Abdulbaki Erdoğmuş, haberci 12 okurlarına yazdı.
Savaş ve Terör, milli-ulusal, ideolojik-dinsel, etnik-sınıfsal, örgütsel-siyasal bütün şiddet kaynaklı mücadeleleri kuşatmıştır.
Özellikle 21. Yüzyıl savaşlarını terörden ayırmak artık mümkün gözükmemektedir.
Şiddetin uygulayıcısı devletler olunca “savaş”, örgütler olunca “terör” olarak tanımlanması bu gerçeği değiştirmez. Günümüzde terör içermeyen bir savaş söz konusu değildir.
İstisnasız bütün devletler “savaş” adı altında terör yöntemini kullanmaktadır.
Rus asıllı aktör ve yönetmen Peter Ustinov’un, ”Terör yoksulların savaşıdır, savaş ise zenginlerin terörüdür” tanımı yeterince açıklayıcıdır.
Şöyle de denilebilir: Savaş devletlerin terörü, terör ise örgütlerin savaşıdır.
Hakkı, hukuk düzenini şiddete başvurarak yıkmak terör ise, hak ve hukuk taleplerini bastırmak için şiddete başvurmak da terördür.
Bu bağlamda savaşlar da şiddet ve terör de medeniyetin meşru araçları değildir.
ABD ve müttefiklerinin yarım yüz yıldır coğrafyamızda sürdürdüğü savaş ve operasyonların tamamı terör kapsamında değerlendirilebilir.
Coğrafyamızda, devletlerin kendi halkına yönelik yürüttükleri savaş ve operasyonların hangisi “terör” kapsamı dışında tanımlanabilir?
Terörün nedeni işgal savaşları, despot rejimler ve devletlerin ceberut yöntemleri değil midir?
Savaşların kazananı halk olmadığına göre, terörün kazananı da asla halk değildir. Rusya’nın başlattığı, ABD’nin sürdürdüğü ve yaklaşık 50 yıldır süren Afganistan Savaşı çok açık bir örnektir.
Afgan halkını katleden ve ülkelerini yakıp yıkan bir savaşın kazananı kim?
Müdahil devletlerin “savaş” olarak tanımladıkları yıkıcı saldırıları terörden ayıran faktörler nelerdir?
Bu savaşlar, örgütlerin başvurduğu terörden daha ağır sonuçlar doğurmadı mı?
Savaş işbirlikçisi Afgan ordusunun yakıp yıktığı ülke kimin?
Silah ve cephane alımı için harcanan milyarlarca dolar nereye gitti? Öldürdüğü on binlerce insan, yoksul ve sefil bıraktığı halk kim?
Peki ya Mücahitler ne yaptı? Dinselleştirdikleri savaş ve terör saldırılarıyla katlettikleri bunca insan Afganlı değil miydi?
Müslümanlık iddiası ile yıktıkları ülkeye hâkim olmayı “fetih/zafer” olarak kutlamak bu gerçeği örtemez ve örtmeyecektir de.
Milyonlarca Afganlının ülkelerinden kaçmak için yola çıkması her şeyi yeterince açıklıyor. Taliban’ın Afganistan’ın başkenti Kabil’i ele geçirmesinin ardından ortaya çıkan tablo ve ülkeden kaçış görüntüleri hepimizi dehşete düşürmüştür.
Afgan halkı korku içinde akıbetinin nasıl olacağını beklemektedir. En çok da kadınların ve farklı yaşam tarzı olanların korku ve paniğe kapılması biz Müslümanların bir utancı olarak ibret verici bir durumdur.
Taliban’ın oluşturduğu “Afganistan İslam Emirliği” ne anlama geliyor? BBC’ye konuşan Taliban Sözcüsü Suheyl Şahin, Afganistan’da “katılımcı bir İslami hükümet” kuracaklarını söylerken bu hükümet modelini bilen var mı? Tarih boyunca böyle bir hükümet hiç oldu mu?
“İslam Emirliği” iddiası, yeni cinayetler, katliamlar ve iç çatışmaları haber vermektedir.
“İslam Emiri” olmadığına göre, bu iddia İslamcı despotizmin yeni bir versiyonunu tanımlamaktadır.
Yeni bir kaos ve tehlikeden endişe duymamak akıl işi olmasa gerek!
Gelişmeler karşısında dünya sessiz ve tepkisiz. Ne oldu demokrasi ve insan hakları havarilerine?
İşgalci NATO birliklerinin geri çekilmesi ardından Batılı ülkeler de vatandaşlarını ve diplomatik çalışanlarını Afganistan’dan tahliye etmeye başladı. ABD ve Batı devletlerinin ne yapmak istediğini anlamak için kehanete ihtiyaç yoktur.
Demokrasi konusunda bir kez daha sadece kendilerine demokrat olduklarına dünya şahit oluyor. Demokrasi adına başlattıkları savaşların demokrasiyle hiçbir ilgisinin olmadığı, aslında bir işgal ve sömürü terörü olduğu açıkça ortadadır.
Bizim bağımsızlık ve özgürlük savaşlarımız, işgalci güçlerden çok mu farklı?
“Özgürlük savaşları” olarak tanımladığımız ve uğruna öldüğümüz ve öldürdüğümüz şiddet kaynaklı mücadelelerin hangisi masumdur?
Terör ve şiddet içermeyen bir mücadele yöntemimiz var mı?
Müslümanlar, Müslüman Taliban’dan kaçıyor! Hem de 50 yıldır ülkelerini işgal eden, kaynaklarını peşkeş çeken, yakıp yıkan Batı devletlerine kaçmaya çalışıyorlar.
İslam düşünürü Muhammed İkbal’in dediği gibi, “Müslümanlardan kaçıp İslam’a sığınmıyorlar”.
Dinbaz Müslümanların eline düşmekten işgalci katillerine sığınmayı tercih etmek trajikomik bir durumdur.
Ne yazık ki bu durum sadece Afgan halkı için söz konusu değildir. Türkiye dahil coğrafyamızda imkân bulması halinde Batı’ya gitmek isteyen milyonlarca insan vardır.
İster savaş ister terör olarak tanımlansın, coğrafyamızda sonuç hep aynı. Savaş-Terör veya silahlı Cihad, istisnasız tamamı sömürü ve egemenlik hedefine hizmet etmektedir. Sivil mücadeleyi ve sivil direnişi öğrenmediğimiz müddetçe de sonumuz bugünden farklı olmayacaktır.
Afganistan’daki durum, bizim için yeterli bir ders olsa gerek!