korumakla görevli olanların en başında barolar ve avukatlar gelir.

    Eğer bu haklar, herkes için değil bazıları için uygulanırsa, işte o zaman şimdilerde olduğu gibi AYM ve AHİM önünde kuyruklar oluşur.

    Görevi, ayırım yapmaksızın tüm mağdurları savunmak olan baro ve avukatlar, eğer bazı insanların haklarını yok sayar ve bazılarını da kayırırsa: Vah! Vah! demek yetmemeli, ses vermeli. 

    Emin Toprak- DOSTÇA

    Yazarın Diğer Yazıları
    20.11.2023 00:27
    11.04.2021 23:43
    24.06.2022 02:02
    rodi
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.