DOLAR
34,7403
EURO
36,5512
ALTIN
2.948,63
BIST
9.827,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
11°C
İstanbul
11°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
12°C
Perşembe Çok Bulutlu
14°C
Cuma Az Bulutlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki Erdoğmuş, 1 Ocak 1958 yılında Genç doğumludur. İlkokulu Genç’te İmam Hatip okulunu da Diyarbakır da bitirdi. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (İlahiyat Fakültesi) mezunu olup Medrese Eğitimini de Diyarbakır da tamamladı. İmam Hatip ve Müftülük görevlerinden sonra 1999 seçimlerinde ANAVATAN Partisinden 21. Dönem Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Aktif siyasetten sonra Sivil Siyaset çalışmalarına devam eden Erdoğmuş, Sivil Siyaset Platformu ve Sivil Siyaset Girişimi Sözcülüğü yaptı. Şimdi ise Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörlüğünü yapmaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı vardır.

KHK ve Müslüman Çoğunluğun Sessizliği

18.09.2024 23:39 | Son Güncellenme: 18.09.2024 23:40
52
A+
A-

Allah, insana kâinat sistemini ve evren düzenini anlaması için akıl, keşfetmek, araştırmak, ve öğrenmek için bilgi, varlıklarla doğru ilişki kurmak için vicdan, yönetim için Adalet, yönetmek için sorumluluk (hilafet) görevi vermiştir. Bu görevinin gereğini de ancak ahlak, adalet ve merhametle yerine getirebilir.

Ayrıca Allah, evreni bir ‘mizan’ ile yaratmış ve insanı da bunun gereği olan adaleti gözetmekle yükümlü kılmıştır. İnsan-insan ilişkilerini ve İnsan-doğa ilişkilerini belirleyen temel ilkelerin başında da Adalet ve Ahlak gelmektedir.

Bu nedenle de İslam’da Adalet, İman ilkelerinden sayılmış, uyulması ve korunması da zorunlu kılınmıştır. Ne yazık ki yönetim ilkesi ve toplumsal bir düzen olarak Adalet, asırlardır Müslüman çoğunluk için geçerliliğini yitirmiştir. Müslüman coğrafyasının hiçbir bölgesinde, yönetimde ve toplumsal ilişkilerde adaletin uygulandığını söyleyemeyiz.

Bunun en bariz örneği günümüz Türkiye’sinde yaşanmaktadır. Yaygın ADALET iddiasına rağmen Müslüman çoğunluk için adalet ilkesinin bir önemi ve gerçekliği artık söz konusu değildir. Ülkemizin yönetim ve siyaset alanında olduğu gibi toplumsal alanda da özellikle Müslüman çoğunluk içinde yaşanır bir adalet anlayışından söz etmek mümkün değildir.

binguven-bal2

Güncel ve pratik örneklerden birisi KHK uygulamalarıdır.

Av. Levent Mazılıgüney: “Adlî işlem gören kişi sayısı, daha doğrusu soruşturma dosyası sayısı, adlî işlem dosyası sayısı 2,2 milyonun üzerinde. Yani tam sayı olarak 2023 sonu îtibâriyle 2.217.572. Böyle bir rakamdan bahsediliyor. Şimdi her bir soruşturma dosyasında en az bir kişi olduğunu, adlî işlem dosyasında bir kişi olduğunu düşünürsek 2 milyonun üzerinde insanla ilgili bir adlî işlem yapılmış demektir bu. Bu da âileleriyle birlikte aslına bakarsanız 10 milyona yakın insan yapar.”

Yaklaşık 300 bin kişi terör soruşturması nedeniyle gözaltına alınmış, 100 bin kişi de tutuklanmıştır. 17 bin kadın, 800’den fazla bebek, 3000 çocuk, cezaevlerine konulmuş, 152 bin kamu çalışanı ihraç edilmiştir. Mallarına, mülklerine, evlerine ve iş yerlerine el konulması da ayrı.

Devlet yetkililerinin açılışına katıldığı Bank Asya’ya para yatırdığı veya bir derneğe üye olduğu iddiasıyla suçlanmak nasıl bir düzen ve ahlak anlayışıdır?

Dünyanın herhangi bir ülkesinde bunun bir örneği var mı?

Kişi haklarıyla ilgili veya temel hakları düzenleyen bir KHK uygulaması olabilir mi?

Yargıtay Onursal Başkanı muhterem Sami Selçuk söz konusu uygulamalara şöyle itiraz etmektedir:

“Bank Asya adlı bankaya para yatırılması, dernek ve sendika üyesi olunması, sohbet isimli toplantılara katılma, gazetelere abone olma gibi terör içerikli bir davranış sergilemeyen eylemlere dayanılarak terör örgütü suçlaması yapılamaz.”

Bu durumda KHK uygulamaları sadece hukuk ilkelerine aykırı değil, yürürlükteki yasalara da aykırıdır. Buna göre Anayasa ve yasaları uygulamayan bir yönetimin meşruiyeti olur mu?

Bundan daha vahim olanın, Müslüman çoğunluğun içinde bocaladığı ahlaki yozlaşmadır. Hak ve hukuk konusunda duyarlı bir tepki veremeyen bu kesim, ülkenin geleceği için büyük bir endişe ve kaygı oluşturmaktadır.

KHK uygulamalarının sonucu olarak ileri sürülen iddialar yenilir yutulur değil; Kadınların ırzına geçiliyor, erkek-kadın çırıl çıplak aranıyor, işkenceler yapılıyor, binlerce suçsuz insan yıllardır cezaevlerinde tutuluyor, askeri öğrenciler ve kursiyer teğmenler müebbet cezalar alıyor, yargısız infazlar yapılıyor, maddi-manevi yıkımın tarifi dahi yapılamıyor…

Ne yazık ki bütün bu olumsuzluklar Müslüman çoğunluğun desteği ile mevcut iktidar tarafından uygulanıyor.

Yıllardır haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme ve insanlık dışı işkencelere maruz kalan on binlerce Kürd’e seyirci ve sessiz kalan Müslüman çoğunluk, bugün de birlikte camide namaz kıldıkları, aynı kıbleye yöneldikleri, aynı mezhebe bağlı oldukları, birlikte maklube yedikleri, kol kola iktidara yürüdükleri Müslüman kardeşlerine ve “başörtülü bacılarına” yapılanları izlemekte ve sessiz kalmaktadır.

Üzülerek belirtmeliyim ki söz konusu insanlık hatta hayvanlık dışı uygulamalara karşı Müslüman çoğunluk sadece ilgisiz, duyarsız kalmıyor, hukuksuzluğu, zulmü kanıksamış durumdadır.

Bu durumdan dehşete düşmemek mümkün mü?

Ünlü devlet adamı, askerî stratejist ve yazar Niccolo Machiavelli (3 Mayıs 1469 – 21 Haziran 1527), “Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin yaptığı yanlışları, yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet bir gün vatanını yitirir.”

Genel olarak Müslüman çoğunluk, vicdanına, insafına, beton dökülmüş gibi kupkuru ve taşlaşmış vaziyettedir. Cumartesi Anneleri, TBMM’de Adalet Nöbeti’ne devam eden Emine Şenyaşar ve Müebbet ceza verilen kursiyer Teğmen Murat Çakır’ın annesi Sevinç Çakır ve tekerlekli sandalyesiyle kızı Merve Çakır örneğinde olduğu gibi ADALET arayan nice mağdur ailelerin görmezden gelinmesi bir duyarsızlık ve erdemsizlik değil mi?

İslam, İman, Adalet, Ahlak, Merhamet bunun neresinde?

Müslümanlığımız böyle bir hukuksuzluğu, haksızlığı ve zulmü kaldırdığına göre vicdanlarımız kurumuş, çürümüş, kokuşmuş demektir. İnsanlıktan da nasip almadığımız ortadadır. İnsan olamayanın “dindar” olarak tanımlanması ise İslam’a, Kur’an’a ve insanlığa bir haksızlık ve iftiradır.

İtiraf etmeliyim ki bir Müslüman olarak bu tablodan büyük bir utanç duyuyorum.

Bunun için okurlarıma bir çağrıda bulunmak isterim:

Ey müminler, Ey inananlar, Ey insan kalanlar! Ey erdemli olmayı seçenler!

Size ne oluyor da zulmü kanıksamış Müslüman çoğunluğa uyuyorsunuz?

Ses çıkarmayarak, haklı tepkiler koymayarak, sivil direniş göstermeyerek iktidarın ve onu destekleyen Müslüman çoğunluğun günahına ortak olmuyor musunuz?

Hakkı söylemeyerek “Dilsiz Şeytan” durumuna düşmüyor musunuz?

Ölmeden ve helak olmadan önce kendimize gelmemiz gerekmiyor mu?

Bize zillet, korku ve duyarsızlık yakışıyor mu?

Yapacağımız tek şey; Tek Adam düzenini, iktidar-muhalefet ayırımı yapmadan otoriter siyaseti reddetmek ve mevcut iktidarı desteklemekten vazgeçmektir.

Çoğunluğa çağrıyı da Namık Kemal’in dilinden belirtmek istiyorum:

“Ey gaflet uykusundakiler!

Ey sefalete alışmış olanlar!

Ey esarete bağlanmaya tapanlar!

Ey alçalmayı seçen korkaklar!

Ey her alçaklığı işleyenler!

Gözlerinizi mahşerin sabahında mı açacaksınız?

Yazarın Diğer Yazıları
rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.