Geçmişte yaşanan başörtüsü sorununda CHP ve zihniyetinin olumsuz rolü bilinmektedir.
En son başörtü ile ilgili 2008’de TBMM’de yapılan Anayasa değişikliğini AYM’e götürerek serbest olmasını engellemişti.
“Helalleşme” kapsamında geçmişin yanlışlarını düzeltme gayretinde olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisi adına sürpriz bir çıkış yaptı.
Politik gücünü büyük ölçüde başörtüsü sorununa borçlu olan ve sorunu adeta tekelinde bir “istismar aracı” olarak rehin tutan AK Parti başta olmak üzere kimi dinbazlardan ve laikçi bazı kesimlerden de büyük tepkiler geldi.
Kanaatime göre CHP’nin başörtüsü özgürlüğünün yasallaşmasını öngören kanun teklifi, makul kesimler tarafından tarihi bir adım olarak değerlendirilmektedir.
Umarım bu adım; CHP’de bir özeleştiri, bir zihniyet ve yaklaşım değişiminin de başlangıcı olacaktır.
Statükonun bekçisi, jandarması ve yargıcı asırlık CHP’deki bu değişim, sadece parti açısından değil, siyaset ve Türkiye açısından da umut verici bir gelişmedir.
Türkiye’yi geçmişe tutsak eden birçok trajedi, acı ve yaralar var. Bu yaralar kapanmadığı için devamlı bir gerilim, gerginlik, güvensizlik ve ayrışma içindeyiz.
Sorunların çözümü yerine hamasi söylemler, yalan vaatler, sorunları örten suni gündemler, siyasete ve siyasetçiye duyulan güveni yok etmiştir.
Siyasal sistemin artık çöktüğünü, toplumun yozlaştığını, gençlerin umudunu yitirdiğini ve en önemlisi de siyasetin tıkandığını aklı başında herkes görüyor ve çaresizlik içinde kıvranıyor.
Tam bu noktada, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun özellikle partisi için radikal sayılacak bir sürpriz çıkış yapması son derece önemlidir. Bu çıkışın gerekçeleri de hem gerçekçi hem de çok net.
Halkımız birbirine düşürülmekten yorgun düştü. Kutuplaştırdılar, ayrıştırdılar, kamplaştırdılar. Adeta düşmanlaştırdılar.
Oysa devlet yaraları kapatacak ki, millet olarak dünya ile rekabete odaklanalım, büyüyelim, gelişelim. Her kapanan yara bizi birleştirecek, güçlendirecek ve ülkenin rekabet gücünü artıracak. Her adım huzurlu, refah içinde büyüyen bir Türkiye demek.
Gerçekten de siyasi adımlar için yürek gerekir. İktidarın statükoya teslim olduğu, yönetim kontrolünü kaybettiği ve bu nedenle karanlık senaryoların konuşulduğu bir süreçte, Ana muhalefet partisi liderinin elinde bir meşale ile ortaya çıkması ‘yürekli bir siyaset adamı cesareti’ olarak görülmesi gerekir.
HDP’nin de olumlu yaklaşımına karşı ne hazindir ki CB Erdoğan, sorunu inkâr ederek Kılıçdaroğlu’nu geçmişiyle suçlamayı tercih etti:
Hükümetlerimiz dönemlerinde inanç, köken, meşrep alanlarındaki tüm özgürlükleri CHP’ye rağmen hayata geçirdik. Başörtüsü başta olmak üzere inanç ve ibadet alanında özgürlükleri onlara rağmen aştık…
Bu açıklama karşısında hayret etmemek, hatta dehşete düşmemek mümkün değildir.
Daha önemlisi, bir anayasa taslağı ortada olmadığı halde “anayasal değişiklik” teklifi ile karşı bir hamle yaparak kanunla çözümünü engellemiş oldu.
Başörtüsünü politik rant görenler elbette yasallaşarak politik malzeme olmaktan çıkmasını istemeyeceklerdir.
AK Parti ve MHP’nin, CHP’nin kırmızı çizgisi olarak bilinen başörtüsü ve kıyafet sorununa yasal çözüm önerisini desteklemeleri beklenirken sorunu yok saymaları, iki partinin de iflası olarak açıklanabilir.
İnkâr ve yok sayma cevabı karşısında sormak gerekir:
İktidarınızda hangi inanç, köken ve meşrep sorunu çözüldü?
Fiili olarak var olan ve faaliyetlerini en etkin ve açık biçimde sürdüren tarikatların, bir müdahale durumunda yasal güvenceleri var mıdır?
Alevi inancına ait hangi yasal düzenlemeler yapıldı?
İbadet mekanları olarak cemevlerinin yasal bir güvencesi oluşturuldu da kamuoyunun bilgisi mi olmadı?
Başörtüsünün kamusal alandaki yasal güvencesi nedir?
Yasal güvencesi olmadığına göre genelge ve tamimlerle yürüttüğünüz başörtüsü serbestliğini neden kanunla kalıcı bir güvenceye bağlamadınız?
CB Erdoğan, başörtülülerin kaderini ve başörtü güvencesini kendi iktidarıyla sınırlandırmış gibi görünüyor.
İktidarını mağdur kitleye borçlu olanların, mağduriyeti iktidarlarının devamı olarak bir güvence görmesi, hesabı verilecek bir siyaset değildir.
Kürt meselesi ile ilgili söylenenler ise tam trajikomik bir durumdur.
“Kürt meselesi diye ülkemize giydirilmeye çalışılan deli gömleğinden onlara rağmen kurtulduk. Bizim Kürt meselemiz yok…” deniliyor.
Kürtlerin hak ve özgürlük sorunlarını çözmek yerine devletin Abdullah Öcalan’ı muhatap almasıyla mı Kürt meselesi çözüldü?
İmralı ve Kandil ile yapılan görüşmeler mi çözüm olarak değerlendiriliyor?
Binlerce Kürdü cezalandırarak, hapse tıkayarak, seçilenlerin yerine kayımlar atayarak mı mesele ortadan kaldırıldı?
Kürt kimliği ve anadilde eğitim başta olmak üzere Kürtlerin hangi talebine olumlu karşılık verilmiş ve yasal teminat altına alınmıştır?
Teminatı hukuk olmayan hak ve özgürlüklerin, inanç hürriyetinin, çoğulculuğun güvende olması mümkün değildir.
Hiçbir yasal güvencesi olmayan Başörtüsü de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Hamasetle sorunlar çözülmez, tersine daha da derinleşir. Derinleştikçe de siyaset çözüm olmaktan çıkar. Umarım yapılmak istenilen bu değildir.
Oysa verecekleri destekle birlikte CHP’nin teklifine ilave olarak “İbadet mekanlarının tanımını inanç kesimlerine bırakacak” bir adımı da kendilerinin atması, hak ve özgürlüklerin ve tıkanan siyasetin önünü açacaktı.
Hatırlatmak isterim ki yıllar önce başörtüsünün normalleşmesine de en önemli katkıyı Kemal Kılıçdaroğlu yapmıştı.
AK Parti tarafından bu gerçeğin üzeri örtülmüş olsa da kamuoyunun zamanla bunu da öğreneceğinden eminim.
Yasakçı zihniyet kadar inkârcı zihniyet de çözümün önünde engeldir.
Geçmiş yaralar tedavi edilmeden yol almak mümkün değildir. Siyasi yaraları sarmak için samimi ve yürekli siyasetçiler gerekir.
“Bazı şeyler yürek ister, o yürek benim yol arkadaşlarımda var!” diyen Kılıçdaroğlu’nun, yolundan dönmemesini öneririm.
Yola devam edilmesi durumunda hem CHP hem siyaset hem de Türkiye kazançlı çıkacaktır.
Özgürlükler için atılacak her adım, ülkemiz ve toplumsal barışımız için çok değerlidir.
Atılan adım için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve kanun teklifini imzalayan bütün milletvekillerini tebrik ediyorum.