DOLAR
34,5306
EURO
36,1974
ALTIN
2.964,88
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

Festivaller ve gerçekler

30.03.2021 16:58
467
A+
A-

Bu yıl düzenlenen Temmuz ayının 15 – 16 ve 17 tarihlerinde Kiğı’da düzenlen 3. Seyit Kasım Doğa Kültür ve Bal Festivali deyim yerinde ise tüm entrikalara rağmen kazasız belasız atlattık.

Festivaller ve gerçekler

Bu yıl düzenlenen Temmuz ayının 15 – 16 ve 17 tarihlerinde Kiğı’da düzenlen 3. Seyit Kasım Doğa Kültür ve Bal Festivali deyim yerinde ise tüm entrikalara rağmen kazasız belasız atlattık.

İstanbul’da derneklerin kendi içinde seçtiği festival yürütme kurulu ile Kiğı ayağını ise Kiğı Kültürünü Yaşatma ve Dayanışma Derneği ile ortak eş başkanlık sitemiyle yürütmeye çalıştık.
Benim de içinde olduğum bu yürütme kurulunun İstanbul başkanı Tuncay Gökçe, azimle çalışmalar yaparken biz de ekip olarak elimizden geleni yapmaya çalıştık. Burada her hafta düzenli olarak yapılan toplantıların bilgileri aynen Kiğı ile paylaşılıyordu.

Sanatçı ve programın içeriği hep ortak fikirle yürütülürken son 15 gün kala Kaymakam’ın sanatçı Diyar ve Rojda’yı istemediğini, buna karşılık bir liste hazırlandığı ortaya atıldı. Bunun üzerine Tuncay Gökçe ile beraber uçakla Elazığ, oradan da Kiğı’ya gittik. Gitmeden Kaymakam, belediye başkanı ve Kiğı’daki dernek yöneticileri ile akşam saat 19’da toplantıda buluşmak üzere sözleştik. 

Uzun süren toplantıda “Bütün Türkiye de festivalleri belediyeler yapar, Türkiye’nin en küçük ilçesi Yayladere belediyesi bile bunu derneklerle beraber yaparken siz niye elinizi taşın altına koymuyorsunuz” sözüm sayın Coşmayan belediye başkanın zoruna gitmiş. 

KONAKLAYACAK YER YOK

Saat 01’e kadar devam eden toplantını ardından öğretmen evinde bize ayrılan odada yatmaya çıktık. Bir kişi daha vardı. Sorumlu kişiye sorduk kim bu? Barajda çalışan biridir. Başka yer yok. Peki diyerek yorgunlukla uyuya kalmışım. Bir süre sonra Tuncay arkadaşım kalk kalk diyerek kaldırdı. Ne oldu ne çabuk sabah oldu ya…
Bir ses geliyor, telefon alarmı sandım. Ya tamam kalktım, şu alarmını sustur artık dedim. Tuncay, gülüyor… ya sustursana kardeşim yeter da. Kalktım.

SOKAKTA SABAHLADIK

Yine gülüyor. Saate bir baktım ben yarım saattir uyumuşum. Bu ses ne sesi? Oda arkadaşımızın horlama sesi imiş. O andan sonra artık burada uyuyamam diyerek apar topar kendimi dışarı attım. Peşimden Tuncay da geldi. Nereye arabada yatarım. Baktım olmadı. Kerek’e çıkalım mı? Tuncay, hadi gidelim dedi.

Oraya gitmekten vazgeçtik. Bu sefer yatacak yer arıyorum. Cami’nin kapısına gittim, kapalı. Nevzat Güvendiren’in oteli de kapalı. Sırtımı pastanenin camına verdim. Bir süre sonra pastanede gece çalışan Bulut diye genç bir arkadaş “buyur ağabey bir emrin mi var?” dedi. Eyvallah kardeş bir su önce bir de çay olursa iyi olur.

Sağ olsun Bulut bize çay yaptı. Poğaça getirdi. Gece saat üç buçuk oldu. Tuncay, yorgun gözleri dinlendirelim artık dedi. Hadi bakalım arabaya. Kısa süre sonra bir tıkırtı zıpladık.

Sabah ezanı öncesi hoparlör tıkırtısı ile yine uyku kaçmış oldu. Uyku kaçınca hadi hayırlı bir iş yapalım dedim. Hadi Sabah namazını kılalım. Gittik, bizden başka hoca ve bir kişi daha var. Sabah erken çıktık önce benim köyüm Dımlag’ta kahvaltı yaptık.

Ardından Elazığ’a uçakla geri döndük. Sanatçılar üzerinden bir mutabakat sağlamıştık sözde. İki gün sonra yine aynı kriz oldu. Toplantı halindeyken Tuncay Gökçe, mikrofon açık şekilde başkan Coşkun Güven’le görüşüyor. “Yanımda Garip, Necip, Murat, Mustafa, Virani var hepsinin sana selamı var” diyor Tuncay, Başkan “Aleykumselam ama gazetecinin selamına ihtiyacım yok” dedi.

Bunun üzerine Murat Güntay arkadaşımız ben böyle bir ilçe belediye başkanına hizmet edemem diyerek toplantıyı terk etti. Yine bu sanatçıların istenmediği ortaya atıldı.

Tam bu festival iptal olacak derken Kiğı’da yürütmeyi sağlayan Şinasi Onuk ve ekibi, tamam sizin sanatçıların yanı sıra Şevin, Mehmet Özcan ve Özlem Özdil’i de biz getireceğiz dediler. Parasını siz verecekseniz bizim için sorun yok dedik. Birinci ve ikinci gün Kiğı’daki heyetin getirdiği sanatçılar çıkacak, bizim sanatçılarımız ise son gün çıkacak şekilde yeter ki olsun diye kabul ettik.

Afişler hazırladık gönderdik. Bu kadar ihtiras ve entrikalı bir festivalin içini nasıl doldurabilirsiniz ki? Festival değil, halay yapıyoruz. Üç senedir aynı. Geçen senelerden farkı bu sene Çanakçı, Sırmaçek ve Nacaklı köyleri ziyaret ettik. Bir de yazar Ahmet Önal, Mithat Özcan ve Hülya Bilken’in bir saatlik bir panel farkı oldu. 

TRT 6 EKİBİNE KONAKLAYACAK YER BULUNMADI

Kiğı’ya festivali çekmeye gelen 6 kişilik TRT 6 ekibi festivalin birinci gününde yer bulamadığı için Bingöl’e geri döndüler. İkinci gün yine gelen ekibe, yine yer bulunamayınca erken saatte Kiğı’yı terk ettiler. 

FESTİVAL BAZEN MESAJDIR

Üç gün süren festivalin 1. Gününde, bir gün önce tüm Türkiye’nin yüreğini acıtan 13 askerin şehit edilmesi, hem kandil gecesi olmasından dolayı müziği erteleyelim, bunun yerine ‘Seyit kasım dağına çıkıp tüm Türkiye’nin huzuru ve barışı için dua edelim ve bunu da Kiğı’dan Türkiye’ye görsel olarak tüm ulusal kanallarla “savaş değil barış mesajı verelim” önerime kaymakam Bülent Tekbıyıoğlu iyi olur dedi ancak yürütme kurulumuz bu fırsatı değerlendirmek bile istemedi. 

ESNAF İLGİSİZDİ

Kiğı’ya otobüsle indiğimiz anda belki birileri bizi Yayladere gibi davul zurna ile karşılar diye beklenti içindeydik. Meydana indiğimizde üçbeş kişi vardı o da bizden önce özel araçlarıyla giden festival heyetindeki arkadaşlarımızdı. Bizler İstanbul’da Kiğılılıkla övünüyoruz. Kiğı’ya gidince bu heyecanınız köreliyor. Festival sadece esnafa yarıyor. Ancak esnafın bakışı da hiç de sıcak değildi. Yayladere ile kıyasladığımda belediye başkanı farkı çıktı ortaya.

Yayladere’de yedi yıldır düzenli olarak yapılan festivalde otobüsler Karakoçan’da davul zurna ile karşılanıyor. Kiğı belediye başkanı Güven, yeri geldiğinde burnundan kıl aldırmaz ama Zeynel Ergin, bir dünya eksik ve imkansızlığına rağmen gelenleri bağrına basıyor. Karakoçan’da davul zurna ile karşılıyor. Festivalin her anında işin içinde, Coşkun ise eli cebinde misafir gibi, başkan değil kral sanki. Yayladere’de üç festivaldir maddi ve manevi yükünün bir tarafını dernekler, diğer tarafını belediye karşılıyor. 

7. SÜLBÜS DOĞA VE KÜLTÜR FESTİVALİ 

22- 23 ve 24 tarihlerinde Yayladere’de gerçekleşen 7. Sülbüs Doğa ve Kültür Festivali bunca emeğe rağmen eski heyecanını yakalayamadı.

Yedi yıldır Yayladere festivaline katılıyorum. 4 dönem adımız düzenleme kurulu içindeydi. Son 3 dönemdir kimse bize bir görev vermiyor. Bunun 2. döneminde Yakup Aygün başkanlık yaptı. Lider herkesi dinleyen ancak son sözü kendisi söyleyendir. İletişim kurmak istersiniz ulaşamazsınız, telefonu çalar bakmaz, sonra da dönmeyen kişiler, başkanlık yapmasın… Şahsen de çok kibar ve çok da samimidir.

Ancak başkalarının etkisinde kaldığı için bütün çabalarına rağmen benden yeterli notu alamadı. Festivalin programlarına baktım 2. Gün köy gezileri var.

Ben de o anda ordaydım kimse gel gidelim demedi. Ben de kaplıcalara giderek zaman geçirdim. Hasköy Kaplıcaları soyunma odalarının yanında Wc’ler var. İçeri giremezsiniz. Yazıktır, bu tesisi kolay yapılmadı, bu görüntü yakışmadı. 

PROGRAMDA TANITIM VAR KENDİSİ YOK

3. Gün programında saat 11.00 da ulusal ve yerel basına tanıtım diye bir şey var. Bekle bekle arayan yok soran yok. Benden başka da basın yayından kimse de yok zaten. Bingöl basını siyasiler gelmeyince zaten gelmezler. Her sene ben Bingöl’de yerel ve ulusal basına haber servisi yapardım bu sene ben de yapmadım.

Çünkü ben de kendi inisiyatifimle ordaydım. Kimse beni de çağırmamıştı.

Davulcuya zurnacıya, sanatçıya sanatsıza, bütçe ayrılır, ancak tanıtıma gerek duyulmuyor. Geçmiş dönemlerde görevli olduğumda, Cumhuriyet, Milliyet ve Zaman gazetelerinde haberler çıkartmıştım.

İşin ilginç bir yanı da sayın yürütme kurulu başkanı bir üreticiydi. Üretici malını satamazsa üretimi ne yapsın. Sırf kendi içinde lay lay lom yapacaksan eh idare eder.

Ama ben bu festivalinin bir amacı da ilçe ve kültürümüzü başkalarına tanıtmam lazım diyorsan tanıtıma da cüzi bir rakam ayırır, Bingöl ve Elazığ yerel basınını yol ve yemek masraflarına karşılık getirebilirdim. 

FESTİVALLERİ BİRLEŞTİRMELİYİZ

Potansiyeli olan iş adamları geri çekilmeye başladılar. Çünkü aynı nakarat, sıktı artık. Bu böyle gitmez. Yayladere siyasi gücü olmadığı için valisi, Milletvekili ve Bakanı gelmiyor. Aynı gün Genç ilçesinde bal şölenine gelen Bakan Yılmaz, Yayladere’ye gelmedi. İlçe ile il arasında kopukluk var. İlçenin kendi içinde kopukluk var.

Eski başkan bir tarafa, yeni başkan bir tarafa çekiyor. Bu nereye kadar gider, yaşayanlar görecektir. Zaten bu yürütme kurulu da emrivaki olarak görevi kabul etmişti. Bence Sülbüs festivali en az iki yıl ya nadasa çekilmeli. Ya da bana göre Kiğı ve Karer ile birleşip heyecanını sürdürmelidir. Sülbüs festivali bütün bölgeye örnek oldu ancak içi doldurulamıyor. Geçen sene Aziz Gördü, Sülbüs’te paraşütle bir uçuş yapmıştı. Herkes o haberi konuşuyordu. Gördü ile konuşmamda “İstenirse buraya uluslararası paraşütçüler getirebilirim” demişti. Kimse adamı aradı mı sanmıyorum. 

Festival sadece halay çekmek değildir… 

GÖZÜTOK ADAMIN GÖNLÜ DE TOK OLURMUŞ

Festival otobüsüyle Kiğı’ya indiğimiz gibi herkes evin yoluna hareket ederken ben ve eski ortağım Kasım Çağlayan ayağımızın tozuyla biraz akraba ilişkileri birazda sosyal sorumluluk gereği Adaklı’ya Kozlu Köyüne bağlı Gözütok eski adıyla (Çorsan) mezrasına gittik.

Kozlu köyünden Hüseyin Telli’nin oğlu Turgut Telli, Gözütok mezrasından Cemal Anan’ın iki ablası dururken 3. En küçük kızı Zinnet’i kaçırmış, Sancak Karapınar köyünde akrabasının evine götürmüştü. Daha önce hatırı sayılır kişiler devreye girmiş ancak gittiğimiz güne buyurun gelin demişlerdi. Bizde bunun üzerine arkadaşımız Kasım ve Savaş İşcan’la beraber direk Gözütok mezrasına gittik.

Tam da zamanında ulaştık, iki münübüs iki de özel otomobil dolusu adam Cemal Anan’ın evinde bir araya geldik. Bizim köylerde maalesef hala başlık parası olduğundan erkek tarafı hazır gelmişti.

Çevre köylerden akil adamlardan oluşan bu heyetten bir temsilci kızın amcası Hüseyin Anan ile kısa süren bir özel görüşme sonrası ortaya içeri geldiler. Ortaya sofra açıldı. Hüseyin bey değerli cemaat, siz bize ne uygun gördüyseniz bizim kabulümüzdür dedi.

Bunun üzerine zarf içinde 10 bin TL sayılarak bırakıldı. Kızın amcası paraya dokunmadan içinden 3 bin TL çıkar. Geriye kalanı ise kızıma ziynet alın diyerek el fatiha dedi. Görünürde zor olan bir dava gözütok ‘adam’ların gönlü de tokdu. Ortam neşe doldu. Yemek ikramıyla sona erdi. Yıllardır ilim adamları ile roportajlarımızda başlık parası haramdır vurgusu yapıyorduk. Bu başta nahoş başlayan olay bizde “camır”ler dediklerimiz sayesinde tatlıya bağlandığına tanık olduk. 

Teşekkürler Gözütok mezralılara…

Festival sürecinde misafir olduğum Kiğı Sırmaçek Köyü Muhtarı Mehmet Aylaş ve özelde değerli annesi Baran hanıma, Yayladere ilçesinde adam gibi adam İsmet Keser ve değerli annesi Zahide hanıma, yine Hasköy’den Ali Palaoğlu ve eşi Ayten hanıma teşekkür ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları
rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.