DOLAR
32,3635
EURO
34,9543
ALTIN
2.325,43
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Tarih Kayıt Cetveliyse, Sosyoloji Bunun Toplum Vicdanındaki Karşılığıdır

Tarih Kayıt Cetveliyse, Sosyoloji Bunun Toplum Vicdanındaki Karşılığıdır

Tarih Kayıt Cetveliyse, Sosyoloji Bunun Toplum Vicdanındaki Karşılığıdır
11.05.2021 03:32
541
A+
A-

Tarih bilimi toplumlarla ilgili verileri ortaya koyarken belgesel nitelikteki kırıntıları bir araya getirerek toplumlar hakkında genellemeler yapmaktadır. Sosyoloji bilimi ise bu belgesel kırıntıların toplumun tarihsel süreçte oluşturduğu sosyal değerler skalasına uygunluğuna bakarak onlar üzerinden söz konusu toplum hakkında genellemelere gitmektedir.

Günümüz dünyasında özellikle Sosyal Bilimler alanında yapılan bilimsel çalışmalarda genellemelere başvurulurken konuyla ilgili yeterli sayıda örneklem durumunun bulunup bulunmadığına bakmak her bilim insanı için zorunludur. Bilim insanı üzerinde çalıştığı konuda yeterli örneklem durumuna ulaşılamıyorsa konuyu istisnai durum kategorisinde değerlendirilerek ele alır. Her bilim insanı, bilim namusu adına bu tutuma sahip olmak zorundadır. Eğer herhangi bir konuda herhangi bir bilim insanı bu nitelikleri göz ardı ederek bir tutum geliştirirse öncellikle o kişi bilim insanı olma sıfatını hakketmemekte ve bilim insanı olma niteliğini de kaybettiğini kolaylıkla ileri sürmek mümkündür.

Tarih ve Sosyoloji bilimleri ister klanları ister kabileleri ister kentleri ister feodal toplumları isterse modern toplumları ele alsınlar, bu toplumlarda meydana gelen herhangi bir sosyal olayı zaman ve mekân koşullarını dikkate alarak değerlendirmektedirler. Yani gerçekleşen sosyal olayları değerlendirmeye ve tanımlamaya çalışırken toplumun içinde bulunduğu koşulları göz önünde bulundurma zorunluluğuna sahiptirler. Çünkü toplumsal olayların zamansal ve mekânsal koşullardan soyutlanarak ele alınması yapılacak değerlendirme ve tanımlamaları bilimsel niteliklerin dışına çıkartmaktadır.

binguven-bal2

Bilim namusu herhangi bir sosyal olayın ele alınışında konuya ilişkin belgelerin bilimsel geçerliliğini ve tutarlılığını dikkate alma zorunluluğu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu belgeyi hazırlayan kişinin konu edindiği toplumla ilgili duygu ve düşünceleri bilimsel metot açısından önemlidir. Kişinin duygu ve düşünceleri öznel verilerle mi yoksa nesnel verilerle mi şekillenmiştir sorusuna da cevap aramak da bilimsel metot açısından gereklidir. Bu cevap aynı zamanda söz konusu belgenin bilimsel geçerliliğe ve tutarlılığa sahip olup olmadığını belirleme açısından elzemdir.

Günümüzde devlet organizasyonuna sahip olan her toplumun resmi bir tarih anlayışı ve algılayışı vardır. Dolayısıyla bu resmi tarih anlayışı üzerinden şekillenmiş toplumun buna uygun sosyolojik tutumlara sahip olduklarına şahitlik etmekteyiz. Toplumların bu tutumları hem kendileri hem de kendi dışındaki toplumlar hakkındaki değerlendirme ve algılarını da içermektedir. Dolayısıyla resmi bir tarih anlayışı ile biçimlenmiş ve o resmi tarihin ideolojik arka planına sahip kişilerin kendi dışındaki toplumlar hakkındaki değerlendirme ve tanımlamalarına ihtiyatla yaklaşmak bilim namusu adına zorunluluk içermektedir.

Günümüzde devlet organizasyonundan mahrum olan Kürdlerin resmi denilecek bir tarih tezinden ve bunun üzerinden şekillenmiş sosyolojik tutuma sahip olduklarından söz etmek pek mümkün değildir. Bugün bir devlete sahip olmayan Kürdler geçmiş tarihsel süreçte oluşturdukları alan koruma anlayışına dayanan egemenlikleriyle kısmen resmileşebilen bir tarih anlayışı ve sosyolojik tutuma sahiptirler. Bunları günümüze daha çok divan kültürü ve sözlü aktarım üzerinden aktarabilmişlerdir. Kısaca yaşanan sosyal olayları daha çok sözlü aktarım üzerinden yeni nesillere aktarmışlardır.

Bu sözlü aktarımın en önemli aktörlerinden biri de “DENGBEJ”ler olmuştur. Toplum vicdanında kabul gören veya görmeyen her türlü sosyal olaylar bu Dengbejler vasıtasıyla sonraki kuşaklara net biçimde aktarılmıştır. Kürdlerin tarih anlayışı devlet üzerinden şekillenmemiş lakin sözlü aktarımın önemli unsurları olan Degbejlerle oluşan bu boşluk nispeten doldurabilmiştir.

Günümüzde Kürdlerle ilgili tarihi belge ve kayıtların Kürdler dışındaki toplumlara ait kişiler ve devletler tarafından tutuldukları bilimsel alanda kabul görmektedir[1]. Yavuz’la başlayan süreçte Osmanlı kendi devlet anlayışı içinde Kürdlerle ilgili kayıtlar tutmaya başlamıştır. Ancak son dört yüzyıl içindeki kayıtlara baktığımızda ise daha çok Batılı Müsteşriklerin tuttuğu notların ön plana çıktığını görmekteyiz. Bu notlar ya seyyahlar ya tüccarlar ya diplomatlar ya askerler ya misyonerler veya Kürdler üzerinde resmi egemenlik oluşturan devletlerce tutulmuş kayıtlara dayanmaktadır.[2] Dolayısıyla günümüzde tarih ve sosyoloji bilimleri bu notlara bilimsel metot çerçevesinde başvurmaktan çekinmemektedirler.

Konumuz elbette Kürdlerle ilgili tutulmuş bu notlardan birisine dayanarak, Kürdlerle ilgili genel (olgusal) sonuçlar çıkarmaya çıkartmaya çalışan Prof. Taner Akçam’ın “ilk gece hakkı”nı içeren ve Kürdlere Türk siyasal siteminin nesnesi olmalarını öğütleyen açıklamasıdır. Yukarıda sırlanan bilimsel tutum ve metot ilgili yazılanları dikkate alarak Prof. Akçam’ın bu genellemesine ve öğütlerinin bilimsel metot açısından nasıl tahrifatlar içerdiklerini sunmaya çalışacağım.

  1. Son dört yüzyıl içinde Batılılarca Kürdler hakkında tutulmuş notlara baktığımızda iki faklı Kürd tipolojisiyle karşılaşmaktayız. Özellikle tüccarlar ve askerlerce tutulmuş notlarda kısmen övülen Kürd tipolojisiyle karşılaşıyoruz ama seyyahlar, misyonerler ve diplomatlarca tutulmuş notlarda ise daha çok yerilen bir Kürd tipolojisiyle karşılaşıyoruz. Bu notlarla ilgili olarak öncelikle şunu ifade edelim. İcra edilen meslek, sosyolojik tutum ve benimsetilen resmi tarih anlayışı bu notların tutulma biçiminde ve içeriğinde etkili olmuştur. Hemen belirtelim Prof. Akçam’ın referans aldığı not bir büyükelçilik görevlisi tarafından tutulduğu ileri sürülmektedir. Dolayısıyla Kürdlere yönelik bir devletin zihinsel arka planına işaret ettiği açıktır. Bu nedenle bilimsel nitelikten yoksun olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir.
  2. Notun tutulduğu dönemsel duruma bakarak notun başka bir boyutunu değerlendirelim. Sıcak denizlere inme hevesindeki Rusya 1827’den 1917’ye kadar bölgedeki Kürdlerle bir şekilde hep çatışma ortamında olmuştur[3]. Dolayısıyla bir Rus diplomat tarafından tutulan bu notun gerçekliği gösterip göstermediği bilimsel metot açısından tahlile muhtaçtır. Çünkü hasımlardan birinin diğerini değerlendirmesi söz konusudur. Bu nedenle tutulan bu notun geçerliliği ve tutarlılığı bilimsel metot açıdan tartışmalıdır. Bilimsel açıdan tartışmalı olan bir nota dayanarak olgusal sonuçlar çıkaran Prof. Akçam’ın kamuoyunu yönlendirme isteğiyle bilimsel tutumu göz ardı ettiği görülmektedir.
  3. II: Mahmut’la 1808 yılında başlatılan Osmanlının Merkezileşme hareketi Kürdistan’daki. Alan Egemenliğinde boşluklar ve kaos ortamı oluşturmuştur. Bu egemenlik boşluğundan yararlanarak hem Kürdlere hem de onlarla yaşayan Ermeniler yönelik haksız uygulamalarına dair binlerce not tutulmuştur. Prof Akçam bir tarihçi bilgisiyle elbette dönemsel olarak bölgedeki otorite boşluğunun farkındadır. Burada üzerinde durulması gereken nokta otorite boşluğuna sebep olan gücün gerçekleşen her sosyal olayın müsebbibi olduğunun bilimsel olarak göz ardı edilmemesidir. Bu otorite boşluğundan yaralanarak zülüm icra eden ağaların da (ki Prof. Akçam konuyu gündemleştirdiği kitabında bu ağaların zulmünü açıklamak için söz konusu notu örneklem olarak kullanmaktadır) sorumlusu elbette merkezi otoritedir. Bunu ortaya koymadan bir toplum hakkında suçlayıcı genellemelere nasıl başvurabilmektedir. Dolayısıyla söz konusu kaos ortamında gerçekleştiği iddia edilen bu durum şayet vuku bulmuşsa onun da sorumlusu doğrudan doğruya dönemin merkezi otoritesidir.

Kürdlerde kayıt tutma alışkanlığının olmadığını ama sözlü aktarıma önem vermediklerini ve bu kayıtların yerini divan geleneği içinde sözlü aktarımın tuttuğunu yukarıda vurgulamıştık. Döneme dönüp baktığımızda sözlü aktarımla günümüze ulaşan böyle bir anlatıma hiç kimse rastlamamıştır. Ancak benzeri denilmeyecek ama yakın olarak kabul edilebilecek iki olayın Kürd toplum vicdanında nasıl yer edindiğini ifade etmenin gerekliliği vardır. Bir olayın toplum vicdanında yer edinme biçimi de bilimsel metot ve araştırma için önemli bir veridir. Birincisi Musa Bey’in, Ermeni olan Gulizar’ı  kaçırması ve zorla tutmasıdır. Bu olay Kürd vicdanında asla kabul görmemiştir. Olay bize göstermektedir ki Kürdler kaos ortamında bile insan vicdanına aykırı olan bir tutumu asla kabul etmemişlerdir ve onu kelamlarıyla belgeleyerek günümüze ulaştırmışlardır. İkincisi ise Îbo Begê Parsînî meselesidir. Bu sefer failler Ermeni’dir. Olay ise doğrudan doğruya namusu kirletme ve rakibini kamuoyunda küçük düşürerek alt etme amaçlıdır. Bu olayda Kürd toplum vicdanında kabul edilmemiş ve feleğe yakılan bir ağıt olarak günümüze kadar ulaştırılmıştır.

  1. Kürdlerle ilgili son dört yüz yıl içinde Batılılarca tutulmuş notların büyük yekünü Kürdler hakkında olumsuz bir imaj çizmektedir. Ancak bu notların hiçbirisinde Kürdlerin namusu talan eden bir anlayış ve tutuma sahip olduklarını ifade edilmemiştir[4]. Şayet Prof. Akçam’ın ileri sürdüğü gibi bir durum söz konusu olsaydı bölgede yaşayan Monofizist ve diğer Hristiyanları koruması altına alma niyetindeki Batılılarca binlerce şikâyet ve not tutulmuş olacaktı. Oysa bu konuda Prof. Akçam’ın genel bir davranış biçimi ve tutummuş gibi yansıtmaya çalıştığı olay sadece bir diplomat tarafından ileri sürülmüştür. Konunun ehemmiyeti dikkate alınınca en basit olayları bile not tutmuş olanlar neden böyle bir olayı es geçsinler. Bunu hiçbir mantık izah edemez. Prof. Akçam’a hangi mantıkla bunu genel bir durummuş gibi yansıtmaktadır. Bilim etiği açısından son derece sıkıntılı bir ifadedir bu durum.
  2. Resmi tarih anlayışı çerçevesinde eğitilen Prof. Akçam’ın[5] verdiği söz konusu röportajında Kürdleri asla özne olarak görmemektedir. Türk resmi tarih anlayışı çerçevesindeki siyaset sistemin içinde bir nesne olarak yer almalarını tavsiye ettiği görülmektedir. Kemalizm’den ve Türk resmi tarih anlayışından etkilenerek olup bitene baktığının delili olarak röportajında Kürdlerin devlet hakkına sahip olamayacaklarını ve bu nedenle Ortadoğu’da sınırlarla oynamaları gerektiğini Bir bilim İnsanı olarak kendisinden bilim etiğini önceleyen İsmail Beşikçi tutumunu elbette beklerdik. Ama kendisi bugüne kadar ki çalışmalarını bir tarafa bırakarak resmî ideolojinin savunuculuğuna soyunduğunu açıkça izhar etmiştir. Bu nedenle Kürdlerle ilgili not bile denilemeyecek bir veriyi genelleyerek kamuoyunun önüne sermeye çalışması resmî ideolojiyle barışmak niyetini açıkça ortaya koymuştur. Bu konuda Alman Yeşiller partisi için MHP ve CHP hakkında yazdığı rapor bu beklentisini açıkça ortaya koymaktadır[6].
  3. Bu notun tutulduğu dönemde Kürdler genel olarak İslam dinime mensup bir topluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kürdlerin bu dinsel mensubiyetlerinin böyle bir olaya izin veremeyeceği aşikâr iken böyle bir hayali fantezi üretmek hangi bilimsel temellerle açıklanabilir. Kürdler şayet bu dönemde Ermenilerle savaş halinde olsalardı belki cariye anlayışı üzerinden bir açıklama getirilebilirdi. Oysa 1914 Bitlis’te patlak veren Kürt Ayaklanmasına liderlik yapan Mele Selim, Ermenilere karşı Kürtlerin herhangi bir düşmanlık beslemediğini defalarca belirtmiştir. İttihat ve Terraki’ye karşı birlikte mücadele çağrısını bir çok defa dile getirmiştir.
  4. Kürdlerin tarihsel geleneğinde namus ölüm ve öldürme sebebidir. Bu anlayışa sahip bir toplumun böyle bir davranışa başvurabileceğini savunmak hangi akla hizmet etmektedir. Önce şunu vurgulayalım. Kürdlerde kız kaçırma geleneği vardır. Ancak kaçırılan kız, kaçırıldığı andan itibaren kaçıran kişinin namus sorumluluğu altına girer. Dolayısıyla başkasının namusunu kirletme amaçlı değildir bu eylem.
  5. Notun Lazarev’in kitabında yer aldığı günümüzde sabittir. Ancak kitabın 1964 baskısının iki nedenle Ermenistan Bilimler Akademisi tarafından yasaklandığı unutulmamalıdır. Birincisi Kuzey Kürdistan’ı Batı Ermenistan olarak göstermediği, ikincisi ise Ermenileri bu not nedeniyle tahkir etmiş olmasıdır. Notun orijinal tercümesini yeminli bir tercüman aracılığıyla kısa bir süre sonra yayınlayacağım. Ki not …İsteseydiler ilk gece hakkına sahip bile olabilirlerdi şeklinde geçmektedir. İsteseydiler ifadesi burada o dönemde sahip olunan güce işaret etmektedir. Ya da başına buyrukluğu.

SONUÇ:

Prof. Akçam Kürdlere devlet hakkı tanımadığı ve Kürdleri özne olarak bir devlet sahibi olmamaları gerektiğini söz konusu röportajında açıkça ifade etmektedir. Tarihte yaşanmamış bir durumu yaşanmış olarak göstererek günümüzde kısmen Kürdlerden yana tutum takınmış Batı Hristiyanlarına kiminle yol almaya çalıştıklarını vurgulamak ve onları kararlarından caydırmak niyetiyle hayali bir fantezi üretmiştir.

 Sosyolog Yusuf Ziya Döger                  04.05.2021 BİNGÖL

[1] DÖGER Yusuf Ziya. Kürd Aşiretlerinde Alan Koruma. Sitav Yayınevi Ekim 2019. Sayfa 47 ikinci paragrafa bkz.

[2]M R İzady, Bir El Ktabı Kürdler, Doz Yayınları, 4. Baskı İstanbul 2014 s. 55.

[3] Bu konuları merak edenler şu esere bakabilirler. Ayvarov. Osmanlı-Rus ve İran Savaşlarında “Kürdler” 1801-1900, Sipan Yaınları 1995

[4] Kürd sözlü aktarımında düğün esnasında kaçırılan gelinlerden söz edilmekte. Hatta evli kadınların kaçırıldığı bile ifade edilmiştir. Ancak bu kaçırılmalar sonucunda ister Müslim olsun isterse Gayrimüslim olsun eski nikahın fasit olmasından sonra yeni bir nikah ve evliliğe dönüştürülebilmiştir.

[5] Babasının Kemalizmin ideolojik merkezleri haline dönüştürülen Köy Enstitülerinde öğretmen olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir.

[6] Almanya Yeşiller Partisi için hazırlanan 20 Şubat 2015 tarihli rapora AVRUPA POSTASI internet sitesi üzerinden ulaşılabilir.

rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.