Arpa, buğday, fik ekildiğini biliyor muydunuz?
Nerede?
Karer’de, Buban’da, Karapınar’da.
Ne zamana kadar?
1970’li yllarına kadar.
Körkan köyünden Haydar Bal, Sağyan köyüne bir dükkan açtı.
Ertesinde Moro adında Henili bir tüccar dadandı Karer’e.
Bunlar don lastiği, kuru dut, kuru üzüm, patiska, Amerikan bezi ile başladılar işe.
Kamyonlara yol açtılar.
Sancak üzerinden Keloşk tepesine, Keloşk tepesinden Sağyan’a indirdiler yolu.
Kamyonların far ışıkları el feneri oldu çocukluğumun.
Kıl çuvallar, heybeler, yıkık duvarlı değirmenler, değirmen taşlarına inat, kamyonlar dolusu beyaz çuvallar içinde un getirdiler bir zaman sonra.
Ekmekler beyaz oldu birden.
İlk has unu Yaşar amca satın aldı; Sevim teyze pişirdi Göşan’da.
“Sacdan kayıyor, sacı tutmuyor hamur” dediler; sacı tuttu hamur.
Has un, beyaz ekmek varken kara ekmek yenir miydi hiç?
Has un, beyaz ekmek varken kara ekmek yenmezdi.
Öyle de oldu.
Bir kaç yıl içinde öküzler satıldı; ekinden, celleden, harmandan vaz geçildi.
Hüseyin amcanın harman makinesi damın arkasında çürümeye bırakıldı.
Oraklar asıldığı duvarlarda pas tuttu.
Tarlalar hadım edildi, çayır yapıldı.
Tırpanlar, tırpancılar çağı başladı,
1980’li yıllarına gelindiğinde üretimden vazgeçmiş, hepimiz devrimci olmuştuk.
Zaten bir kaç yıl sonra da ihtilal oldu, yarım kaldı devrim hayallerimiz.
İlham’i Hollanda’ya, Aydın İstanbul’a gitti; Mehmet dağa çıktı.
Çayırlar, tarlalar yabancıya gitmesin diye dışarıya kız vermeyenler kız vermeye; gelin almayanlar gelin almaya başladı.
Şimdi büyükbaş mı küçükbaş mı tutalım; koyun mu keçi mi besleyelim hesaplarını yapıyor bizimkiler.
Ekmekleri beyaz, rüyaları bulanık olsa da.