Bir tarafta adalet arayışımız, diğer tarafta tarihi referanslarımız hep çelişmektedir. Kurumsallaşmış bir adalet sistemine sahip olmadığımızı kabullenemediğimiz için Müslümanlık iddiası üzerinden ideolojik grupların, siyasi partiler ve cemaatlerin adalet vaatleri ütopik olmaktan öteye geçmemiştir.
Cehaletimizin en büyük göstergesi olan ise yaklaşık 1400 yıl boyunca aynı iddiaları sürdürmüş olmaktır. İslam’da adalet, bir iman ilkesi olmasına rağmen Müslümanlar tarafından siyasal alanda ve yönetimde kurumsal bir ilke olarak sistemin temelini oluşturmaması gerçekten utanç verici bir durumdur.
Oysa Hz. Ömer’in; “Adalet mülkün temelidir” ifadesi İslam’ın bir şiarı olarak yeryüzünde karşılık bulmuştur.
Peki, Müslümanların inşa ettikleri devletlerde siyasal sistemin temelini adaletin oluşturduğu tek bir devlet örneği var mıdır?
Ne yazık ki HAYIR!
Otoriter yönetimlere ve kutsanmış liderlere itaat etmeyi dini bir gereklilik sayan anlayışın elbette adalet düzenini inşa etmesi beklenemez. Ancak biz Müslümanlar 1400 yıldır bir hayalin peşinden sürükleniyoruz.
Bu nedenle de Müslümanlık iddiasıyla bize “adalet” vaat edenlere bıkmadan, yılmadan tabi olmaya devam ediyoruz. Bugün Türkiye’de siyaset ve yönetin alanında yaşananlar, kanaatime göre bu trajedinin bir sonucudur.
Müslümanlık iddiası ve “adalet” vadiyle iktidar olanların ülkemizi nasıl bir yönetim sistemine mahkûm ettikleri ortadadır.
Medeni toplumlarda “kuvvetler ayrılığı” bir yönetim sisteminin olmazsa olmaz ilkelerinden biri olduğu halde, Türkiye’de mevcut iktidar marifetiyle gücün tek elde toplanması ve ceberut bir vesayet sisteminin kurulması devlet-siyaset-adalet anlayışımızı yeterince açıkladığı kanaatindeyim.
Parlamentoyu yetkisiz ve etkisiz kılmak, yargı ve yürütmeyi “Tek Adam” otoritesine bağlamak, devleti ve kurumları denetlenebilir olmaktan çıkarmak, uluslararası ilişkileri kapalı kapılar ardında yürütmek, hak ve özgürlükleri kısıtlamak, anayasa ve yasaları yok saymak, devlet bankaları ve hazine imkanlarını dilediklerine tahsis etmek, kamu üzerinden zenginler üretmek, muhalifleri sindirmek gibi uygulamaların tamamı yeni inşa edilen vesayet ve otoriter sisteminin sonuçlarıdır.
Adalet bu sistemin neresinde? Mevcut sissem, hangi adalet anlayışıyla kuruldu?
Sistemi inşa edenlerin, hak-adalet-demokrasi iddialarını inandırıcı kılacak tek bir ilke bulmak dahi mümkün olmazken, kitleler tarafından destek görmesi dehşet verici bir durumdur.
Ayırımcılığı, yoksulluğu, yolsuzluğu, sefaleti, cehaleti, talan ve yağmayı, hukuksuzluğu, keyfiliği meşrulaştıran yeni inşa edilen sistemin kendisi değil midir?
Meşruiyetini hak-adalet-hürriyet gibi temel ilkelerden almayan bir siyasal sistemi rızayla kabullenmek, onaylamak, desteklemek insanlık değerleriyle izah etmek mümkün değildir.
Ne yazık ki toplumsal çoğunluğun kabulü bu yöndedir. Oysa adalet, bir tercih değil, bir zorunluluktur, insan haysiyet ve onurunun bir gereğidir.
Bu durumda adalet, ahlak ve vicdan sahibi insanların adaletsizliklere itiraz etmeleri gerekmiyor mu?
Gerek askeri gerek siyasi yönetim olsun hukuksuzluğa, keyfiliğe, ayırımcılığa, otoriter/zorba uygulamalara karşı ‘adalet’ ortak paydasında bir sivil-siyasi-demokratik duruş sergilemek gerekmez mi?
En azından adaletsizlikleri onaylamamak gerekmez mi?
Bize “adalet” vadeden bir siyasal iktidardan ‘adalet’ talep etmekten korkar hale gelmişsek, toplum ve devlet olarak çöküş sürecine girdiğimiz artık açıktır. Bu durumu Montesquieu; “Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuştur” diye ifade etmektedir.
İktidarın baskı ve zorbalıklarından korkmak anlaşılır bir durumdur, ben de yadırgamıyorum. Ancak adaletsizliğe, zorbalığa itaat etmeyi, onaylamayı, desteklemeyi meşru gören bir anlayışı da yadırgadığımı, ahlak ve insanlık onuruyla bağdaştırmadığımı belirtmeliyim.
Bu nedenle de ülkemizin ve insanlarımızın onurlu geleceği için ‘hak-adalet-demokrasi’ taleplerimizi hep birlikte dillendirmek zorunda olduğumuza inanıyorum.
Adalet talebi suç olsa da aydınlara, ilim adamlarına, şahsiyetli siyaset adamlarına düşen; adalet temelinde hak-hukuk-barış-hürriyet-medenice yaşam isteğini dile getirmek ve iktidarı ‘adalet tesisi’ için uyarmaktır.
İktidarın tehdit ve baskısı var diye;
Yöneticilere, yetkililere “Adil davranın!” diyemeyecek miyiz?
Yargıçlara, Yargı üyelerine ve Adalet Bakanı’na “Adalet dağıtın!” diyemeyecek miyiz?
Devlet gücünü ve yetkileri elinde tutan cumhurbaşkanına “Adil olun!”, “Herkese eşit ve adil davranın!”, “Adil karar verin!” diyemeyecek miyiz?
İktidara; hukuksuzluk, keyfilik, mafya ve çete hükümranlığı “sona ersin!” diyemeyecek miyiz?
Müteahhit cuntasına karşı çıkarak müteahhitler arasında adil ve şeffaf davranılmasını talep edemeyecek miyiz?
Yüz binlerce insanın KHK ile neden mağdur edildiğini soramayacak mıyız?
Seçilmiş Belediye Başkanları ve milletvekillerinin neden tutuklandığını sorgulamayacak mıyız?
Kürt siyasetçilere neden ayırımcılık yapıldığını sormayalım mı?
Boğaziçi Üniversitesi’ne neden kayım atandığını, bilim yuvalarının neden ideolojik baskı altına alındığını öğrenmeyelim mi?
Bana göre benzer soruları sormak ve doğru cevaplarına ulaşmak her yurttaşın hakkı ve adaletin de gereğidir.
Bu bağlamda, taleplerimizi ortaklaştırmamız gerektiğine inanıyorum:
Göz göre göre elimizden giden Marmara Denizi için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz!
Gürpınar’da, yaşam alanlarında taş ocağı istemedikleri için üzerlerine ateş açılan köylüler için Hak- Adalet-Demokrasi İstiyoruz!
Zeytinlikleri ellerinden giden Egeliler için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz.!
Doğa talanına karşı direnen İkizdere halkı için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz.!
Pandemi nedeniyle mağdur olan esnafımız, işçimiz, köylümüz, kentlimiz için Hak-Adalet-Demokrasi istiyoruz!
Pandemi boyunca yok sayılan müzisyenler, sanatçılar için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz!
Bir yanda geri ödenmeyen 750 milyon dolar kredi bir yanda elde kalan, mahsulü çöp olan tarım emekçileri. Çiftçiler için, tarım için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz!
İmkansızlıklar yüzünden eğitim alamayan milyonlarca çocuk için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz.
Bu ülkede partili olmadığı için, mülakatlarda elenen, hakkı yenen eğitimli işsizler ordusu için Hak-Adalet-Demokrasi İstiyoruz!
Farklılıkları yok sayılan, hakları gasp edilen herkes ve her kesim için Hak-Adalet-Demokrasi istiyoruz!
Yurtta barış, dünyada barış için Hak-Adalet-Demokrasi istiyoruz!
Ben, adalete iman ediyorum ve herkes için ADALET istiyorum.
HADİ siz de susmayın ve herkes için “Hak-Adalet-Demokrasi” istiyoruz deyin!