Çeşme ve kilise yıkılırsa, cami de yıkılabilir!
Çeşme ve kilise yıkılırsa, cami de yıkılabilir!
Adaklı’da tarihi kilise ve çeşmenin mahzeni, define avcılarının kaçak kazılarıyla tahrip edildi. Merkez Camii’nin altında bulunan kilise ve çeşme kısa süre içinde onarılmazsa cami ile beraber yıkılmakla karşı karşıya kalabilir.
Haber analiz: Galip AKENGİN
TÜKETEN VE YIKICI BİR TOPLUM OLDUK
Geçen hafta Adaklı belediyesinde çalışan bir temizlik görevlisinin ihbarı üzerine tarihi kilise ve çeşmenin arkasında yer alan mahzeninin define avcıları tarafından tahrip edildiğini görmüş olduk.
Adaklı’da bulunan yapım tarihi belli olmayan kilise ve çeşme üzerinde yapılan cami ile beraber inanç ve ilçenin tüm içme suyunun kaynağı konumunda yer alan tarihi yapı, define avcılarının kaçak kazıları sonucu yıkılmakla karşı karşıya. Kilise, kışlık odun ve kömür deposu durumunda, çeşmenin mahzeni ise kazılarla tahrip edilmiş vaziyette.
Hz. Muhammed’in gayri Müslümlerin malı, canı, mülkü ve ibadethaneleri ile ilgili açıklamaları ortadayken sözde Müslümanların gayrimüslümlerin ibadethanelerini yıkmaları, tarihi çeşmeleri ve mahzenlerine zarar vermeleri, haram değil mi? Sorusu akla geliyor.
Hz. Ömer, Şam’ı fethederken “Kiliseler mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir” hükmüyle Kur’an’ı ve Resulullah’ın Sünnetini izlerken, Kiğı bölgesinde yer alan tarihi kilise ve yapılar, bir bir yıkılıyor.
ADAKLI KİLİSESİNİN TARİHÇESİ NET DEĞİL
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Nebi Butasım, Adaklı kilisesi ile ilgili bir dergi için yaptığı araştırmada, uzun ve detaylı bir değerlendirmede bulunmuş.
Bingöl ilinin neolitik dönemden beri yerleşim yeri olduğunun araştırmacılar tarafından kabul edildiğini ifade eden Butasım şunları kaydediyor:
“Neolitik dönemden sonra da birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Son dönemde yapılan araştırmalar ile Bingöl ilinde Neolitik, Urartu, Hitit, Roma, Bizans, Eyyubi, Akkoyunlu, Osmanlı dönemlerine ait yerleşim yerleri ve bu dönemlere ait tarihi eserler olduğu saptanmıştır. Bingöl ilinde bulunan eserlerin en yoğun olduğu bölgelerden biri de Kiğı ve Adaklı ilçeleridir. Kiğı ve çevresinde, Neolitik dönem yerleşkelerinden, son dönem Osmanlı eserlerine kadar geniş tarihi bir aralıkta eserler mevcuttur. Bölgede özellikle Hıristiyan dönemine ait önemli ölçüde manastır ve kilise bulunmaktadır. Bölge içinde yer alan ve günümüzde Bingöl ilinin ilçeleri arasında bulunan Adaklı ilçe merkezinde de günümüzde büyük kısmı yıkılmış bir kilise bulunmaktadır. Bu kilisenin ayakta kalan tonozlu kısmının giriş kapısında bir rölyef yer almaktadır. Bu rölyef, Hıristiyan mitolojisi ve ikonografisinde yer alan, Aziz George’nin bir ejderha/yılanı ezdiği tasvirdir. Hıristiyan dünyada geniş yer edinmiş bu rölyef, Hıristiyanlık öncesi döneme ait olan bir inanış veya efsanenin, Hıristiyanlık dininde farklı bir şekilde hayat bulmuş halidir. Bu çalışmada, Bingöl ilinde bulunan ve Hıristiyan kiliselerinde tasvir, rölyef ve heykelleri yapılmış olan Aziz George’nin rölyefinin tarihi kökenleri üzerinde durulacaktır. Hıristiyan sanatına mal edilen ve doğu kökenli olan bu efsane ve bu efsanenin yansımaları değerlendirilecektir.”
ADAKLI KİLİSESİ’NİN TARİHİ
Adaklı Kilisesi’nin tarihi hakkında bilgi veren Butasım, kilisede bulunan kitabenin kaybolduğunu ifade etti.
Butasım, şunları söyledi: “Adaklı’da bulunan kilisenin tarihi hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Bingöl ile ilgili yaptığımız ‘Bingöl’deki Mimari Eserler’ isimli yüksek lisans çalışmasında 2003-2004-2009 yılları arasında söz konusu bölgeyi ve kiliseyi çalışma imkânımız oldu. O tarihlerde kilisenin kalan tonozlu bölümünde üzeri aşınmış bir kitabe bulunmaktaydı. Tonozlu bölümün içinde muhafaza edilen kitabenin üzerinde bir iki harf zar zor seçilmekte ama genel olarak silik olduğundan bir şey anlaşılmamaktaydı. İki parça halinde olan kitabenin görünen harflerinden Roma-Bizans kitabelerinde kullanılan harfler olduğu anlaşılabilmekteydi. Ancak daha sonraki yıllarda yaptığımız araştırma gezilerinde bu kitabeyi bulamadık. Adaklı ve Kiğı bölgelerinde yaptığımız araştırmalar neticesinde, Ermenilere ait olan kiliselerin, yapısal ve plan olarak farklılıkların olduğunu ve genellikle kitabelerin Ermenice yazıldığını varsayarsak, bu kilisenin Ermenilere değil de Kiğı çevresinde hâkim olan Bizans Devleti’ne ait olduğunu düşünebiliriz. Bu bölge Hıristiyanlık dini otoritesi açısından 650’li yıllarda Khaldia, XI. yüzyılda ise Trabzon dioecesisine (dini bölge) bağlı olduğu geçmektedir. Adaklı Bizans döneminde Artaleson olarak isimlendirilmekteydi. Hatta bu bölgenin yani Artaleson’un bir dux’u (lider) olduğunu ve liderinin isminin kroniklerde geçtiğini görmekteyiz. İslam akınlarından sonra bölgede sıklıkla farklı devletler egemen olmuş ancak Akkoyunluların bölgeyi tamamen kontrolünden önce dini olarak Trabzon diocesine bağlı kalmıştır. Akkoyunluların bölgeyi tamamen egemenlikleri altına aldığı süreçte bölge, Ermenice Astghaber veya Azakpert ismiyle anılmıştır. Akkoyunlu Kutlu Bey döneminde (1362-1388) Kiğı ve çevresi Pir Âli tarafından egemenlik altında alınmıştı. Akkoyunlu hâkimiyeti sürecinde ve sonrasında Osmanlı döneminde yapılan kiliselere bakıldığında Ermenilere ait kiliselerin daha küçük ve moloztaş malzemenin kullanıldığı, figüratif öğelerin yer almadığı yapılar görmekteyiz. Oysa ki bu yapının kalan kısmında bile barındırdığı rölyefler ve kullanılan düzgün kesme taş burada hâkim olan daha güçlü bir devletin varlığını ortaya koymaktadır. Oysa ki Kiğı, Adaklı ve çevresinde Ermeniler Bizans’a ve sonrasında Akkoyunlu ve Osmanlıya bağlı olarak yaşamış bir halk olarak görünmektedir. Bu bilgiler ışığında yapının Bizans döneminde yapıldığını varsaymak gerekmektedir. Her ihtimalde kaybolan ve okunamayan kitabesini bir kenara bırakırsak, kilisenin 14. yüzyıldan önce yapıldığını kabul etmemiz gerekmektedir.”
KİLİSENİN GENEL ÖZELLİKLERİ VE SAİNT GEORGE RÖLYEFİ
Adaklı eski mahallede bulunan kilisenin büyük kısmının yıkıldığını belirten Butasım, şu bilgileri verdi: “Bu yıkılan kısma bir cami yaptırılmış olup kilisenin güney tarafında bir tonozlu bölüm ve ona bağlı olarak yol hizasında üç kemerli bir çeşmesi günümüze ulaşmıştır. Kalan tonozlu bölüme batı tarafından açılmış bir kapı ile girilmektedir. Kapı düz lentolu olup üzerinde yuvarlak kemerli bir açıklı bulunmaktadır. Tonozlu bölüm beden duvarları ve üst örtüsü ile birlikte düzgün kesme taştan yapılmıştır. Tonozlu bölümün giriş kısmının tam karşısında bir adet mazgal pencere yer almaktadır. Güney duvarına daha sonradan yapıldığı belli olan basit bir mihrap yapılmıştır. Yapının kuzey tarafında zemin alçak olup burada bir adet çeşme yer almaktadır. Çeşmede üç adet oluk olup olukların bulunduğu yer yuvarlak kemerli niş içinde yer almaktadır. Kemerlerin birleştiği alanlarda hayvan rölyefleri bulunmaktadır.
Makalemize konu olan rölyef tonozlu bölümün giriş kısmının üzerinde bulunan konsolun yan yüzeyinde yer almaktadır. Konsolun güney tarafında rölyef net olarak görülebilmektedir. Konsolun kuzey tarafında başka bir rölyef olduğu ancak daha sonra tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Konsolun yuvarlak yüzeyi ise balıksırtı şeklinde süslemelere sahiptir. Rölyefte, aziz bir binek üzerine elinde uzun bir mızrak tutar şekildedir. Mızrağın uç kısmı bir yılan/ejderhanın başına doğru tutulmuş şekilde tasvir edilmiştir. Yılan/ejderha o denli büyük tasvir edilmiştir ki dairesel konsolun çevresini döner şekildedir. Söz konusu rölyefte yılanın büyüklüğü dışında, hem aziz hem de bindiği binek anatomik gerçeklikle uygun şekilde yapılmıştır. Oyma tekniği ile yapılmış olan rölyefteki binek, yan cepheden verilmiş olup aziz ise tam cephe duruşu ile tasvir edilmiştir. Yüz hatları, vücut oranları ve başındaki azizliği simgeleyen hale oldukça net ve gerçek kontürlerle yapılmıştır.”
AZİZ GEORGE’UN HAYATI
Butasım, çalışmasında Aziz George’un hayatı ile ilgili şu bilgilere yer verdi:
“Aziz George’un hayatı hakkında oldukça fazla bilgi bulunmaktadır. Kimi kaynaklara göre Aziz kimi kaynaklara göre ise bir savaşçı olan Saint George olarak geçmektedir. Gerçek kimliği tam olarak belli olmayan bir kahramandır. Aziz George’nin doğup yaşadığı bölge ve öldürüldüğü yerler üzerinde de farklı anlatımlar bulunmaktadır. Avrupa’da Aziz George ile ilgili efsanenin en eski versiyonunun, edebi anlatım olarak, 5. yüzyıldan kaldığı kabul edilmektedir. Hippolyte Delehaye, Grek (Yunan) mitolojisi üzerine yaptığı araştırmada Viyana el yazmalarına dayandırdığı bilgiye göre bu efsane 5. yüzyıla ait olup Yunan menşelidir. Delehaye’ye göre Roma egemenlik alanında bulunan Kapadokya bölgesinde askeri bir komutan olan Aziz George İsa’ya inanmış bir Hıristiyan olup İmparator Datianus’un putlara kurban vermesi emrini reddederek işkence görmüştür. İmparator Daitanus’un, Aziz George’nin imanını kırmak için uğraştığı süreçte, Aziz George birçok ilahi ilham almıştır. Bazı mucizeler de gösterdiği belirtilen Aziz George, Haçlı seferleri sırasında Müslüman savaşçılardan korkan Hıristiyan şövalyelere öncülük edip Kudüs’ü kurtarmaya gitmiş ve ülkelerine dönen şövalyeler tarafından İngiltere’de ülkenin koruyucusu olarak kabul edilmiştir.
Partcia Brown’a göre yazılan efsane kitaplarındaki Aziz George, Kapadokya bölgesinde doğmuş ve en erken 11-12. yüzyıllarda resmedilmiştir. Ancak burada görüldüğü gibi her iki anlatımda da eksiklikler ve yanlışlıklar mevcuttur. Hem ilk resmedilme tarihi hem de hayatı hakkında batılı araştırmacılar yanlışlıklar yapmışlardır. Çünkü bu kültün tasvirlere konu olması çok daha eskilere dayanmaktadır.
Kabul gören en temel anlatı St. George’nin miladi III. yüzyılın ikinci yarısında Filistin’in Remle Kasabası’nda doğduğu şeklindedir. 23 Nisan 303’te Diocletion devrinde (284-305)17 imparatorun İzmit’te Hıristiyanlar aleyhine astığı bir fermanı yırtması yüzünden çeşitli işkenceler sonucunda öldürülmüştür. Kimi zaman Aziz Yorgi, kimi zaman da Cercis Nebi olarak tanımlanan bu kült şahsiyetin Kapadokya’da doğduğu ve imparator Diocletion zamanında generalliğe kadar yükseldiği varsayılmaktadır. Ancak Hıristiyanlığı kabul edip yaymaya başlamasıyla başı kesilerek öldürülmüştür. Bazı araştırmacılar ise Kapadokya’da doğduğunu ve daha sonra 14 yaşında annesi ile birlikte Filistin’e göç ettiğini burada 17 yaşında Roma ordusuna asker olarak girdiğini belirtmektedir. Diocletianus döneminde Hıristiyanlara işkence yapıldığı ve putlara tapmayanların öldürülmesini emrettiği, ancak Aziz George’nin Hıristiyanların yanında yer aldığını belirten araştırmacılar, bundan dolayı öldürüldüğünü belirtmektedirler. Aziz George’nin Hıristiyanlık adına mücadelesi Hıristiyanlar nezdinde oldukça değer bulmuş ve neredeyse Anadolu’nun her tarafında Aziz George adına manastır ve kiliseler inşa edilmiştir.
RÖLYEF KORUNMAYA ALINMALI
Adaklı Kilisesi’nin ayakta kalan tonozlu bölümü ve üç kemer açıklıklı çeşmesi üzerinde barındırdığı rölyeflerin Bingöl’e ve Adaklı ilçesine tarihsel bir kimlik kazandırdığını belirten Butasım, “Bu nedenle burada bulunan rölyefin en azından farkındalık oluşturularak korunmaya alınması gerekmektedir. Hıristiyan sanatı içinde yer edinmiş ve Hıristiyanlar mal olmuş Adaklı’daki bu anlatım ve rölyefin tarihi süreç içindeki yerinin ve öneminin belirlenmesi için daha nitelikle çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Böylelikle Bingöl ilinin tarihi ve sanatının kökeni hakkında nitelikli bilgilere ulaşılması daha kolay olacaktır.”