İdeoloji tanımı ve tarihi, farklılıklar gösterse de daha çok Marx ve Engels’e dayandırılmaktadır. Toplumsal bütünleşmeyi sağlamak amacıyla felsefi temellere ve sınıf mücadelesine dayandırılan ideoloji, daha sonra çeşitli fikirler ve inançlar esas alınarak siyasal veya toplumsal bir öğreti olarak farklı şekillerde ortaya çıkmıştır.
Bu bağlamda ideolojileri, modern dönemin şekillendirdiği fikir sistemleri olarak değerlendirmek mümkündür.
Toplumu siyasal ve sosyal alanda olduğu kadar din ve inanç alanında da biçimlendirmeyi amaçlayan ideolojiler, giderek daha çok farklılaşmaya başlamış ve zamanla büyük kavgalara, çatışmalara, hatta savaşlara yol açmıştır.
Dini düşünce üzerinden anlamlandırılan ideolojiye de bu dönemde rastlanmaktadır.
Kuşkusuz dinden ideoloji üretilebilir, üretiliyor da. İslamcılık, Ümmetçilik, Şeriatçılık gibi ideolojiler dine dayandırılmaktadır.
Sayısız örgüt, grup ve siyasi partiler dine dayandırılmış veya toplum nezdindeki meşruiyetini dinden almaktadır. Esas olarak dini olmayan bu anlayış, inancın merkeze alınarak dinden türetilmiş ve geleneksel dini referanslara dayandırılmış politik ve ideolojik bir düşünceden ibarettir.
Gerçekte Din; İlahi olana inanmaktır. Dindarlık da İlahi olanın gereğini yapmaktır. Dinler üzerinden ayrışma, rekabet veya devlet-iktidar mücadelesi ilahi olmadığı gibi dindarlık da değildir.
Farklı ideolojiler iktidar ve egemenlik için birbirleriyle mücadele ettikleri gibi kendi içinde de mücadele ve kavga içinde olabilirler. Buna dinden türetilmiş ideolojiler de dahildir.
Oysa dinler birbirleriyle de kendi içinde de mücadele ve çatışma içinde olamazlar. Çünkü birbirlerini doğrulayıcı ve tamamlayıcı durumundadırlar.
“Deyin ki: “Biz Allah’a inanırız; ve bize indirilene ve İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve onların soyundan gelenlere indirilene; ve Musa’ya, İsa’ya ve Rableri tarafından (diğer) tüm peygamberlere tevdi edilmiş olana (inanırız); onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve biz O’na teslim olanlarız.” (Bakara Suresi, Ayet;136)
“Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti (İslam) sizin dininiz olarak belirledim.” (Mâide, Ayet;3)
Ayette görüldüğü gibi İslam, ayrı ve karşı bir din değil, İlahi dinlerin tamamının ortak tanımıdır ve muhatabı da insanlığın tamamıdır.
Hiçbir ideoloji, toplumu farklılıklarıyla birlikte kuşatmaz ve ideolojik sistemlerde özgürlükler asla hayat bulamaz. Ümmetçilik dini farklılıklara, milliyetçilik etnik farklılıklara, laikçilik inanç farklılıklarına, sosyalizm sınıf farklılıklarına izin vermez.
Dini, mezhebi ve ideolojik ayırımcılığın hayat bulduğu ülkelerin başında TÜRKİYE gelmektedir.
Örneğin aynı ülkede Kürtlerle birlikte yaşayan Türk milliyetçileri, kendileri gibi “vatandaş!” olarak tanımlanan Kürtlerle, Sünniler Alevilerle, Ümmetçiler de farklı din mensuplarıyla eşit olmayı kabul ederler mi?
Bu kesimlerin hangisi dilde, dinde, inançta eşit ve özgürce bir arada yaşamaya rıza gösterir?
Hangi dinci kesim, “Allah’ı inkâr” veya “mürted” (dinden dönme) özgürlüğüne müsamaha gösterebilir?
Söz konusu ideolojilerle yönetilen herhangi bir devletin yurttaşları eşit ve özgür olabilir mi?
Dinden üretilen ideolojilerin, cemaat veya partilerin hangisi özgürlükçü, eşitlikçi ve kuşatıcı olabilmiştir?
Birbirleriyle dahi din üzerinden çatışan bu ideolojik gruplar, bir ülke veya toplum için GÜVENCE olabilirler mi?
Esas olarak İman, İbadet ve Ahlak olmak üzere Din’in üç temel ilkesi vardır. Muamelat, yani hukuk, yönetim, siyaset, ticaret ve toplumsal ilişkiler gibi yaşamın pratiği olan uygulamalar da Ahlak kapsamında değerlendirilmelidir.
Dini toplumdan soyutlamak mümkün olmadığı gibi yönetim sisteminden de soyutlamak doğru değildir. Din-toplum ilişkilerinde ahlak, din yönetim ilişkilerinde de adalet esastır. Ahlak ve adalet tesisinde belirleyici tek başına din olmasa da en etkili unsurlardan birisidir.
İslam’ın adalet ve doğruluğu esas aldığına ilişkin ayetlerden birisi şöyledir:
“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir.” (En’am Suresi, Ayet;115)
Buna göre dinin gayesi; siyasi veya ideolojik bir toplum oluşturmak değil, ahlaklı bir toplum oluşturmaktır. Peygamberlerin gönderiliş nedeni de budur. Nitekim Resul-ü Ekrem (a.s) da “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurarak güzel ahlakın tamamlayıcısı olduğunu bildirmiştir.
Kur’an-ı Kerim de Ahlak peygamberi Hz. Muhammed’i (a.s) şöyle tanımlamıştır:
(Ey Muhammed) “Gerçekten sen yüce bir ahlaka (üstün bir hayat tarzına) sahipsin.” (Kalem Suresi, Ayet;4)
İdeoloji, cemaat veya parti taraftarlığı dindarlık değildir. Dindarlık; iman, ibadet ve yüce ahlak ile gerçekleşir. Ahlaksız bir dindarlık kabul edilemez.
Ahlak yoksa dindarlık neye yarar?