Cumhuriyetin ilanının 100. Yüzyıl dönümü nedeniyle oluşan beklentilerden biri de Genel Af’tır.
Esas olarak Genel Af ihtiyacı, toplumsal barışın tesis edilmesi amacıyla devletin; kendisine yönelik işlenmiş suçları ve faillerini affetmesidir. Bu bağlamda Cumhuriyetin 100. Yıl dönümü, toplumsal barışın tesisi için bir imkân ve fırsat olabilir.
Ayırımsız ve geniş kapsamlı, bütün kesimleri kuşatacak Genel Affı, toplumsal ve siyasal barışımız için gerekli gördüğümü açık ve net olarak belirtmeliyim.
Benim savunduğum Af; siyasal sisteme, rejime ve anayasal düzene karşı işlenmiş suçlar nedeniyle cezalandırılan ve cezasının tamamlamamış yurttaşların serbest ve özgür kalmasını sağlamaktır.
Toplumsal barış ve affı birbirinden ayrı düşünmek doğru değildir. Bir barış tesis edilecekse öncelikle devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesi gerekir.
Siyasal suçlar dışında da vatandaş adına devlet, TBMM marifetiyle Af yetkisini kullanabilir. Bu durumda devlet, vatandaşın mağduriyetini tazmin etmek zorundadır.
Bilmeliyiz ki devlet, kendisine yönelik işlenen suçları affetmeden, yurttaşların birbirlerine karşı işlediği suçları affetmekle toplumsal barışı sağlayamaz. Tersine vicdanları derinden yaralayarak toplumsal huzursuzluğu ve devlete karşı güvensizlik duygularını daha da güçlendirecektir.
Af kapsamına alınarak veya yasal düzenleme ile cezalandırılmaya son verilmesi gereken bir kesim de suçlu olmadıkları halde hukuka aykırı olarak suçlu kabul edilen ve cezalandırılanlardır.
Bu kesimler için af değil, devletin yanlışından vazgeçmesidir esas olan. Ancak otoriter devletlerde geri adım atmanın, yanlışını kabul etmenin “devleti küçük düşüreceği” anlayışı, ülkemiz için de söz konusudur.
Bu ilkel anlayışı dikkate alarak, masum oldukları halde veya adil yargılanmadıkları halde mahkûm edilen insanların da af kapsamına alınmasını zorunlu görüyorum.
Adaletten umudunu kesenlerin Af talebinden başka çarelerinin olmadığını bilmek ve onları anlamak zorundayız.
Hangi suçlar isnat edilirse edilsin, yüzbinlerce insanın haksız yere ve hukuka aykırı kararlarla cezalandırıldığını biliyoruz. Adil bir yargılama olmadığı için Genel Affın zorunlu olduğuna inanıyorum.
Masum olsalar da mağduriyetlerin giderilmesi ve toplumsal barış için her kesime Af, olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bunun gereğini yapmak öncelikle iktidara düşmektedir. Muhalefetin de bu konuda iktidara yardımcı ve destek olmak gibi bir sorumluluğu olduğu kanaatineyim.
Siyasal Af için toplumsal çoğunluğun desteği veya rızası gerekmez. Toplumun çoğunluğu affa karşı da olabilir. Af ihtiyacı konusunda toplumu ikna etmesi gereken iktidar ve muhalefet partilerinin ortak tutumudur.
Herhangi bir toplumsal kesimin, hatta tek bir insanın dahi haksızlığa maruz kaldığı, hukukunun çiğnendiği, haklarından mahrum edildiği, ezildiği, ötekileştirildiği ve acı çektiği bir ülkede, toplumsal çoğunluk istemiyor diye zulüm meşrulaştırılamaz ve devam etmesine rıza gösterilemez.
Devletin yargı veya emniyet marifetiyle suçlu gördüğü ancak suçlu olmayan yüzbinlerce insanın cezalandırılması, devlet için olduğu kadar hepimiz için trajikomik bir durumdur. Bu utanç ve ayıptan hem devlet hem de toplum olarak bir an önce kurtulmak zorundayız.
Aidiyet, iltisak, yandaşlık, taraftarlık veya sempatizan gibi gerekçelerle insanların cezalandırılması, işlerinden ve görevlerinden uzaklaştırılması açıkça hak ihlali ve zulümdür. Hangi kesime karşı uygulanırsa uygulansın hukuki bir meşruiyeti olamaz.
Toplumsal kesimlerin tamamının eşit muamele görme hakkı vardır. Bizlerden farklı olanları, ötekileştirilenleri ve hakları ihlal edilenleri savunmak, bizim de ahlak ve insanlık borcumuzdur.
Yüreğimin sesini Ahmet Arif’in şu sözleriyle dile getirmek isterim:
“Nerede bir can ölse,
Oralı olur yüreğim.
Olmalı zaten,
Olmazsa İNSAN olmaz yüreğim”