DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
16°C
İstanbul
16°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki Erdoğmuş, 1 Ocak 1958 yılında Genç doğumludur. İlkokulu Genç’te İmam Hatip okulunu da Diyarbakır da bitirdi. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (İlahiyat Fakültesi) mezunu olup Medrese Eğitimini de Diyarbakır da tamamladı. İmam Hatip ve Müftülük görevlerinden sonra 1999 seçimlerinde ANAVATAN Partisinden 21. Dönem Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Aktif siyasetten sonra Sivil Siyaset çalışmalarına devam eden Erdoğmuş, Sivil Siyaset Platformu ve Sivil Siyaset Girişimi Sözcülüğü yaptı. Şimdi ise Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörlüğünü yapmaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı vardır.

Örnek Almak için Kutsamak Gerekmez

A+
A-

Tarih boyunca peygamberler ve onlarla Allah’a teslimiyet gösterenler, kutsal metinlerde hep örnek olarak verilmiş ve yüceltilmişlerdir. Ancak onların anılmaları ve bu örnek tutumları dahi onları dokunulmaz ve sorgulanamaz yapmamış, insan üstü bir konuma taşımamıştır.

Ne yazık ki tarih içinde bütün dinlerin mensupları, din adamları marifetiyle örnek almaları gereken peygamberleri ve onların seçkin arkadaşlarını kutsayarak dokunulmaz ve sorgulanamaz kılmışlardır.

Böylece onlar hakkında hikayeler ve menkıbeler uydurularak dini hayatın ayrılmaz parçaları haline getirilmişlerdir. Bu anlayış, adalet, hakkaniyet ve ahlak ilkelerini ağır bulanlar için dinde tutunacak dallar olarak kabul görmüştür.

İnanca dönüştürülen bu anlayış, toplum için din ihtiyacından doğan kişisel duyguların tatmini olurken, egemenler, din adamları, din bezirganları ve politikacılar için de sömürü ve çıkar araçları olmuştur.

binguven-bal2

Bu durum sadece Yahudi ve Hıristiyanlar veya Budist ve Hindular için değil Müslümanlar için de hem de fazlasıyla geçerlidir.

Sahabeden dürüstlük, doğruluk, adalet ve ahlak abidesi olan şahsiyetlerin bu özelliklerini ve davranışlarını örnek almak yerine onların manevi şahsiyetlerine bağlanmayı önemser ve onları insan üstü ve olağan üstü özelliklerle anmayı “Müslümanlık” sayarız.

Daha ileri giderek onlar üzerinden ayrışmayı, hatta kavga ve çatışmayı dinin gereği olarak kabul ederiz. Söz konusu patolojik vakıa ile yüzleşmeden, akıl ve ruh tedavisi görmeden biz Müslümanların kendimize gelmemiz mümkün olmayacaktır.

Almanya’da gerçekleşmiş bir olayı naklederek din ve dindarlık ile olan ilişkimizin düzeyini ortaya koymak isterim:

Biri Sünni diğeri Şii iki kişi kavga eder ve sonrasında karakolluk olurlar. Karakoldaki amir kavga etmelerinin nedenini sorunca Sünni olan:

“Bu adam Ebubekir, Ömer ve Osman’a dil uzattı!” deyince Şii olan:

“Bunlar Ali’nin hakkını gasp ettiler” diye karşı çıkar.

Karakol amiri:

“Kavga demek ki sadece sizin aranızda olmamış, hele biz şu isimlerini telaffuz ettiğiniz kişileri de bir karakola çağıralım, bir de olayı onlardan dinleyelim!” der.

Bunun üzerine Sünni ve Şii:

“Onları çağıramazsınız!” deyince karakol amiri:

“Neden çağırmayayım, bu olayın şahidi değiller mi?” diye ısrar edince, mezhepçi kavgacılar:

“Efendim, onlar öleli 1400 küsur yıl oldu!” deyince karakol amiri yanındaki memura:

“Bu ikisini akıl sağlıklarının kontrolü için hastaneye sevk edin!” der…!

Yazarın Diğer Yazıları
rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.