DOLAR
34,4782
EURO
36,1904
ALTIN
2.955,91
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Bingöllülerden Çözüm sürecine tam destek

Bingöllülerden Çözüm sürecine tam destek

Bingöllülerden Çözüm sürecine tam destek
30.03.2021 13:55 | Son Güncellenme: 30.03.2021 13:57
713
A+
A-

Bingöl sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, işadamları ve din adamlarından çözüm sürecine tam destek geldi.
14 Mart 2013

 Barışın öncelikle Kur’an-ı Kerim’in emri olduğunu, Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) de insanların huzur içinde, birbirine yardım ederek yaşaması gerektiğini hatırlattılar. Kanaat önderleri İmralı’da yapılan görüşmelerin sekteye uğramaması için tarafların çok hassas ve dikkatli olması gerektiğini ifade ettiler.

Süreçte akl-ı selimle hareket edilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Niyazi Beki, “Umarız, ‘bir musibet bin nasihata bedeldir’ sözü hayatımızda hayat bulacak ve  ‘30 yıllık bir musibet milyonlarca nasihattan daha fazla etkisini göstermiş olacaktır’” diyor. Emekli imam Mehmet Atik Barulay ise “Barışa giden bu çözüm sürecini desteklemek insani bir görevdir. Kim ki Barış diyorsa, kim ki kan dursun diyorsa, Allah ondan razı olsun” ifadelerini kullanıyor. İşadamı Ali Çinko ise barışın kimseye bir şey kaybettirmeyeceğini belirterek, “Çatışma ortamı kimseye bir şey kazandırmaz. Barış ortamının da kaybedeni olmaz. Bekliyoruz, umutluyuz, bu fırsat heba edilmemelidir” ifadelerini kullanıyor.

Barış süreci konusunda neler yapılabileceğini sorduğumuz kanaat önderleri, görüşlerini şöyle dile getirdiler:

binguven-bal2

Doç. Dr. Niyazi Beki: Süreci desteklemek zorunludur

Öncelikle şunu belirtelim ki, hükümetin kapısını araladığı çözüm sürecine vicdan sahibi olan herkesin elinden gelen desteği vermesi gerekir.  Kanın dökülmesini, insan hayatının heba olup gitmemesini ön gören bu süreç bir barış projesi olduğu gibi, aynı zamanda vicdanların teste dildiği bir imtihan sürecidir.  Bu sebeple, bu memlekette yaşayan herkesin –her türlü mülahaza ve kaygıların dışına çıkarak-şartsız olarak katkı sağlamasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Sürecin doğrudan tarafı olan kesimlerin bu süreci akamete uğratacak her türlü söz, fiil ve davranıştan uzak durmaları akl-ı selimin gereğidir.  Bu cümleden olarak, iki tarafın da birbirlerine karşı sert sayılan tavırlarını yumuşatmaları, hatta karşı taraftan gelen bazı sert ifadelere aynı sertlikle cevap vermeyip tolere etmeleri veya duymazlıktan gelip es geçmeleri, sürecin sağlıklı işlemesi adına kaçınılmazdır.

Geçmiş defterleri karıştırmak, her iki taraftan ikide bir yapılan haksızlıkları ve yanlışları seslendirmek sürece olumsuz etki eder.  Bu sebeple, geçmişin kapısını bir derece kapatmak, yeni sayfalar açmak, her iki taraftan atılan cesur adımları teşvik etmek, geçmişten ders çıkarmaya yönelik yaklaşımları alkışlamak bu süreç için çok büyük önem arz etmektedir. Bütün dünyanın sözde de olsa kabul ettiği evrensel insan hakları çerçevesinde halkımızın hakkına-hukukuna riayet etmek, haksızlıkları ortadan kaldıracak hukuki düzenlemelere yer vermek, devletin vatandaşına bir ihsanı değil, asli görevidir.  Asli görevi de olsa, bu görevini yerine getirmeye başlayan hükümetin müzminleşmiş bir haksızlığa “dur!” demesi alkışlanmalı ve teşekkürle karşılanmalıdır.  Bu müspet tavrı sadece “bir mecburiyet” konseptine hapsetmek, gerçekle bağdaşmayan bir bakış açısıdır; bundan mutlaka kaçınmak gerekir.

Bu sürecin desteklemek birçok yönden zorunludur: 

a. Her şeyden önce barış Allah’ın meridir. “Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşursa, onların aralarını bulun/onları barıştırın”(Hucurat:9) mealindeki ayette bu emri görmekteyiz.

b. Barış İman kardeşliğinin emridir: “Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nail olasınız.”(Hucurat:10) mealindeki ayette iman kardeşliği hukukuna vurgu yapılmaktadır.

c.Vatandaşlık hukuku da barışı emrediyor. Çünkü bütün vatandaşların ortak vatanı olan Türkiye’de barışın tesis edilmesiyle ancak güven, huzur ve refaha kavuşmak mümkündür.

d. İnsanlık hukuku da barışı emrediyor. Çünkü insanlar hayvanlardan farklı olarak, kötü gördükleri mevcut pozisyonlarını akl-ı selimle değiştire biliyor. Binlerce insanımızın hayatına son veren bu kötü durumu değiştirmek “insanım!” diyen herkesin zorunlu görevi olmalıdır.

e. Cennetin ayakları altında olduğu anaların gözyaşları “Barış!”diye haykırıyor.

f. Şehitlerimiz, gazilerimiz lisan-ı halleriyle “barış!” diye haykırıyorlar.

g. Her anne-babanın ciğerparesi olan körpe yavrularımız, evlatlarımız, kardeşlerimiz, yeni fidanlarımız hal ve kal dilleriyle “artık barış olsun!” diyorlar.

h.  Türkiye barış istiyor. Yegâne vatanımız olan Türkiye’mizin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, güven-huzur gibi yüksek standartlı hayatın merkezine oturması, insanlık ve uluslararası camiada gereken bir konumda olmasının zorunluluğu, barışı zorunlu kılmaktadır.

Bütün bu gerçeklerden hareketle şunu söyleyebiliriz ki, barışı istememek bütün bu emirlere, bu zorunluluklara, bu gerçeklere karşı bir isyandır.  Bu çok yönlü hakikatlere karşı isyan etmek,  insanın ne aklı, ne gönlü, ne de vicdanı kaldırabilir? Umarız,  “bir musibet bin nasihata bedeldir” sözü hayatımızda hayat bulacak ve  “30 yıllık bir musibet milyonlarca nasihattan daha fazla etkisini göstermiş olacaktır”. Bu konuda başta hükümet olmak üzere elini taşın altına koyan herkesi tebrik ediyor ve şükranlarımızı takdim ediyoruz.



ÇÖZÜME BARIŞA EVET… YENİ SINIRLARA HAYIR

Yayladere Hasköy’den emekli öğretmen, Gırasorlular Dernek Başkan Yardımcısı Ertuğrul Zincirlioğlu: İtihhat Teraki kafasını yıkalım.

 Rahmetli dedem II. Abdulhamid Dönemi ters laleler diyarı, sevgi ve saygı beşiği Kiğı’dan İstanbul’a çocuk yaşta gelmiş, Balkan Savaşları’na katılmış, Çanakkale’de gazi olmuş, bir abisi Balkanlar’da diğer bir abisi ise Çanakkale Savaşları’nda şehit olmuş, İngiliz işgalcilerin sıkı kontrollerine rağmen kurulacak Cumhuriyetin beyin adamlarının İstanbul’dan Anadolu’ya kaçışlarında koruma görevi almış, İngilizlerce zindana atılmış bir Bingöllüydü. Kürt idi, Kürtçe konuşuyordu. Hanımı yani babaannem Bulgar çetelerce köyleri yakılmış, ailesi katledilmiş, Müslüman Pomak bir ailenin kimsesiz kalmış çocuğuydu.

Cumhuriyeti; Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle, Arabıyla, Pomağıyla, Boşnağıyla… Birlikte kurduk. Te-okrasi yıkıldı. Ama totaliter rejimin yıkılmasını sağlayan saray memurları yani İttihat Terakki kafası aynı minval üzere Genç Cumhuriyeti yönetmeye devam etti. Ulusalcılık yükseldi, kendilerinden olmayan halklar aşağılandı, onlara göre Misak’ı Milli sınırları içindeki herkes Türk’tü, hatta bütün diller Türkçe’den türemişti.

Oysa demokrasilerde devlet kendisini oluşturan halkların mutluluğu için vardır. Bu halkların bileşkesi o devletin milletidir, zenginliğidir. Kürt Türk’ün dağlısı, Çerkez de bağlısı değildir. Devlet toplum mühendisliği yapmaz, dayatmalarda bulunmaz. Dayatırsa bu demokrasi olmaz. Devlet kendini oluşturan halkların kültürünü yaşatmaya çalışır ve o kültürleriyle yoğun bir şekilde yönetime katılmalarını sağlar.

Çözüme EVET… Ama yeni sınırlara HAYIR… Ben pasaportla ne Suriye’ye, ne Kuzey Irak’a ne de Azerbaycan’a gitmek istiyorum. Ben milletimin yaşadığı her yere serbestçe gitmek istiyorum. Süreci başlatanları ayakta alkışlıyor, haydi şu İttihat ve Terakki kafasını artık yıkalım diyorum.

FİTNE UYKUDADIR UYANDIRMAYALIM

Dededen toruna irşat faaliyetlerinin sürdürücüsü Mele Abdulhakim Arpacık: Son süreç herkesi heyecanlandırdı. ‘Buralar artık kanla değil, ilimle ön plana çıksın. Diğer tüm ırklarda olduğu gibi Kürtler de Kur’an-ı Kerim’de bahşedilen haklara sahiptir. Kimse bu hakları onlardan alamaz. Eğer haklar gasp edilirse Allah’a karşı gelinmiş olunur. Güzel bir yola girdik. Bu kan durduktan sonra medreselerdeki ilmin niteliği daha da artmış olacak. Geçtiğimiz gün bakan ve valiyle bir toplantı gerçekleştirdik. Bizim görüşlerimizi sordular. Çok memnun edici bir gelişmeydi. Eskiden medreseler zulümden başka bir şey görmezdi.’ Ancak, bir tedirginlik de var burada. Henüz kanuni bir dayanağı olmadığı için başlarına yine geçmişe benzer sıkıntıların gelip gelmeyeceğini kestiremiyorlar. Ancak eğitimden vazgeçecek değiller: ‘Halk buraları kendisi yaşattı. Devletten hiç yardım görmedi. Ne olursa olsun bu ilim yuvaları yaşamaya devam eder.’

‘Fitne uykudadır. Onu uyandırana Allah lanet etsin.’ Yıllardır süren çatışma ortamının yüzlerce kişiyi yerinden yurdundan ettiğine değiniyor ve ekliyor: ‘Köyler boşaldı, mezralar boşaldı, medreseler boşaldı. Büyük bir felakettir bu. İnsanların hayatı mahvoldu. Masum insanlar öldü. İmanlı, izanlı hiç kimse akan kanın devam etmesini istemez. Tabii ki başlatılan barış sürecini destekliyoruz. Artık bitme vakti geldi.

Emekli İmam Mehmet Atik Barulay: Herkesin görüşü alınmalı

Barışa giden bu çözüm sürecini desteklemek insani bir görevdir. Kim ki barış diyorsa, kim ki kan dursun diyorsa, Allah ondan razı olsun. Bu sürecin taraflarına naçizane bir Kürt olarak iktidardan ve muhalefetten daha sıcak mesajlar, kırmayan bir üslup bekliyorum. İktidarın, diğer Kürt partiler ve cemaatlerinin de görüşlerini almalarını, anadilde eğitim haklarının yasa altına almaları en tabii hak olarak bekliyorum.

Bingöl Sosyal, Kültürel Ve Ekonomik Kalkınma Derneği (BİN-DER) Başkanı Doğan Karasu: Süreçte güven duygusu en önemli etken olacaktır

Kürt realitesi hak, hakikat ve adalet temelinde görülmelidir. Sorunun kendisini görmek ve çözmek gerekiyor. Kürt sorununu terör sorunu olarak görmek sorunun çözümüne katkı sunmaz, tersine sorunu ağırlaştırır, çözümü güçleştirir. Sorunu görmezden gelmek, realitenin dayandığı zemin inkar etmek, askeri ve güvenlik perspektifiyle soruna bakmak sorunun kendisiyle değil sonucuyla uğraşmak demektir.

Sürecin başarıya ulaşmasını hepimizin desteklemesi gerekiyor. Süreç üç paradigmaya göre başlatılmış olabilir. Birincisi sorunu askeri ve diğer argümanlarla bastırmak ki bu yöntem şimdiye değin sorunu çözemedi ve daha da ağırlaştırdı. İkincisi, sorunu yönetebilir düzeyde tutarak Kürtleri oyalamak. Üçüncüsü, sorunu müzakere yoluyla çözmek. 

Sorunu müzakere yoluyla çözmek sorunu çözmenin tek yoludur. Güven duygusu en önemli etken olacaktır. Bunun için ‘savaşta hile olabilir ama barışta hile olmaz, barış beyazdır’ prensibi gözetilmelidir.  Müzakerelerin mutlaka üçüncü bir tarafın gözetiminde olması gerekiyor. Bir nikah olayında bile üçüncü taraf olan şahitler varken devasa olan bu sorunun çözümünde şahitlerin olmaması çözümü zorlaştıracaktır. Bu mekanizma oluşturulmadığı için bu denemenin başarılı olmasını zayıf bir ihtimal olarak görüyorum. Barışı istemek tarafların üçüncü tarafı hakem tayin edecek bir mekanizmayı isteyecek kıvama gelmelerini gerektiriyor. Sorun bizimdir, kendi aramızda çözeriz tezi gerçekçi değildir.

Kürtlerin bir talebi yok iddiası, gerçekçi değildir. Vatandaşlık tanımının nötr hale getirilmesi bile bu sorunu çözmeye yetmeyecektir. Anayasada Kürtler ve Türkler ifadesi yer almalıdır. Anadilde eğitim olmalıdır. Kürtlere siyasal statü sağlanmalıdır. Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bu sorunu çözmede yetersiz kalacaktır. Federatif veya Özerk Bölge statüsü Kürtleri bir nebze ikna edebilir. Uluslararası konjonktür bu koşullar yerine gelse bile Kürtlerin silah bırakmasına engeldir. 

İşadamı Ali Çinko:
UMUTLUYUZ FIRSAT HEBA EDİLMEMELİ

Yeni çözüm sürecine aklı başında herkesin destek vermesi gerekir. 30 yıldan beri devam eden kanlı sürecin sona ermesi, yeni ölümlerin olmaması, anaların ağlamaması  ve Türkiye ekonomisine getirdiği yük ve zararın durması için ve her şeyden önemlisi de ülkemizin gerçek demokrasiye kavuşarak  enerjisini  büyüme ve yatırıma yöneltmesi için  bu sürecin başarı ile sonuçlanması sağlanmalıdır. Aksi düşünce bir 30 yıl daha ve bir 50 bin insan kaybı daha demektir. Çatışma ortamı kimseye bir şey kazandırmaz. Barış ortamının da kaybedeni olmaz.

Bununla birlikte yeni çözüm süreci toplumun her kesiminin  haklarını özgürce kullanabilmesine olanak tanımalı, birtakım yasal düzenlemeleri de beraberinde getirmelidir. Bekliyoruz, umutluyuz, bu fırsat heba edilmemelidir.

İşadamı Mehmet Nakşibendioğlu:
Anaların ağıtları göğü deldi, çözülsün artık

Halkın bu kadar barışa yakın olduğu bir zaman göremedik. Bu çözüm sürecini başlatan siyasi iradeye mazlum bölge insanı olarak teşekkür ediyorum. Anaların ağıtları göğü deldi. Bu gözyaşları bu coğrafyada durduğu zaman, Dünyanın en güzel ve en zengin ülkesi olacağımızı bildikleri için engellemeye çalışanlara bu fırsatı vermemeliyiz. Çanakkale’de, Kars’ta Anadolu’nun her yerinden şehit mezarını görebiliyorsak, herkesin bu topraklar üzerinde aynı haklara sahip olduğunu gösteriyor. Bu ülkede herkesin biri birileriyle kavga değil, kucaklamasını siyasi irade sağlayabilir. Tüm siyasi partilere ricamız akraba olan bu halkın gençlerinin ölmesine engel olalım.

PROVOKASYONLARA PRİM VERİLMEMELİ

BİN-GENÇDER Başkanı Halit Sanır: Bu süreci ertelememeliyiz.

Bingöl Genç İlçesi ve Çevre Köyleri dernek başkanı olarak, bugün ülkemiz için, dünya barışı için, özgür halklar için, çok önemli bir noktada duruyoruz. Yakın zamanda doğu ve batı arasında dar bir köprü vardı. Olağanüstü hal, işsizlik, yolsuzluk, ülkeyi ne hale getirdiğini hepimiz biliriz. Cesaretle atılan adımlar, verilen haklar, daralan köprü yerine, açılan otobanlarla beraber bir bahar havası oluştu.

Bize düşen bu süreçte oluşan bahar havasını, yaza çevirmektir. Provokasyonlara prim vermemektir. Çünkü biliyoruz ki baharı yaza çevirmek de, kışa çevirmekte elimizde, yine biliyoruz ki kışa çevirdiğimiz anda bir daha yazı beklemek hayal olur. Bu konuda sivil toplum örgütleriyle, medyayla, sanat ve siyasetiyle tek ses olmalıyız. Bu süreci ertelememeliyiz. Bin-Genç-der olarak sonuna kadar desteklediğimizi belirtmek isterim.

Karlıova Yiğitler (Saxnis) Köyü Dernek Başkanı Yüksel Kırıcı:
Hepimizin barışa ihtiyacı var

Umarım bu sefer onurlu bir barış gerçekleşir. Barışın yüzde 1 şansı olsa da umudumuzu yitirmememiz lazım. Çünkü hepimizin buna ihtiyacı var. Türk’ü, Kürt’ü kendine insanım diyen herkesin barıştan dostluktan, birlikte güçlenmekten daha güzel ne olabilir ki. Tarafların bu güzel ülkemizi el ele kardeşçe, eşit bir şekilde hareket edilirse barışmamak için hiçbir sebep yok ancak bir taraftan barış görüşmeleri devam ederken, diğer taraftan bombalamalar, operasyonlar, devam ediyorsa bu güveni zedeliyor. Acilen iki taraf da koşulsuz bir çatışmasız bir barış ilan etmelidir. Şartlar ne olursa olsun, kardeşçe ölümsüz, kansız onurlu bir barış olmalıdır. Öcalansız bir barışın olmayacağını geç de olsa anlamaları barış umudumuzu daha da güçlendiriyor.

Kiğı Sabırtaşı (Haror) Derneği Başkanı Egemen Keçeci: Çözümde görev almayanlar, sorunun bir parçası olurlar

Devletin birinci görevi insanların korunmasıdır, yaşamlarını yönetmesi değil.
Çözüm sürecinde olumlu açıklamalar ve davranışların olduğu bu günlerde aslında anlaşmazlıkların sadece kişilere kulak vermek olduğunu anlayan devlet büyüklerimizin özverili ve samimi bir şekilde çalıştığına inanmak istiyorum. Senelerdir halkımızın hak ve hürriyetleri kısıtlandı. Hep ikinci planda bir yaşam sürmemiz istendi. Bölgemizde eğitim-öğretimin önü kesildi ve Halkımız göçe zorlandı. Artık bir veda şarkısını söylemek istiyoruz İstanbul’a. Topraklarımıza huzur içinde yaşamak üzere dönmek istiyoruz. Ve unutulmamalıdır ki; çözümde görev almayanlar, sorunun bir parçası olurlar.

Esnaf Ahmet Çığcı: Samimi olalım, başarabiliriz

Halkın % 99’u barıştan yanadır. Biz bunu bu sefer başarabiliriz. Yeter ki samimi olalım. Halkta sorun yok, halk mutabıktır ancak siyasi aktörler, bu işten nemalananlar, iç ve dış güçler vardır. Aklıselim davrandığımız takdirde bütün oynanan oyunları bozabilir, bozmalıyız. Türkiye’deki barış temin olduktan sonra tüm Dünya’ya yayılacaktır. Temennim ve arzum da budur.

Genç girişimci Mustafa Şenyuva: Medyanın tavrı önemli

Barış havasının en ılımlı günlerinde basın ve medyanın da desteklemesi gerekir. Eğer basın bu barışı desteklemezse; yaşamak istediğimiz bu ılımlı hava tersine dönebilir ki bu hiçbir aklı başında insanın istediği bir şey değildir. Bu sürecin kardeşliğimize huzur getirmesini canı gönülden temenni ediyorum. Çözüm sürecinde medyanın tavrı çok önemli. Medya olumlu yönde desteklerse olur. 


Haber okunma sayısı: 56769

rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.