DOLAR
34,5252
EURO
36,4191
ALTIN
2.963,85
BIST
9.136,84
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

ŞÂHMARAN EFSANESİ

ŞÂHMARAN EFSANESİ
09.10.2024 22:56 | Son Güncellenme: 10.10.2024 00:06
78
A+
A-
  • Kadim bir Kürt efsanesi: Yarısı yılan yarısı insan kadın olan Şâhmaran

■ İbrahim Sediyani

– geçen bölümden devam –

     Ancak en ilginci, bugünkü Anadolu ve Kürdistan coğrafyalarında yüzyıllardır hatta belki de binyıllardır canlı bir şekilde varlığını koruyan “Şâhmaran” (Yılanların Şâhı) efsanesidir.

     Bu halk efsanesi hem çok güzel, hem de oldukça mistiktir.

binguven-bal2

     Yılanlar ile ilgili bu bahsimizde, son olarak “Şâhmaran” efsanesini inceleyelim…

     Şâhmaran, çok kadim bir efsanevî figürdür. Kürdistan ve Anadolu’da (bugünkü Türkiye’de), ayrıca, muhtemelen bunların bir taklidi olarak Irak ve İran hatta Hindistan’da yaygın olan bir efsane. Yarı yılan yarı insan kadın olan bu efsanevî kahramanın adı olan “Şâhmaran”, Kürtçe ve Farsça’da “Yılanların Şâhı” anlamına geliyor.

     Şâhmaran, her iki başında bir taç bulunan, bir ucunda bir insan kadın başı, diğer ucunda bir yılan başı bulunan, iki başlı bir yaratık olarak tasvir edilen, yarı yılan yarı kadın olan efsanevî bir yaratık. İnsan kısmı da büyük bir kolyeyle süslenmiştir. (11610)

     Efsanenin kökenleri, Antik Kürdistan (Mezopotamya) ve Antik Anatolya (Anadolu) uygarlıklarına kadar dayanır. Sümer (Kenger)Hitit (Hatti) ve Med gibi antik Kürt uygarlıklarının egemen olduğu geniş bir coğrafyada, “Şâhmaran” hikâyeleri binlerce yıl anlatılagelmiş ve günümüzde de anlatılmaktadır.

     Sümer orjinli Akkad ve Babil yaratılış mitlerinde Gökyüzü ve Yeryüzü Tanrıları’nı yaratan Laxmu ile Laxamu, biri erkek biri dişi yılan olarak geçmektedir. (11611)

     İnsanların gerçeğe ve ölümsüzlüğe ulaşmak arzusu ile dünyaya egemen olma isteklerinin dile getirildiği “Şâhmaran” efsanesinin ilk izleri, Sümerler’e ait olup Antik Mezopotamya’dan günümüze ulaşan en eski edebiyat eseri olan ve Antik Mısır (Kemet)’a ait “Piramit Metinleri”nden sonra en eski ikinci dînî metin olarak kabul edilen destansı bir şiir olan “Gılgamış Destanı”nda da var. “Gılgamış Destanı”nda anlatılan “ölümsüzlük otu” (11612)“Şâhmaran Destanı”nda da yer alır.

     Hititler’e ait “İlluyanka Efsanesi”nde yılana benzeyen bir yaratık olan İlluyanka’nın Fırtına Tanrısı Teşşup’a karşı yaptığı savaş anlatılmaktadır. (11613)

     “Şâhmaran Efsanesi”ne benzer bir diğer mitolojik yaratık da, Antik Yunan mitolojisinde Perséas tarafından başı kesilen Médusa’dır. (11614)

     Kürt efsanevî figürü Şâhmaran, Ortaçağ’da kaleme alınmış Ortadoğu kökenli edebî bir eser olan “1001 Gece Masalları”ndaki “Yemliha’nın Hikâyesi: Bir Yeraltı Kraliçesi” öyküsü ve Fars gökbilimci, matematikçi, fizikçi, teolog, filozof ve kâşif Ebû Cafer Muhammed bin Muhammed bin Hasan Nasreddîn et- Tusî (1201 – 74) tarafından kaleme alınan ve gizli ilimlerden bahseden “Yıldızname” türündeki 33 beyitlik aynı adlı mesnevîsinin genişletilmiş tercümesi olan “Camasbname”de de yer almaktadır. (11615)

     Kürt ve Aryan sözlü geleneğinde, Şâhmaran insan başlı bir yılan olup, yılanların şâhı olarak anlatılır. Şâhmaran ile ilgili efsanelerin mitolojik söylenceler olarak ortaya çıktığı, Mezopotamya’dan ortaya çıkarak bölgeden bölgeye yeni motiflerle süslenip zenginleştiği ve halkın hayâl dünyasında kalıcı bir yer edinerek kuşaktan kuşağa aktarıldığı belirtilir. Hikâyesi, bugünkü Türkiye’nin doğu kesimindeki Kürdistan coğrafyasında yaşamaya devam ediyor. (11616)

     Şâhmaran’ın hikâyesi, Kürt kültürünün zengin mitolojik anlatılarından biridir ve halk arasında nesiller boyunca anlatılmıştır. Bu efsanevî yaratık, barışçıl doğası, derin bilgeliği ve şefkatiyle tanınır. (11617)

     “Şâhmaran” çok eski bir efsanedir ve birçok Kürt evinde kadınlar bir panoya Şâhmaran’ın resmini yapıp duvara asarlar. Kürt evlerinin duvarlarında yer alan bu resimlerde Şâhmaran çok bacaklı bir yılan olarak gösteriliyor ve akrep ile yılan arasında özel bir hayvana benziyor. Bugün bile Kürt evlerine gittiğinizde, birçok evin duvarlarında pano veya halı olarak Şâhmaran’ın resmini görürsünüz. (Bizim evimizde de vardı)

     Kürtler geleneksel olarak yılanı şans ve güç sembolü olarak görmüşlerdir ve Şâhmaran’ın cam veya metal işlerinde resimlerini yapmaya devam etmektedirler. Bu resimler Kürt evlerinin duvarlarında sergilenmektedir. (11618)

     Türkiye’de Şâhmaran’ın Mersin (Zefirya) ilimizin Tarsus (Tarşa) ilçesinde yaşadığına inanılır ve ülkenin doğu kesiminde, büyük bir Kürt ve Arap nüfûsuna sahip Mardin (Mêrdîn) ilimiz de aynı efsaneye evsahipliği yapar. (11619) Bu bölgelerde efsanesi, nakışlarda, kumaşlarda, halılarda ve mücevherlerde tasvir edilerek yaygın olarak anılır. Şâhmaran’ın hikâyesi ve imgeleri Türkiye’de, hususen Kürtler arasında ulusal bir hazine olarak kabul edilir.

     Türkiye’de Şâhmaran’ın yaşıyor olabileceği söylenen çok yer mevcuttur. Bir rivayete göre Mersin’in Tarsus ilçesinde yaşamaktadır. Bir diğerine göreyse Adana (Kilikya) ilimizdeki Ceyhan (Yersuvat) ile Misis (Mopsuestia) arasındaki Yılankale (Levonkia)’de yaşar. Gaziantep (Dîluk) ilimizin Islahiye (İslahiye) ilçesinin Şâhmaran köyü, aynı adlı Şâhmaran Dağı eteğine kurulmuştur. Islahiye’nin güneydoğusunda ve 10 km uzaklıktadır. Hititler’den kalma Yesemek yakınlarındadır. Şâhmaran’ın bu dağda yaşadığına inanılır. Aynı efsane Mardin yöresinde de geçer. Bu yörede Şâhmaran bir resimle tasvir edilir ve Şâhmaran ustaları tarafından yapılan tablolar evlerin duvarlarını süsler. (11620)

     Mersin ilimizin Tarsus ilçe merkezinde Şâhmaran’ın bir heykeli dikilmiştir ve “Şahmeran Anıtı” olarak adlandırılmıştır. (11621) Şâhmaran’a sahip çıkılan ve Tarsus’ta adına hamam bile gösterilen hikâyenin bir kentle sınırlı olmadığını, bu anlatımın Mardin, DiyarbakırUrfaErzincanKarsAğrıErzurum olmak üzere birçok ilde canlılığını koruduğunu belirtmek gerekir. (11622)

     “Şâhmaran” efsanesi, Kürt mitolojisinin en önemli ve en büyüleyici hikâyelerinden biridir. Bu efsane; bilgelik, şefkat ve sadakatin sembolü olan Şâhmaran’ın yaşamı ve ölümü etrafında şekillenir. Şâhmaran’ın bilgeliği ve şefkati, günümüzde bile Kürt halkının kültürel mirasında önemli bir yer tutar. Hikâyesi, Kürt kültürünün zenginliğini ve derinliğini yansıtarak, nesiller boyu aktarılmaya devam etmektedir. “Şâhmaran” efsanesi, tıp biliminin önemini, sadakatin ve şefkatin gücünü vurgulayan bir anlatı olarak halk arasında anlatılmaya devam etmektedir. Şâhmaran’ın bilgece öğütleri ve fedakârlıkları, insanlara her zaman ilham kaynağı olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bu efsanevî varlığın hikâyesi, Kürt mitolojisinin büyülü dünyasında önemli bir yer tutarak, kültürel mirasın önemli bir parçası olarak yaşatılmaktadır. (11623)

     “Şâhmaran” efsanesinin halk inanışları üzerinde önemli ölçüde etkisi bulunuyor. Bu inanışlarda, Şâhmaran’ın hastalara şifa veren, insanları koruyan, insanlara mutluluk veren, insanların dileklerini yerine getiren ve “ölümsüzlük” kimliği önplana çıkıyor. Kırsal alanda eskiden birçok bölgede, kem gözlerden korunmak için genç kadınların çeyizlerine Şâhmaran işlemelerinin konulması da bir gelenekti. Yeni evlenen çiftler, Şâhmaran resmini evlerine asarak bereketin evlerine geleceğine inanırlardı. Bazı yörelerde evlenen genç kadınlar nesillerinin devamı, evliliğinin uzun sürmesi ve mutlu bir evlilik için Şâhmaran resmini yatak odalarına yatağın başucuna asarlar. Bazı bölgelerde ise Şâhmaran motiflerinin kötülüklerden, yangın ve âfetlerden koruyacağına, bereket, uğur ve bolluk getireceğine inanılır. Esnaflar, bereket getirmesi için Şâhmaran resimlerini işyerlerine asarken, bazı evlerde ise genellikle evin girişinde göze çarpan bir yere, özellikle misafir odalarında kapı ya da pencere üstlerine Şâhmaran resimleri asılıyor. Bununla, Şâhmaran’ın evleri kötülüklerden koruyacağına, evlere gözcü ve koruyucu olduğuna inanılır ve Şâhmaran resminin olduğu eve yılanların girmeyeceğine inanılır. (11624)

     İsterseniz gelin, binyıllardır anlatılagelen o mistik “Şâhmaran Efsanesi”ni dinleyelim:

     “Zamanın birinde anne ve kardeşleriyle yaşayan yetim bir çoban varmış. Bütün hayatı üç beş keçi ve bir iki koyundan ibaret olan çoban, bir gün keçilerini dağa otlamaya götürmüş. Baharın sıcaklığına yorgunluk da eklenince kendisini bir ağacın gölgesine atmış.

     Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelen çobanın gözleri, kayaların arasındaki bal arılarının dansına takılır. Merak eder, arıların kaya çevresinde dönüp dolaşmalarını.

     Sonra merakını yenemeyip, elindeki çubuğuyla arıların girip çıktığı deliği eşelediğinde, giderek daha geniş ve derin bir oyuk ortaya çıkar. Oyuk büyüdükçe daha fazla bal arısı oyuk çevresinde dansa durur. Biraz daha eşelediğinde petek petek bal olduğunu görür. Bir iki petek alsa da, asıl balın, oyuğun arka kısmında olduğunu görür. Daha fazla bal almak için oyuğun girişindeki taşı kaldırmaya çalışır ama gücü yetmeyince, köye gidip yakın iki arkadaşını da çağırır ve birlikte aynı yere gelirler.

     Üç çoban birlikte taşı oynatınca, derin bir kuyuya benzeyen mağaranın alabildiğince bal petekleriyle dolu olduğunu görürler. Bu olağanüstü manzara karşısında ne yapacaklarını şaşırsalar da, daha fazla bal almak için kendi aralarında işbölümü yaparak, bal toplamaya başlarlar.

     Birkaç gün boyunca, yapılan işbölümü gereği, balı bulan yetim çoban iple aşağıya iner, petekleri tek tek toplar, arkadaşları da yukarıya çeker. İş biter, düşünemedikleri kadar bal toplamışlardır.

     İş yetim çobanı yukarıya çekmeye gelmiştir artık. Ama maalesef arkadaşları çıkarılan balın çokluğu karşısında gözleri dönmüş, bir başlarına sahip olmak gerektiğini düşünmüşlerdir. Böylelikle balın yerini gösteren arkadaşlarını mağarada bırakarak, bütün bala sahip olurlar. Mağaranın üzerini kapatıp, oradan ayrılırlar.

     Çobanın annesi dağ bayır yollara düşse de, bütün ağaç kovuklarına ve mağaralara baksa da, oğlundan bir iz bulamaz. Çobana ihanet eden arkadaşları ise balı satmış, ceplerini doldurmuş, varlıklı olmuşlardır.

     Mağarada mahsur kalan çoban sesini kimseye duyuramaz. Birkaç gün boyunca ne yapacağını düşünür, yorgun argın uykuya dalar. Kaç gün, ne kadar uyuduğunu bilemez.

     Tam umudunu kaybedeceği sırada, karanlıkta bir ışık görür. Çubuğuyla ışığın geldiği yeri kazmaya başlar ve birden oyuk çöker. Çöken oyuk, bambaşka bir dünyaya açılır ve adımını attığı gibi de, daha aşağılara yuvarlanır, dehlizden derinlere sürüklenir.

     Düşmenin etkisiyle bir süre kendine gelemeyen çoban, gözlerini açıp etrafına baktığında, her türlü güzelliğin, çeşit çeşit sebze ve meyvenin olduğu bir yerde olduğunu görür.

     Ama bu muhteşem dünyanın içinde etrafında yılanlardan başka bir canlı yoktur. Bu manzara karşısında hem şaşırır, hem de korkmaya başlar.

     Çobanın yanına yanaşan iki büyük yılan, O’nu kocaman büyük bir salona götürürler. Salon oldukça gösterişlidir. Salonun ortasında koltuğun üzerinde beline kadar yılan, belden yukarısı ise insan olan bir kadın oturur.

     Kadının güzelliği çobanı büyüler. Yarı insan yarı yılan kadının, başındaki taç yılanbaşlarıyla süslüdür. Salonun etrafında da farklı farklı yılanlar vardır.

     Koltukta oturan yarı yılan yarı kadın, kendisini Şâhmaran yani ‘Yılanların Şâhı’ olarak tanıtarak, kendisini tanıdığını ve karşılaştığı ihanet hikâyesini bildiğini söyledikten sonra,

     – Korkmana gerek yok. Ben burada olduğum sürece yılanlar ne sana ne de diğer insanlara birşey yapar. Tacımdaki yılanlar da beynime bağlıdır, der.

     Şâhmaran, çobanın başından geçenleri sanki kendisi yaşamış gibi O’na anlatır. Çoban bu ilginç manzara karşısında şaşkına döner, neredeyse dilini yutar. Şâhmaran,

     – Bütün isteklerin yerine getirilecek, rahatına bak, der.

     Çobanın yapacağı birşey yoktur, yılanlar ülkesinde kalmaktan başka.

     Zaman içerisinde Şâhmaran ve çoban arasında bir yakınlık oluşur ve yerin yedi kat altında bir aşk filizlenir.

     Aradan bayağı zaman geçer. Şâhmaran’dan istekte bulunmanın zamanının geldiğini düşünen çoban, Şâhmaran’ın yanına gidip O’na,

     – Her ne kadar seni sevsem de annem ve iki kızkardeşimi de özlüyorum. Onlara bakacak kimse yok. Ne yapar, ne ederler bilmiyorum. Senden isteğim, beni onların yanına göndermendir, der.

     Şâhmaran çobanı çok sevdiğinden dolayı göndermek istemese de O’nu kırmaz. O’na,

     – Seni göndereceğim. Ama biliyorum, seni göndersem ölümüm senin elinden olacak, beni öldürteceksin, cevabını verir.

     Çoban,

     – Benim ölümüme de mal olsa seni asla ele vermeyeceğim, sözünü verir.

     Şâhmaran çobana,

     – Senin bilmediğini ben biliyorum. Senin gidişin benim ölümümdür. Ancak senin isteğin gitmekse, seni göndereceğim, der.

     Çoban sözünde ısrarcı olsa da, Şâhmaran’ın herşeyi bilip gördüğünü de bilmemektedir. Aralarındaki bu konuşmadan sonra Şâhmaran,

     – Seni göndermeden önce sana bazı şeyler anlatacağım, der. Yüksek yaylaları olan bir ülke vardır. O yaylaların üstünde de yüksek bir dağ vardır. O ülkenin halkı her yıl yaylalara geliyor. Yılda bir gün halk pınarın başına gelip eğlendikten sonra kâselere süt doldurup bırakıyorlar. Halk gittikten sonra da tüm yılanlar gidip o kâselerden süt içip geri geliyoruz. Bize adanmış olan o gün ben de oraya gelmiş olacağım.

     Sonra, çobanın istediğini yerine getirmek için yılanlara talimat verir. Yılanlar O’nu yerin yedi kat altından yeryüzüne çıkararak bırakırlar. Böylelikle çoban Şâhmaran’ın sırrını öğrenir.

     Çoban uzun bir aradan sonra köyüne döndüğünde kızkardeşlerinin büyüdüğünü, annesinin de keder ve ağlamaktan gözlerinin kör olduğunu, O’na ihanet eden iki arkadaşının da baldan kazandıkları paralar ile zengin olduklarını görür.

     Annesinin yanına gittiğinde, annesi oğlunun kokusunu alarak O’nu tanır ve sevinçten gözleri açılır. Annesi oğlunun büyümüş ve güzel bir genç olduğunu görür.

     Yetim çoban köyde annesi ve kızkardeşleri ile bir süre yaşar, arkadaşlarının foyası ortaya çıkar.

     Çoban köyüne döndükten sonra, ülkede kralın hastalandığı duyulur. Kralı iyileştirmek için tüm hekimler çağrılır. Kralın hastalığına çare bulamayanların kafası kesilir. Geriye tek bir hekim kalır. Kral O’nu da çağırır ve hastalığına çare bulmasını ister.

     Diğer hekimler birçok ilacı denediklerinden, hekim O’na tek bir seçenek sunar. Krala,

     – Senin ilacın Şâhmaran’dır. Etini pişirip yersen iyileşirsin. Onun dışında senin hastalığına çare olacak ilaç yoktur, der.

     Kral,

     – Peki, Şâhmaran’ı nerede bulabilirim?, diye sorar.

     Hekim krala,

     – Senin ülkende Şâhmaran’ı gören biri var. Görenin sırtında Şâhmaran işareti vardır. Büyük bir hamam kuralım ve ülkedeki tüm erkekleri getirtip bu hamamda yıkanmaları için üstlerini çıkarmalarını isteyelim. Sırtındaki işaretten Şâhmaran’ı göreni tanırız, şeklinde öneride bulunur.

     Bunun üzerine ülkedeki tüm erkeklerin kralın hamamında yıkanmaları için ferman çıkarılır. Gelen erkeklerin tümü elbiselerini çıkarırken, kral ve hekim tarafından vücûdlarında Şâhmaran işareti aranır.

     Ülkede ne kadar erkek varsa hepsi kralın hamamında yıkanır, ancak aradıkları işaret hiçbirinde bulunmaz. Çünkü Şâhmaran’ı o güne kadar gören olmamıştır. ‘Geriye kim kaldı?’ diye sorup soruşturulur. Kralın vezirleri bir yerde yaşlı bir kadının oğlunun kaldığını, yıllar önce kayıp olduğunu ve bir süre önce eve döndüğünü söyler. Bunun üzerine hamamda yıkanması için çobanı çağırırlar.

     Çoban sırtındaki Şâhmaran işaretinden habersizdir. Kralın fermanı üzerine saraya gider. Üstünü çıkardığında sırtında iki kürek kemiği arasında altın renginde Şâhmaran işareti ortaya çıkar. Hekim,

     – Aradığımız kişi bu!, diye haykırır.

     O zaman kral çobanı tutuklamaları için muhâfızlara talimat verir. Çobana Şâhmaran’ı nerede gördüğünü söylemesi için işkence yapılır.

     Çoban Şâhmaran’a verdiği sözü tutar ve Şâhmaran’a ilişkin tek bir söz söylemez. Çobandan hiçbir şey öğrenemeyen kral, çobanın annesini ve kızkardeşlerini getirtir. Çobana, Şâhmaran’ın yerini söylemezse ailesini öldürmekle tehdit eder.

     Bunun üzerine çoban zayıf düşer ve Şâhmaran’ı gördüğünü itiraf eder. Ülkenin yüksek yaylalarında bahar yeşerip, çiçekler açtığında yılda bir yaylacıların bir pınar başına koydukları süt kâselerini içmek için yılanların yeraltından çıktığını anlatan çoban, Şâhmaran’ın da ancak o zaman ortaya çıkacağını söyler.

     Çoban, Şâhmaran’ın dediği gibi O’na ihanet etmiş, ölümüne neden olacak tüm bilgileri krala vermiştir.

     Kral, çobanın anlattıkları üzerine hazırlıklarını yapmış, Şâhmaran’ın görüneceği günün gelmesini beklemeye başlamıştır.

     Sonunda kralın beklediği gün gelir. Kral yanında hekimi ve muhâfızları ile birlikte Şâhmaran’ı yakalayacağı yere gider ve süt kâselerinin bırakıldığı pınarın başında pusuya yatar.

     O gün yaylaya çıkanlar yine pınar başında toplanır. Eğlenir, ritüellerini yerine getirir, süt kâselerini pınarın başında bırakarak orayı terkederler.

     Halk gittikten sonra her yıl olduğu gibi yine tüm yılanlar adanmış sütlerini içmek için birer birer yeraltından çıkarak süt kâselerinden birini içip geri yuvalarına dönerler.

     Bu şekilde gün yarılanır. Şâhmaran’ın geleceği yerde kral ve askerleri pusuda bekler. Kral yarı yılan yarı kadın Şâhmaran’ın da iki büyük yılanın sırtının üzerinde sütü içmek için pınarın başına geldiğini görür. Bunun üzerine harekete geçen askerler, Şâhmaran’ı pusuya düşürürler.

     Şâhmaran pusuda esir düşmüştür; çırpınması, didinmesi işe yaramaz. O artık tutsak edilmiş, zincirlere vurulmuştur. Şâhmaran, dayanamayarak çobana dönüp,

     – Beni ele vereceğini biliyordum. Ancak beni götürmeden önce bıraksınlar yılanlara birşey söyleyeyim, der.

     Ve Şâhmaran, insanlar ile yılanlar arasında sonsuza kadar bir düşmanlığın olmaması için,

     – Şimdi bir savaşa girişmeyin. Ben gidiyorum, ama haftanın dokuzuncu gününde geri döneceğim. Ben o zaman geldiğimde, insanlara karşı savaş başlatacağız. O güne kadar yılanlar yeraltından çıkıp dünyanın her yanına dağılmalıdır. Ben gelinceye kadar her biriniz dünyanın bir yerinde olmalısınız, der.

     Şâhmaran bu şekilde esaretinden dolayı insanlara savaş açmaya hazırlanan yılanları engeller. Yılanlar ancak Şâhmaran’ın talimatı ile yeraltından çıkarak dünyanın her tarafına dağılmaya başlarlar.

     Kral esir aldığı Şâhmaran’ı alır götürür. Hekimin öğütleri üzerine bir kurban gibi kesilen Şâhmaran, kafa, gövde ve kuyruk kısmı olmak üzere üç parçaya ayrılır. Her parçası da farklı bir tencerede kaynatılır. Hekim kafanın olduğu tencereyi kendisine, gövdeyi çobana, kuyruk kısmını da krala ayırır.

     Kafa kısmından yiyen hekim, tüm canlı ve bitkilerin dilinden anlamaya başlar ve olacak olayları öncesinden görmeye başlar.

     Gövde kısmını kralın baskısı ile yiyen çobana birşey olmaz ama sevdiğine ihanet edip O’nu ele verdiği için vicdan azabı ile yaşamaya başlar.

     Yılan zehrinin toplandığı kuyruk kısmının bulunduğu tencereden yiyen kral ise ölür.” (11625)

     Doğrusu oldukça etkileyici, hatta büyüleyici bir destan. İnsan dinlerken bir hoş oluyor, tüyleri diken diken oluyor.

     Efsanenin birçok versiyonunda, hikâyenin kahramanı olan yetim çobanın ismi Cemşab olarak geçiyor.

     Şâhmaran çok eski bir toplumsal kavramdır ve başlı başına büyük bir tarih yaratır. Bir Kürt toplumunda Şâhmaran konuşulup tarihi ve hikâyesi anlatıldığında, 7 gün ve gecenin konuşulup anlatıldığı ancak kurtarılamadığı söylenir. Aynı zamanda uzun ve sonsuzdur. O’nun hikâyesi anlatıldığında kadınlar ve çocuklar, karı koca, aile vb. pekçok değer paylaşılıyor. Yarı yılan yarı insan olan Şâhmaran’ın büyü sayesinde tamamen insan olarak ortaya çıkıp insanların arasına girip onlarla insan gibi yaşayabildiği söyleniyor. Bu rivayetle Şâhmaran’ın insanlara pekçok iyilik yaptığı söylenmiştir. İnsanların arasına her çıktığında, zor durumda olan birini gördüğünde ona yaklaşır ve onun için elinden geleni yapardı. (11626)

     Şâhmaran yarı insan (kadın), yarı yılandı. Bununla birlikte dünyada hiçbir kadının O’nun kadar güzel olmadığı görüldü. Kimsenin O’nun kadar bir çekiciliği yoktu. Şâhmaran’ın sadece güzelliğe dönüş değil, aynı zamanda onur ve varlığa dönüş olarak da görüldüğü söylenebilir. Dolayısıyla her Kürt evinde O’nun ilk kez nakışla yapılmış bir resmi bulunur. Bu resimler iç uçlarıyla asılıdır. Şâhmaran’ın resminin bulunduğu ev, biraz özgüvenliydi. Kürt toplumundaki her kız, annesi tarafından, üzerine Şâhmaran’ın resminin işlendiği bir halı ile evlendirilmiştir. Bu çok saygın bir gelenekti. Bu gelenek içerisinde akıl ve inanç, gelenek ve kültür, insan ve toplum birbiriyle bağlantılıdır. Bu gelenekte pekçok onur var. (11627)

     “Şâhmaran” hikâyesi Kürt kültürünün olgunlaşmış bir imgesidir. Bunun Kürtler’in çok önemli bir geleneği olduğunu vurgulamak gerekir. Bu gelenek aynı zamanda feminaldır, kadını yücelten bir gelenektir. Kürt toplumunda kadınlar oldukça olgun ve saygındır. Bu konuda Kürt ulusunda çok kadim bir feminal kültür var. Geçmişte de durum böyleydi. Kadında bir kutsallık vardı. Değerli ve gelenekseldi. Evi yapan, yuvayı kuran kadındı. Toplumda huzuru sağlayan oydu. Kadının başörtüsü, Kürtler’de çok anlamlı ve kutsaldır. İki erkek veya klan kavga ettiğinde, topluluktaki kadın gidip onların önünde durur ve başörtüsünü çıkarıp atardı. Aralarındaki kavga o zaman biterdi. (11628)

     Kürdistan’da birçok şekilde ifade edilen bir Şâhmaran geleneğinin bulunduğunu söylemek gerekir. Bu sadece bir mitoloji değil. Bundan çok daha karmaşıktır. Her Kürt evinde Şâhmaran halılarına asılan Şâhmaran resimleri vardır. Şâhmaran’a Kürtler arasında toplumun her kesimi tarafından değer veriliyordu. Bu da Şâhmaran’ın sadece bir gelenek olmadığını, bir değere sahip olduğunu da gösteriyor. (11629)

     Böylesine mistik, etkileyici ve büyüleyici bir efsanevî figür, elbette hayatın birçok alanında farklı şekillerde yâd edilerek yeniden karşımıza çıkar. Bunu da doğal karşılamak gerekir.

     Siyaset ve ekonomiden turizm ve mimarîye, müzikten sinemaya, yaşamın birçok farklı alanında bu imgelemeler yapılmıştır.

     Örneğin Güneybatı İran’daki Kirman ilinde yer alan Tepe Yahya arkeolojik sitesi yakınlarında 1960’larda ve 1970’lerde bulunan ve Demir Çağı’ndan kalma eski bir sulama sistemine “Şâh-Maran Dewletâbâd” ismi verilmiştir. (11630)

     Türkiye’nin güneyindeki Adana’da, Ceyhan ile Misis arasındaki Yılankale, yerel olarak “Şâhmaran’ın evi” olarak bilinir. (11631) Mersin’in Tarsus ilçesinde bulunan tarihî bir hamam olan “Şâhmaran Hamamı”, Şâhmaran’ın öldürüldüğü yer olarak lanse edilir. (11632)

     1993 yılında Türk sineması Yeşilçam’ın çektiği “Şahmaran” filmi, dedesinin anlattığı “Şâhmaran Efsanesi”nden ve hazine hikâyelerinden etkilenerek define aramak için yola koyulmuş ancak kaybolmuş bir çocuğun başına gelenleri anlatmaktadır. Yönetmenliğini Ömer Zülfü Livaneli (1946 – halen hayatta)’nin yaptığı filmin başrollerinde Türkân Şoray (1945 – halen hayatta)Faruk Peker (1956 – halen hayatta)Dilaver Uyanık (1938 – 2004) ve Rana Cabbar ya da gerçek adıyla Rana Solakyan (1945 – 2023) oynamaktadır. (11633)

     Yaklaşık 2016 yılından beri, Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki LGBTQ (Lezbiyen, Gay, Bisexsüel, Transexsüel, Queer) destekçileri, Şâhmaran imgesini LGBTQ sorunlarını desteklemenin sembolü olarak kullanıyorlar. (11634)

     Şâhmaran imgesi, 2016 yılında Kürt sanatçılar Canan Şenol (1970 – halen hayatta) ve Zehra Doğan (1989 – halen hayatta) tarafından Kürt kadınlarının gücünü sembolize etmek için de kullanıldı. (11635)

     İran kökenli Hollandalı sanatçı Sevdaliza ya da gerçek adıyla Sevda Alizâde (1987 – halen hayatta), 2017 yılında ilk stüdyo albümü “ISON”da “Shahmaran” adlı bir şarkıya yer verdi. (11636)

     2020 yılında Mardin Büyükşehir Belediyesi, yerel sanatçılar ve işletmeler tarafından dekore edilen ve heykeltraş Ayla Turan Tan (1973 – halen hayatta)’ın Şâhmaran heykellerinin yer aldığı “Şâhmaran Mardin” adlı bir kamusal sanat sergisine evsahipliği yaptı. (11637)

     2023 yapımı “Netflix” dizisi “Şahmaran” da modern bir ortamda bu efsane etrafında inşâ edilmiştir. “Tims & B Productions” imzalı, ilk bölümü 20 Ocak 2023 tarihinde yayınlanan, yönetmenliğini Umur Turagay (1959 – halen hayatta)’ın yaptığı ve senaryosunu Pınar Bulut (1982 – halen hayatta)’un kaleme aldığı, macera, fantastik ve dram türündeki bu internet dizisinde, başrolleri Serenay Sarıkaya (1992 – halen hayatta) ve Burak Deniz (1991 – halen hayatta) paylaşıyorlar. (11638)

     Evet… Binlerce yıldır kadim Mezopotamya ve Anadolu topraklarında etkileyici ve büyüleyici hikâyesiyle dilden dile anlatılan Şâhmaran, sanattan edebiyata hayatın her alanında yaşamaya devam ediyor.

     Dînlerin ve uygarlıkların kurucu ulusu olan Kürtler’in belleğinde güzide bir yeri var, bu figürün.

     Bir tarafı yılan, bir tarafı da güzel bir insan kadın olan Şâhmaran, belki de Kürtler için umut ile karamsarlığın, direniş ile ihanetin, kültürel zenginlik ile yozlaşmanın sembolik bir kombinasyonudur. Kürt milleti için, güzel ve çekici muhteşem tarihleri ile şimdiki zehirlenmiş zillet içindeki sefil durumlarının tek bedende mukadderat olmuş halidir.

     Kimbilir.

Devam edecek….

rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.