DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
10°C
İstanbul
10°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
13°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki Erdoğmuş, 1 Ocak 1958 yılında Genç doğumludur. İlkokulu Genç’te İmam Hatip okulunu da Diyarbakır da bitirdi. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (İlahiyat Fakültesi) mezunu olup Medrese Eğitimini de Diyarbakır da tamamladı. İmam Hatip ve Müftülük görevlerinden sonra 1999 seçimlerinde ANAVATAN Partisinden 21. Dönem Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Aktif siyasetten sonra Sivil Siyaset çalışmalarına devam eden Erdoğmuş, Sivil Siyaset Platformu ve Sivil Siyaset Girişimi Sözcülüğü yaptı. Şimdi ise Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörlüğünü yapmaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı vardır.

Hamas, Filistin ve Müslümanlar

HAMAS, 7 Ekim’de bir gece ansızın hiç beklenmedik noktalardan İsrail kentlerine yaptığı saldırılarla dünyanın gündemine oturdu. Saldırı stratejisi elbette çok önemliydi. Mossad, İsrail Ordusu ve Savunma Kubbesi gibi en modern istihbarat ve savunma sistemlerine yakalanmadan stratejik noktalara yönelik saldırılar elbette HAMAS için büyük bir başarı ve moral motivasyonu sağlamıştır.

Kubbe savunma sistemine rağmen yüzlerce füze ve onlarca Hamas militanı İsrail yönetimindeki işgal topraklarına inmeye başladı. Asla geçilmez denilen ve dünyanın gıptayla veya kıskançlıkla övdüğü Kubbe Sistemi kartondan yapılmış gibi darmadağın oldu.

En önemlisi, devamlı teyakkuz durumunda olan İsrail ordusu, özel eğitilmiş saldırı timleri ve hepsinden daha önemlisi Mossad’ın ortada esamesi okunmuyordu. Kısacası İsrail devletinin itibarı ve karizması derinden çizilmiş oldu.

Stratejistler İsrail’in böylesine bir gaflet uykusuna dalmasını anlamakta zorlanıyor.

binguven-bal2

HAMAS Desteği Bölge Devletleriyle Sınırlı Değil

İran, Suriye, Afganistan gibi devletlerin ve Hizbullah gibi İslamcı örgütlerin HAMAS’a desteği çok açıktır ancak böyle stratejik ve önceden planlanmış ve hazırlıkları yapılmış bir operasyonun arkasında bölge devletlerin dışında küresel güçlerin olmadığını düşünmek gerçekten saflık olur.

İsrail’in 1948 yılından itibaren döktüğü kanın, işlediği cinayetlerin, yaptığı katliam ve soykırımın, barbarlık ve vahşetinin, işgal ve yayılmacılığının tarifini yapmak ve kelimelere dökmek mümkün değildir.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Siyonist ve ırkçı İsrail’in savaş politikaları Nazi yönetiminden ve Hitler’in uygulamalarından farklı olmamıştır. Hitler zulmü gibi Netanyahu’nun barbarlığı da hiçbir vicdan ve ahlak sahibi insan tarafından savunulamaz.

Gazze’ye yönelik saldırılarda enkaz altında kalanların çığlıkları bir tarafa, yıkımdan kurtulan annelerin enkaz altında kalan çocuklarının başında çaresiz olarak feryat ve figan etmeleri yürekleri yakıyor. Bunun nasıl bir acı verdiğini tahmin etmek hiç de zor değil.

İsrail barbarlığı karşısında insanlık vicdanı suskun, Müslümanlık vicdanından ise eser yok.

Gazze’de 1882’den beri bölgede hizmet veren el-Ehli Baptist Hastanesine düzenlenen saldırıda 1.200’den fazla kişinin yaralanması ve yaklaşık 500 kişinin de hayatını kaybetmesi, İsrail vahşetini anlamak için yeterlidir.

Filistin Meselesini Doğru Anlamak

1948’ten beri İsrail, sivil hedefleri aralıksız vuruyor ve işgal sahasını sivilleri öldürerek, yerlerinden ve yurtlarından çıkararak genişletmeyi sürdürüyor. Bu zulmü görmezden gelerek Filistin meselesini doğru anlamak mümkün değildir.

Sadece Gazze katliamının değil, İsrail-Filistin Savaşı’nın müsebbibi ve sorumlusu İsrail ve destekçileridir. Yine sadece Filistin’de değil, Ortadoğu’nun tamamında silahlı terör örgütlerinin stratejik müttefiki ve baş destekçisi de İsrail’dir.

***

İsrail haddini ve sınırını bilmeyen bir devlettir. Aymazlıkta ve hayasızlıkta sınır tanımayan İsrail devletinin söz konusu uygulamalarını “kendisini savunma hakkı olarak” meşru kabul etmek insanlığa hakarettir. Öncelikle İsrail’in sınırını ve haddini bilmesi gerekir. Bu haddi bildirmek de şayet varsa BM’e düşer.

Siyonizm insanlığın düşmanıdır, iktidarları uğruna Siyonizm’le iş birliği yapan devletlerin tamamı işlenen suçlara, katliam ve yıkımlara ortaktır.

İsrail devleti, Siyonist politikalarından vaz geçmedikçe meşruiyet kazanamaz. Nazi Almanya’sı gibi suçlarını itiraf edip mağdurlarına tazminat ödemeyi kabul etmedikçe güvenilir bir devlet olarak muamele görmemelidir. Siyonist, ırkçı ve yayılmacı politikalarından vaz geçerek, Bağımsız Filistin devleti ve komşu devletlerle barış içinde yaşamayı kabul ettiğinde ancak meşruiyet kazanabilir. Kuşkusuz bu durum yalnız İsrail için değildir. Irkçı, işgalci ve katliamcı hiçbir devletin hukuki meşruiyeti yoktur.

Bir devletin meşruiyet kaynağı din veya milliyet değil, hukuktur. Hukukun dışına çıkan devletler zulüm ve zorba devletlerdir.

***

Teröre karşı terörle karşılık vermek hiçbir örgütü veya devleti meşru ve haklı yapmaz, sadece birbirini besler ve kitleleri düşmanlaştırır.

Filistin halkının acısını paylaşmak ve Filistin halkının ‘bağımsız devlet’ mücadelesini desteklemek için HAMAS’ı desteklemek gerekmediği gibi, HAMAS saldırıları nedeniyle Filistin halkını cezalandırmak da insanlık değildir.

Bu bağlamda İsrail ve müttefikleri insanlık suçu işliyor ve insanlık vicdanında lanetlendiklerinden şüphe yoktur. İsrail’in soykırıma varan yıkım ve katliamlarının da Hamas’ın terör eylemlerini meşru kılmadığını da belirtmeliyim.

Hamas gibi İslamcı şiddet örgütlerini masum görmenin ağır bedelini sadece Müslümanlar değil, insanlık ödüyor.

Sivillere Saldırıları Kimliklere Göre Ayırmak İnsanlıkla Bağdaşmaz

İzzettin Kassam Tugayı tarafından işgal altındaki yerleşim yerlerine yönelik füze saldırılarıyla başlatılan sızma hareketinde çok sayıda sivilin de öldüğü muhakkak. Kime ve nerede olursa olsun masum sivillere yönelik saldırı ve katliamlar insanlık suçudur. Bu suçu kimliklere göre ayırmayı insanlık ve ahlakla bağdaştırmak mümkün değildir.

***

İslamcı olması bir örgüte meşruiyet kazandırmaz.

Esas itibariyle İslamcıların bir Filistin davası yoktu. Dinci silahlı örgütler ve radikal İslamcı siyasi hareketlerin zemin bulmasıyla birlikte ideolojik ve siyaset alanında Müslümanların da artık bir “Filistin davası” oldu. Daha önce Arap milliyetçilerinin ve özgürlükçü sosyalist grupların davası olarak kabul ediliyordu.

İsrail’e karşı bağımsızlık mücadelesi veren gerçek güç, Yaser Arafat’ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) olmuştur.

HAMAS’ın Yaser Arafat’ın imzaladığı Barış Anlaşmasına karşı çıkarak şiddeti tırmandırdığını hatırlatmak isterim. El-Fetih ve Yaser Arafat’a karşı İslamcı muhalefeti destekleyen ülkelerin başında da İsrail gelmekteydi.

Yaser Arafat’ın yaptığı anlaşma ile Ortadoğu’da barış rüzgarları esecekti. Radikal Müslüman dincilerle radikal Siyonistlerin iş birliği sonucu barışın önü kesilmiş oldu.

Filistin halkının özgürlüğü ve Bağımsız Filistin Devleti mücadelesi için destek verilmesi gereken de barış yanlısı FKÖ’dür. En kötü barış savaştan daha iyidir. Ne yazık ki İslamcılar, barış yerine savaşı tercih ettiler. Barış’a karşı olan veya barış anlaşmasını bozan hiçbir örgütün eylemleri İslam referanslarıyla meşru kılınamaz.

Müslüman da olsa şiddeti ve terörü yöntem olarak seçen örgütlerin hiç birisinin İslam düşünce sistemiyle bir ilişkisi kurulamaz.

20 yıl öncesine kadar Türkiye’nin devlet politikası olarak desteği FKÖ ve Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi biçimindeydi. Doğrusu da buydu.

2002 yılından sonra FKÖ lideri Mahmut Abbas yerine HAMAS lideri İsmail Heniyye Ankara’da ağırlanmaya başlandı ve sınırsız siyasi destek verildi. İsmail Heniyye’nin uzun bir süre Ankara’da ikamet ettiği de biliniyor. Laik Türkiye, Şii İran ve Hizbullah’ın desteğini de alan Sünni HAMAS, giderek daha da uzlaşmaz ve barış karşıtı tutum sergilemiştir.

***

Ahlaki, İnsani ve Dini Sorumluluk

Kudüs çok dinli ve çok etnisiteli bir şehirdir.

Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler tarafından kutsanan Kudüs Toprakları elbette önemlidir ve değerlidir. Ancak hak, özgürlük, güvenlik ve kendine ait olanın dışında hiçbir kutsal, uğruna ölmeye değmez.

Yeryüzünün bütün Kilise, Havra, Cami ve diğer tapınakların tamamı, tek bir masun insanın hayatına karşılık gelmez. Mescid’ul Aksa dahil hiçbir mabet uğruna, tek bir insan hayatı feda edilemez.

Kudüs’ün Müslümanların ilk Kıble’si olması, Hz. Ömer tarafından fethedilmesi, Mescid’ul Aksa’nın varlığı veya Şark’ın en adil sultanı Selahaddin Eyyubi tarafından kurtarılması gibi gerekçelerin hiçbiri uğruna savaşmayı ve ölmeyi gerektirmez.

Savaşı gerektirecek tek gerekçe; zulmün egemen olması ve Filistin halkının hak-hürriyet ve yaşam teminatıdır. Bu gerekçe sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa ahlaki, vicdani, insani ve dini bir sorumluluk yüklemektedir.

İslam; egemen zalimler karşısında zayıf düşmüş, çaresiz kalmış, kurtuluş için yardım çığlıkları atan erkek-kadın ve çocuklar için mücadele etmeyi ve savaşmayı emreder.

Bununun dışında din, inanç veya başka gerekçelerle insanlar tarafından kutsallaştırılmış herhangi bir sembol veya mekân için savaşmayı önermez, aksine İslam bunlar için kan dökmemeyi emreder.

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!’ diyen zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 75)

***

İsrail vahşetini protesto etmek haktır ve gereklidir. Bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yüz binlerin, dünyada milyonlarca Müslümanın toplu bir şekilde İsrail’i protesto etmesi, kuşkusuz toplumsal duyarlılık bakımından çok önemlidir ancak söz konusu tepkilerin aynı zamanda HAMAS’a destek biçiminde ortaya konulmasının İsrail’e daha çok yaradığını unutuyoruz.

Çünkü uluslararası toplum nezdinde Hamas da bir terör örgütü olarak görülüyor. Radikal İslamcı örgütler, siyasi partiler, iktidarlar ve bazı gruplar bu gerçeği çok iyi bildikleri halde Müslüman kitleleri özellikle HAMAS destekçileri olarak organize ederek İsrail’i protesto etmektedirler.

Hamas’ın saflarında dizilerek ve Yahudi düşmanlığı yaparak Filistin halkına yardım edilmez. Tersine savaş baronlarına ve radikal örgütlere hizmet edilmiş olunur.

Ayrıca, 7 Ekim Olayları nedeniyle başlayan kanlı İsrail saldırılarını protesto edenlerin başında da Yahudiler gelmektedir. Siyonist olmayan hahamlar, dindar Yahudiler, Yahudi İnsan Hakları aktivistleri, Yahudi demokrat gruplar, İsrail polisinin şiddet ve gözaltlarına rağmen iktidara karşı protesto gösterilerine devam etmektedirler.

Yüzbinlerce Yahudi aylardır her hafta Netanyahu’ya karşı protestolar düzenliyor. 7 Ekim olayları sonrası Gazze’ye yönelik saldırılar nedeniyle ABD’nin ateşkes çağrısı yapması için 350 Amerikalı Yahudi ve 24 haham ABD Kongresi’nde oturma eylemi yaptı.

Türk Yahudi Toplumu da şu örnek ve ibretlik açıklamayı yaptı:

“Masum sivillerin her ne koşulda ve nerede olursa olsun -özellikle hastane, okul, huzurevi vb- hedef alınmalarını, katledilmelerini şiddetle reddediyor ve kınıyoruz! Bu, uluslararası hukuk tarafından da insanın en temel beklentisi olan -yaşam hakkını- ortadan kaldıran bir durumdur. Kabul edilir, savunulur ve mazeret gösterilir HİÇBİR tarafı yoktur.”

Yahudilerin bu duyarlı ve ahlaklı tavrını çok anlamlı bulduğumu ve Müslümanların HAMAS destekli protestolarından çok daha yararlı ve ahlaklı olduğunu belirtmeliyim.

Dindar Yahudiler, İsrail devlet zulmünü ellerinde Filistin bayraklarıyla protesto ederken, bizim dindar Müslümanlar Hamas’ın sivil katliamlarını tekbirlerle ve sokak gösterileriyle kutladılar.

Sivil katliamlar üzerinden zafer kutlamaları yapmak, sadece vicdana muğayir değil, hastalıklı bir ruh halini de tanımlamaktadır.

Müslüman Devletlerin Handikapları

Milyonlarca Müslüman da Allah’tan haya etmeden ve insanlık aleminden hiç utanmadan İsrail’e Ebabil kuşlarının, Gazze’ye de Evliyaların inmesini bekliyor.

Sayısı 60’ı bulan Müslüman ülkeler kınama ve hamaset dışında izlemekle yetiniyor.

Gerçek olan şu ki biz Müslümanlar, din bezirgânları politikacıların, din adamlarının, dinbaz parti ve grupların, dinci örgütlerin tasallut ve kuşatmasından kurtulmadıkça ulusal ve uluslararası oyun ve kumpasların figürü olmaktan kurtulamayız.

***

Senaryo her yerde aynıdır.

Devletler, kendilerine karşı çıkan örgütlü yapılara karşı mutlaka diğer bir örgütlü yapı kurar veya var olan herhangi bir şiddet örgütünü destekler. Batıda veya Doğuda, Mısır, Afganistan, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye gibi Müslüman ülkelerde durum farklı değildir.

İsrail de bağımsızlık mücadelesi veren FKÖ karşısında HAMAS gibi bir örgütün çıkmasını Siyonist emelleri için bir fırsata çevirmeyi başardı.

İşgal, savaş, katliam dışında İsrail’in yayılmasını kolaylaştıran bir gerekçe yoktu. Yaser Arafat’ın barışa yanaşması, İsrail’in bu emellerine ulaşmasına bir engel kabul ediliyordu. Siyonist ve radikal Yahudi unsurlar barışı değil, Filistin topraklarının tamamına hâkim olmayı savunuyordu.

Bunun da tek yolu sürekli kan dökmeyi sağlayacak şiddet, terör ve savaştı. Cellatları olan Nazi ordusunu örnek alan Siyonist İsrail’in, işgali sürdürmek için savaştan başka bir yolu da yoktur. Bu nedenle HAMAS ve benzeri örgütler İsrail için “can simidi” niteliğindedir.

Esas olarak silahlı şiddet örgütleri, terör eylemleriyle halka değil, egemen güçlere hizmet ederler. HAMAS ve benzeri şiddet örgütleri, şiddeti devamlı hale getirerek Büyük İsrail Projesi’nin yolunu açıyorlar.

Kanaatimi açıkça belirtmeliyim ki yalnız HAMAS eylemleri değil, hiçbir terör eylemi, halka ve insanlığa yarar getirmemiştir ve getirmeyecektir de.

***

İsrail, ABD ve Ortadoğu

İsrail, ulus devlet formatında kurulmuş bir Yahudi devleti değildir.
İsrail demek Siyonizm demektir.
İsrail demek işgal demektir.
İsrail demek katliam ve soykırım demektir.
İsrail demek vahşet ve barbarlık demektir
İsrail demek emperyalist Batı’nın ileri karakolu demektir.

Batı, Yahudileri sevdiği için değil, ileri bir karakol ve gerektiğinde fitne çıkaracak bir devlet olduğu için İsrail’i destekliyor. Birbiriyle rekabet içinde olsalar da İsrail’in arkasında doğrudan İngiltere ve ABD vardır.

ABD, HAMAS’la savaşmak için değil, Saddam’ı kullandığı gibi HAMAS’ı da kullanarak Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) ikinci aşaması için 2 uçak gemisini hiç vakit kaybetmeden bölgeye gönderdi.

Birinci aşamada aynı yöntemle Türkiye’nin de eş başkanlık yaptığı BOP’un gereği olarak Irak ve Suriye yıkılıp yağmalanmıyor mu?

HAMAS’ın İsrail’e saldırdıktan sonra tekrar Gazze’ye çekilmesi ve Filistinlileri canlı kalkan olarak kullanarak tüm Gazze’yi hedef haline getirmesini başka nasıl izah edebiliriz? İsrail’in her eyleme karşı kadın-erkek-çocuk ayırımı yapmadan masum halkı nasıl katlettiğini bilmiyor muyuz? Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Gazze operasyonunda beyaz fosfor kullandığına dair kanıtları paylaştı. HAMAS için bunu tahmin etmek zor muydu?

HAMAS kullanılarak İsrail’in azgın bir canavar gibi Gazze’ye saldırmasını sağlayanların ABD ve BOP mimarları olduğunu düşünüyorum. Sırada Lübnan, İran, hatta Türkiye’nin olmadığından nasıl emin olabiliriz?

Savaşların gerçek nedenlerini anlamayacak kadar karanlığa mahkûm olmuş cahiller durumuna düşürülüyoruz!

Adı savaş da olsa çağımız savaşlarının tamamı terördür. Çağımızda savaşların hiçbiri insanlık ve doğamızın yararına değildir. Savaşlara verilen desteklerin tamamı teröre de verilmiş demektir.

Hiçbir savaşı uluslararası silah sektöründen bağımsız düşünemeyiz. ABD’nin 887, Çin’in 200, Rusya’nın 85 milyar dolar savunma harcaması var. Dünyada yüz milyonlarca insan bir dilim ekmek bulamazken, çoğunluğu çocuk olan 1 milyar insan temiz suya erişemezken, sağlıklı beslenme ve ilaç temin etmekten yoksun iken sadece bu 3 ülkenin 1 trilyon dolar parası silahlanmaya gidiyor.

İnsanlığın Ortak Düşmanı

Din ve milliyetçilik gibi gerekçelerle de olsa savaşlar ve savaş hamaseti baronlara ve egemen güçlere kölelik yarışından başka bir şey değildir. Zulmün her çeşidi vebaldir.

Bu nedenle insanlığın ortak düşmanı, zulüm ve zalimler olmalıdır. Zalimler arasında din, inanç, milliyet gibi herhangi bir gerekçeyle ayırım yapmak zulme çanak tutmaktır.

Bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları, su-elektrik-iletişim gibi alt yapıyı, üst yapıyı, okulları, mabetleri, hastaneleri, yardım ve sağlık ekiplerini hedef alan her örgüt veya devlet teröristtir, zalimdir.

Dini, inancı, meşrebi, mezhebi, milliyeti ve ideolojisi ne olursa olsun zalimlere destek verilemez. Yahudi, Hıristiyan veya başka bir din ve inanca sahip olduğu gerekçesiyle hiç kimseye düşmanlık yapılmaz. “Zalimlerden başkalarına düşmanlık yoktur.” (Bakara Suresi 193)

Yazarın Diğer Yazıları
rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.