Her parti gibi meşruiyetini yasalardan alan bir partiye neden bu kadar düşmanlık yapıldığını sorgulama ihtiyacında olduğumuzu hatırlatmak istedim. HEP’ten başlayarak DEM Parti (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) sürecine kadar bu geleneğin birçok partisi kapatıldı, genel başkanları, yöneticileri, milletvekilleri siyası yasaklarla parlamento ve siyaset dışında bırakıldı. Bazıları faili meçhul cinayetler kapsamında öldürüldü.
Yetmezmiş gibi çok sayıda milletvekili ve yöneticileri yıllarca ceza evlerinde tutuklu olarak kaldı. Hukuki bir dayanağı olmadan Eş Genel Başkan Salahattin Demirtaş yaklaşık 8 yıldır cezaevinde tutuluyor. Kayyım uygulamaları ise çok açık bir hukuksuzluk ve garabet örneğidir. Seçmenin iradesi ve yasalar yok sayılarak seçilmişlere adeta darbe yapılmıştı. Sonrasında Belediyelerde yapılan usulsüzlük, yolsuzluk, yağma ve talanlar da cabası.
Bugün de DEM Partisinin kazandığı belediyelere yönelik “Kayyım atama” tehdidinin hep canlı tutulması da halk iradesine bir saygısızlık olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatındayım. Bazı dinbaz ve ırkçı çevrelerin “Belediyelerde bayrağın indirildiği” yalanlarını yaymaları, yeniden kayyım atanması için bir hazırlık olduğu izlenimi vermektedir.
Seçimi kazanan bütün başkanlar ve meclis üyeleri yasal koşullarını yerine getirmiş ve seçilme hakkını elde etmişlerdir. Yasalara aykırı davranılması durumunda muhatapları sadece yargı organlarıdır. İdeolojik farklılık dışında yasalar karşısında DEM Partinin diğer partilerden ne farkı var? Neden yalnız DEM Parti, devamlı baskı altında tutulmaktadır? Diğer partilere gösterilen müsamaha veya yasal muamele neden DEM Partisine gösterilmiyor?
Asıl bölücülük; yürütme, yargı ve yasamanın partiler arasında ayırım yapması değil mi? Söz konusu ayırım nedeniyle DEM Parti yalnızlaştırılmakta, diğer partilerle açıktan diyaloğa girmesi engellenmektedir. Partiler birbirlerinin düşmanları değil, rakipleridir. Birbirleriyle mücadele ettikleri gibi gerektiğinde diyalog kurar ve müzakere de ederler. Bütün partilerin birebirleriyle mücadele gibi, müzakere edecek anlayışa da sahip olmaları gerekir.
Bir partiyi devamlı baskı ve tehdit altında tutmak, dışlamak ve ötekileştirmek siyaset değil, düşmanlıktır. Yasaların güvencesinde olan bir partiye muhalefet ve rekabet edilir ancak düşmanlık yapılamaz. DEM Partisine yönelik haksız ve hukuksuz uygulamaları onaylamak veya görmezden gelmek hukuk kadar ahlakla da bağdaşmaz.
Kuşkusuz eleştirilmeyi de fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyorum. Kişisel olarak kendim, başından beri HEP-DEM geleneğinin politik tarzını,
radikal söylemlerini, çağdışı ideolojisini doğru bulmuyorum. Söz konusu ideolojik ve radikal politikaların halkımıza yarar değil, zarar verdiğine ve Kürtlerin gelecek inşasında derin yaralar açtığına da inanıyorum. DEM, politik mücadelesinde başarılı bir partidir ancak bu başarısı demokrasi ve özgürlük başarısı değil, bir ideoloji başarısıdır. Bu başarının zamanla Kürt halkının aleyhine olacağı elbette anlaşılacaktır.
DEM; Kürtler için siyaset yapılacak bir zemine sahip olsa da Kürtleri kuşatacak, gençlerin önünü açacak, güncel sorunlarını çözecek, toplumsal beklentilere cevap verecek gerçekçi ve akılcı politikalar ortaya koymaktan çok uzaktır. DEM Partisi, Kürt meselesini bloke etmiştir.
Kürt meselesi, radikal ideolojilerle farklı bir konuma getirilmiş ve ana mecrasından saptırılmıştır. Kürtlerin gerçek talebi ideolojik değil, siyasidir ve hukuk ile çözümü mümkündür. Kürlerin talepleri, HÜDA-PAR, HEP-DEM partileriyle veya PKK ve Öcalan’la başlamış değildir. Coğrafi olarak bölünmesiyle ve Kürtlerin tarih, dil, kültür ve kimliklerinin yok sayılmasıyla başlamıştır. PKK, DEM ve HÜDA-PAR gibi Kürt sorununu ideolojik amaçları için önceleyen hareketler henüz yokken Kürtlerin hak ve özgürlük mücadeleleri hep vardı ve hala var olmaya devam etmektedir.
Kanaatime göre radikal ideolojiler, DEM ve HÜDA-PAR gibi politik hareketler ve PKK gibi silahlı unsurlar Kürt meselesinin çözümü önünde büyük engel oluşturmaktadır. Kürtlerin hakları ve talepleri ideolojik değil ki çözümü ideolojik olsun. 19. yüzyıl ideolojisine tutsak bir partinin çağın sorunlarını çözecek bir anlayışta olmasını beklemek de sadece zaman ve ümit kaybına yol açacaktır.
Çağımızda bilimsel ve felsefi hiçbir dayanağı ve pratiği olmayan bir ideolojinin toplumsal tahribatı da çok büyük olacaktır. Bunun bedeli de Kürtlere ödettirilmektedir. Önemli olan, Kürtlerin haklı taleplerini çağın koşullarında ve ideolojiler üstünde tutarak savunmaktır. Kürtlerin ihtiyacı olan ideolojik mücadele değil, hak-hukuk-eşitlik ve özgürlük mücadelesidir.
Ancak DEM Partiye verilen desteğin de düşmanlığın da nedeni ideolojik değil, Kürt sorununu öncelemesi ve tabanının Kürtlerden oluşmasıdır. DEM’i ötekileştiren neden de budur. Bu ayırımcılığı reddettiğimi açıkça belirtmeliyim. DEM Partisi ve yöneticileri bunca zulmü, haksızlığı, hukuksuzluğu, dışlanmışlığı ve ayrımcılığı asla hak etmiyor.
Her yasal parti gibi DEM’in de siyaset yapma ve yönetme hakkı vardır. Bu hakkın gaspına rıza göstermeyi sivil-siyaset, hukuk ve ahlak açısından kabul edilebilir bulmadığımı belirtmek istiyorum. “Yeryüzünde hiçbir şey başkasının hakkı kadar kutsal değildir” (Kant)
Başkalarının haklarını koruyarak ancak kendi haklarımızı güvencede tutabiliriz.