DOLAR
34,7169
EURO
36,5488
ALTIN
2.935,95
BIST
9.604,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
11°C
İstanbul
11°C
Hafif Yağmurlu
Salı Hafif Yağmurlu
12°C
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Çok Bulutlu
13°C
Cuma Az Bulutlu
14°C

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki Erdoğmuş, 1 Ocak 1958 yılında Genç doğumludur. İlkokulu Genç’te İmam Hatip okulunu da Diyarbakır da bitirdi. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (İlahiyat Fakültesi) mezunu olup Medrese Eğitimini de Diyarbakır da tamamladı. İmam Hatip ve Müftülük görevlerinden sonra 1999 seçimlerinde ANAVATAN Partisinden 21. Dönem Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Aktif siyasetten sonra Sivil Siyaset çalışmalarına devam eden Erdoğmuş, Sivil Siyaset Platformu ve Sivil Siyaset Girişimi Sözcülüğü yaptı. Şimdi ise Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörlüğünü yapmaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı vardır.

Şiddeti Ayırmadan Sorgulayabilmek!

17.08.2023 20:05 | Son Güncellenme: 17.08.2023 20:07
106
A+
A-

PKK’nin bir siyasal şiddet hareketi olduğu ve sayısız terör eyleminin faili olduğu inkâr edilemez ancak şiddet eylemlerinden tek başına PKK’yi sorumlu tutmak ve PKK üzerinden Kürtleri şiddet yanlısı göstermek doğru değildir.

Şiddetin esas sorumluları iktidarlardır. Muhalefetin şiddetle ilişkilendirilmesi de iktidarların oyunudur. Bu bağlamda belirtmek isterim ki Kürt aydınlarının, yazar ve siyasetçilerinin şiddetin taraftarları veya destekçileri olarak gösterilmesi de politik bir stratejinin gereğidir.

Tarih boyunca muhalefeti baskı altında tutmanın yöntemlerinden biri de şiddetle ilişkilendirilmesidir. Muhalefetin radikal söylemleri ve hamasi politikaları da bunun zeminini oluşturur.

Bu durum, yalnız Türkiye ile veya siyasi partilerle sınırlı değildir. Dünyanın her yerinde, genellikle otoriter iktidarların başvurduğu hukuk ve ahlak dışı bütün yönetimlerde durum aynıdır.

binguven-bal2

Bu nedenle yönetim ve siyaseti sorgulamadıkça muhalefeti, iktidar karşıtı hareketleri, hatta şiddet hareketlerini objektif olarak değerlendirmemiz de sonuç vermeyecektir.

Ülkemizde de iktidar uygulamalarından kaynaklı ve şiddet temelli siyaseti sorgulamadan muhalif unsurları ve muhalefeti doğru tanımlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

Ne yazık ki ülkemizde iktidarı da muhalefeti de besleyen asıl faktörlerin başında gerilim ve şiddet politikaları gelmektedir. Ancak sorgulamayı öncelikle iktidar politikalarından ve uygulamalarından başlatmak gerekir.

Ülkemizde muhalefeti sorgulamanın, hatta suçlamanın pek bir riski yoktur ama iktidarı sorgulamak için risk ve sorumluluk almak gerekiyor. Bununun için de aydınlarımız, yazar ve siyasetçilerimiz iktidarı eleştirmekten uzak durup muhalefete yüklenirler.

Biliyoruz ki, 40 yıldır çatışmaların, operasyonların neden devam ettiği, on binlerce insanın neden öldürüldüğü ve trilyonlarca doların neden ve nereye harcandığı sorgulanmadan yalnız PKK’yi sorgulayarak gerçekler ortaya çıkmaz.

Bu nedenle JİTEM’in şiddeti besleyen köy yakma eylemlerinin, zorunlu göçlerin, Kürtlere yönelik binlerce faili meçhul cinayetlerin, yasak ve baskıların, yüzlerce siyasetçinin tutuklanması, çok yönlü terör ve katliamların yalnız PKK ile değil, kurumsal şiddetle ve yönetimle birlikte sorgulanması gerekir.

Öncelikle doğrudan devletin itham edildiği ve suçlandığı şiddet olaylarının iktidarlar tarafından aydınlatılması, yönetimin sorumluluğunda değil mi?

Güvenlik birimleri, Yargı ve Yürütme niçin var?

Şiddet karşıtı ve çözüm yanlısı olarak bilinen ve 17 Şubat 1993 tarihinde bindiği uçağın düşmesi sonucu ölen Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, 22 Ekim 1993’te Lice Asayiş Bölük Komutanlığı binası önünde vurularak öldürülen Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın cinayetlerinin aydınlatılarak devlet içindeki derin odakların açığa çıkarılması, iktidarların namus borcu değil mi?

30 yıl bir devlet itham altında bırakılır mı? Görevleri başında kalleşçe katledilen generallerin faillerini dahi ortaya çıkarmayan iktidarları sorgulamadan her olayın arkasında PKK’yi göstermenin inandırıcılığı olur mu?

Diyarbakır’ın en çok sevilen polis şefi olarak tarihe geçmiş ve Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü görevinde iken 24 Ocak 2001 günü öldürülen Gaffar Okan’ın, 22 Temmuz 2015 günü Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde evlerinde öldürülüp çözüm sürecinin bitirilmesine gerekçe yapılan 2 polisin ve çok sayıda kamu görevlisinin şüpheli ölümleri aydınlatılmadıkça, yalnız PKK şiddetini sorgulamak, gerçekçi olabilir mi?

Buna Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal’ın şüpheli ölümü de eklenince şiddet ve çok yönlü terörün Kürt meselesi üzerinden nasıl bir mühendislik ile yürütüldüğünü anlamak hiç de zor değildir.

Gezi ve Gazi Osman Paşa olaylarında öldürülenlerin, Suruç ve Ankara Gar vahşetinin, Roboski katliamının ve birçok yerde patlayan ölümcül bombaların sorgulaması yapılamadığı ve aydınlatılmadığı için “şiddette denge” amacıyla PKK’nin silahlı varlığının bazı kesimler tarafından desteklendiği düşünülemez mi?

Aksi nasıl ispat edilecek?

Şengal ve Rojava’da katliam düzenleyen, Ezidi kadınlarını kurdukları köle pazarlarında cariye olarak satan DAİŞ ve benzeri çetelerin Türkiye’yi bir sığınak olarak kullandığı iddialarını, saldırıları ve destekçilerini sorgulamadan PKK şiddetini sorgulamanın kıymeti harbiyesi olur mu?

Kitlesel yoksulluğun, hukuksuzluğun, yolsuzluğun, soygun, yağma ve talanın yaygınlaştığı, ekonomik krizin derinleştiği ve ahlakın çöktüğü ülkemizde, 4 trilyon doların terör gerekçesiyle dağa-taşa bomba yağdırmak için neden ve nasıl harcandığını sorgulamadan PKK’yi sorgulamanın gerçekliği, inandırıcılığı ve güvenilirliği olmaz.

Tek taraflı bir sorgulamanın, en azından Kürtler açısından toplumsal karşılığı olamaz.

PKK ve diğer şiddet hareketlerini besleyen politikalar ve uygulamalar makul bir anlayışla değerlendirildiğinde, şiddeti sorgulamanın neden kapsamlı yapılmadığı kolayca anlaşılacaktır.

En azından PKK odaklı şiddetin, kurumsal şiddetin gerekçesi yapıldığı gerçeğini anlamak zorundayız. Yıllardır siyasi partiler ve iktidarlar Bölge politikalarını PKK üzerinden şekillendirdiklerini dikkate aldığımızda, şiddete kimlerin ihtiyaç duyduğu ortaya çıkacaktır.

Kürt halkının şiddete ihtiyaç duymadığını ve bunun anlaşılması durumunda Türkiye kamuoyunun şiddet karşısında ortak bir tavır geliştirebileceğine yürekten inanıyorum.

Şiddet ve terör kimden ve nereden gelirse gelsin, toplumsal kesimlerin tamamı için bir tehdit unsuru ve huzursuzluk kaynağı olduğundan kuşku duyulmamalıdır.

Hak-özgürlük-adalet-eşitlik-insanca ve onurlu bir yaşam talepleri asla şiddetin nedeni de kaynağı da gerekçesi de değildir. Bunun için Kürt halkını itham etmek, suçlamak, ayrıştırmak, dışlamak en basit bir tanımla haksızlıktır.

Aksine bu talepleri yok saymak, görmezden gelmek, ertelemek; şiddete davetiye çıkarmaktır. Bunun da sorumlusu iktidarlardır.

İktidar destekli kurumsal ve örgütsel şiddeti, ülkemiz adına hep birlikte sorgulamadan, PKK ve dinci silahlı örgütlerin baş vurduğu şiddet ve terör eylemlerini doğru anlayabilmemizin mümkün olmadığını düşünüyorum.

Artık şiddeti ve terörü yeniden düşünmek, anlamak, sorgulamak ve karşı çıkmak için ortak tavır geliştirmek zorundayız.

Yazarın Diğer Yazıları
rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.