Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin; ülkemizi belirsizliğe, kaosa, çöküşe hatta izmihlale sürükleyecek bir ceberut rejime dönüştüğü artık çok açıktır.
Böyle bir sistemden yana olmayı zulüm ve büyük bir vebal olarak gördüğümü, sağduyu ve vatanperverlikle bağdaştırmadığımı da belirtmek isterim.
Söz konusu kötü gidişata ancak aklıselimle ve seçim marifetiyle engel olmanın tek seçenek olduğunu düşünüyorum.
Bunun için de bu ceberut sisteme karşı sivil-sağduyu-makul bir siyaset, farklılıklarla birlikte bütünlük ve barış temelinde bir ‘toplumsal ittifak’ geliştirmek durumundayız.
Böyle bir ittifak için siyasal ve toplumsal zeminin yeterince oluştuğunu düşünüyorum.
Ülkenin geleceği ile ilgili endişe ve kaygısı olan kesimlerin, makuliyeti, hakkaniyeti, adaleti gözeten seçmen kitlesinin mevcut sisteme ve Cumhur ittifakına artık destek vermeyecekleri giderek netlik kazanmaktadır.
Toplumsal kesimlerin ve seçmen kitlelerinin, çözümü herhangi bir partide görmedikleri de açıktır. Çünkü seçmen herhangi bir partiyi tek başına Cumhur ittifakının alternatifi olarak görmüyor.
Bunun esas nedeni de siyasi partilerin demokratik siyasetten ve demokrasi ortak paydasından kopmuş olmalarıdır.
Bu haklı gerekçeye rağmen toplumsal muhalefetin, mevcut muhalefet partileriyle sistem değişikliği ve tek adam rejimine son vermek için güç birliği yapmalarının zorunluluğuna inanıyorum.
Toplumun, bölgesel ve küresel krizlerin yaşandığı bir süreçte Türkiye’yi “Tek Adam” yönetimine bırakmayacak bir sağduyuya ve ortak bir duyarlılığa da sahip olduğunu ve önümüzdeki seçimlerde bunun gereğini yapacağını da düşünüyorum.
Bunun için de öncelikle siyasi partilerin ve örgütlü sivil kesimlerin, ideolojik farklılıklarına rağmen hak bilmez, hukuk tanımaz mevcut yönetime karşı güç birliği içinde olmaları gerekmektedir.
Farklı kesimler ve partilerin güç birliği yapması artık politik bir tercih değil, ülkenin bekası açısından olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Hiçbir gerekçe, mazeret ve bahane bu ihtiyacı ortadan kaldırmaz.
Tam bu noktada Altılı Masa ve Millet ittifakının önemi ortaya çıkıyor.
Altılı masaya bir “koalisyon hükümeti” gibi gereğinden fazla bir misyon yüklendiği görülmektedir. Oysa önemli ve öncelikli olan Altılı Masa bileşenlerinin ‘sistem değişikliği’ ve ‘ortak bir Cumhurbaşkanı’ adaylığında ittifak etmeleridir.
Bunun gereği olarak fedakârlık ve büyük gayret göstererek hem cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak hem de Meclis çoğunluğunu elde etmektir.
Bu sorumluluk, birinci derecede Altılı Masanın olsa da esas olarak bütün muhalefet partilerinin, siyasetçilerin, kitle örgütlerinin, aydın ve entelektüellerin ve toplum olarak hepimizindir.
Önümüzdeki seçimler, siyasal ve toplumsal bir mutabakat için yeni bir fırsat ve bir imkân olduğu halde bu imkânı ülkenin yararına kullanmamak ve bunun yerine riskli yöntemlere baş vurmak ülkemizi geri döndürülemez bir maceraya sürükleyeceğini unutmamak gerekir.
Söz konusu mutabakatın önünde engel olarak İYİ Parti ve HDP’nin politik/ideolojik tutumları gösterilmektedir. Bu nedenle de İYİ Parti ve HDP kilit partiler olarak önem kazanmaktadır.
Gerçekten iki parti de çok önemlidir. Onları önemli kılan da zıt ideolojilere ve farklı politik anlayışa sahip olmalarıdır.
HDP’nin Altılı Masada olmaması çokça tartışılan ve eleştirilen bir konu. Ancak temel bir sorun oluşturduğunu düşünmüyorum.
Özellikle AYM’nin (Anayasa Mahkemesi), hakkında kapatılma davası açılan HDP’nin Hazine yardımı hesabına geçici olarak bloke koymasının, savunulması asla doğru olmayacak hukuksuz ve yanlı bir karar olduğunu düşünüyorum.
HDP’nin haksız, hukuksuz, ayırımcı uygulamalara maruz kalması sadece siyaset açısından değil, ülkemizin geleceği açısından da karamsarlığa yol açmaktadır.
Buna rağmen bu gelişmelerin ‘ortak aday’ etrafında buluşmaya ve ihtiyaç duyduğumuz ittifaklara engel olmadığını düşünüyorum.
Bu konuda en önemli sorumluluk, ideolojik yakınlıkları olmayan ve aralında bir mesafe olduğu bilinen İYİ Parti ve HDP’ye düşmektedir.
Her iki partinin de ülkenin ortak yararı söz konusu olduğunda İdeolojik ve politik farklılıklarını bir yana bırakacaklarından hiç kuşku duymuyorum.
İYİ Parti’nin başında kararlı, cesur ve deneyimli Kadın bir liderin (Meral Akşener) olması da diyalog, uzlaşı ve ittifak beklentililerimi de güçlendirmektedir.
Biliyoruz ki demokrasi, zıtlardan yarar sağlayan bir siyaseti önemser ve gerekli görür.
Bunun için muhalefet partilerinin ideolojilerinden ve siyasi hedeflerinden vazgeçmeleri de beklenemez.
Bu bağlamda iki partinin (İYİ Parti ve HDP) aynı masada oturması, her konuda mutabakat sağlaması ve kol kola seçime girmeleri de gerekmiyor.
Kuşkusuz söz konusu politik ve ideolojik farklılık, aynı adayı desteklemeye ve ülkenin siyasal sistemini inşa etmek için iş birliği yapmaya ve dayanışmaya da engel değildir. Önümüzdeki seçimlerde gerektiği gibi temel sorunların çözümü için bir iş birliği zorunlu hale de gelebilir.
Mevcut koşulların, seçim sürecinde veya seçim sonrası Yürütme ve Yasama faaliyetlerinde muhalefet partilerini, gerektiğinde İYİ Parti ve HDP’yi de ülkenin yararı için ortak bir payda etrafında ittifaka zırlayacağına inanıyorum.
Partilerden herhangi birisinin bu ittifaktan kaçması veya engel olması tarihi bir vebal olarak karşısına çıkacaktır.
Ayrıca belirtmeliyim ki Genel Başkanlardan birisinin aday olması konusunda farklı seslerin çıkması da Altılı Masanın ciddiyetini ve güvenini sarsmaya yetecektir.
“Hakem” bir cumhurbaşkanı adayı yerine Masada bir Genel Başkanın cumhurbaşkanı adaylığı söz konusu olacaksa tartışmasız bu aday Kemal Kılıçdaroğlu olmalıdır. Bunu hak eden de kazanmaya en yakın olan da kendisidir.
Söz konusu ülkenin geleceği ve toplumsal yarar olduğunda ideolojik ve politik farklılıklar teferruattan ibaret kalır/kalmalıdır.