Yıl 1968.
Belediye başkanı Fahri Atabey’di. Haşim İşcan’dan sonra Faruk Ilgaz kısa süreli başkanlık yaptı. Mart ile Haziran ayları arasında, yani üç ay kadar…
Tanıdığım bir kontrol mühendisi ile tanıdığım birkaç arkadaş, Üsküdar’da %5 ile bir iş almışlardı. Gittim, “arkadaşlar” dedim. “%20 kar vereyim, bu işi bana devredin.” Onlar da, “peki” deyip, işi bana devrettiler.
İşe başladım. Hesap kitap onların namınaydı. Ay sonu geldi, iştikakı yaptım, ama parayı alamadım. Adamları ara da bul. Neyse, parayı üç beş gün gecikmeli de olsa alabildim sonunda. Onlarca insan çalışıyordu yanımda aybaşı geldiğinde, geciktirmeden paralarını vermem gerekiyordu. Bir ay öyle geçti. İkinci ay, yine aynı. Anlaşıldı ki her ay adamların peşinden koşuşturacağım. İşi alan ana müteahhit Ankara’daydı. Hoşu Nur. Haber yolladım, geldi. Oturduk, konuştuk. %27 ile işi devir temlik etmesini teklif ettim. O, 100 bin lira istedi. Kabul ettim. Ziraat Bankası’ndaki hesabımdan istediği parayı çektim, verdim. Devir işlemlerini hallettim, rahatladım.
Arada Doğu Bölgesi Tüneli işi çıktı. Büyük bir projeydi. İstanbul’un Anadolu yakasının en büyük altyapı tüneliydi. Yerin metrelerce altında ve 40 km uzunlukta, Kadıköy’den Bostancı’ya kadar uzanan bir kanalizasyon tüneli.
Adalet Partisi Üsküdar İlçe Başkanı Mahir Duran ile demiryollarında birlikte çalışmışız. Beni tanıyor, beni biliyordu. Belediye Başkanı Fahri Atabay, “Tünel işlerinden kim anlıyor?” diye sormuş, o da “Bu işin üstesinden gelse gelse, ….. gelir” demiş. Başkan da, “…..’ı al getir bana” demiş.
İstanbul Belediye Başkanı Fahri Atabay bekardı, Cihangir’de oturuyordu. Mahir Duran ile çıkıp başkanın Cihangir’deki evine gittik. Pijamayla oturuyordu. Masasında çekirdek, kuru yemiş, viski… Hemen söze girdi.
“İtiraz istemem” dedi. “Doğu Tüneli altyapı işi seni bekliyor. Şantiyeni kur, hemen işe başla!”
Başkan, “olur mu, olmaz mı?” demeye bile fırsat tanımadı. Yarım ağız “nasıl takdir ederseniz” dediğimi hatırlıyorum. Belediye başkanına “hayır” diyemezdim. Hem elimde tamamlanması gereken bir yığın iş vardı, hem de belediyenin parası yoktu o yıllarda. Bir iki hafta belediyeye uğramadım. Unutulsun istiyordum. Bir yandan da belediye başkanına yarım ağız da olsa, “peki” dediğin için huzursuzdum. Kalktım, başkan yardımcısı Adnan İzzet’e gittim.
“Geçen gün Başkan Bey bir teklifte bulundu, ben de kabul etmek zorunda kaldım. Ancak…”
Adnan Bey sözümü kesti.
“Hiç boşuna nefesini tüketme.”
Nefesimi boşuna tüketme demek, kaçışın yok demekti.
Birkaç gün sonra Mahir Duran çıka geldi.
“Kahvaltımızı yarın başkanın evinde yapacağız” dedi.
Çemberin giderek daraldığını anladım. Sebebini hala bilmediğim bir isteksizlikle Başkanın Cihangir’deki evine gittik. Yine çok samimi ve sıcak bir alaka ile karşıladı, kucakladı. Masada karşısına oturttu.
“Farkındayım, pek gönüllü değilsin.” diyerek söze girdi masada. “Senden rica ediyorum, şu işi yap. İstanbul için yap! Bizim için, çocuklarımız için, geleceğimiz için bu işi yap!”
İşin çok zor ve uzun bir zaman alacağını biliyordum.
“Başkanım” dedim. “Benim de sizden bir ricam var.”
“Seni dinliyorum” dedi.
Yıllar sürecek bir işin zorluklarını ve ileride nelerle karşılaşacağımı tahmin edebiliyordum. Kaygılarımı sırayla dile getirdim.
“Size kim gelirse gelsin, ne söylerse söylesin, beni bağlamayacağını bilmenizi isterim. Mühendisleriniz, kontrolleriniz, kim olursa olsun, gelir de, iş bitmez, yarıda kalır diyebilirler.
Bu sözü ben söylemedikçe, ne söylenirse söylensin, lütfen kulak asmayınız. Benden duymadıkça, benimle konuşmadıkça lütfen bir karar vermeyiniz. Bu iş yıllar sürebilir.
Karşılıklı sabır ve tahammül göstermek zorundayız.”
El sıkıştık.
Diğer gün kolları sıvadım, teşkilatı kurdum. Süleyman’ı çavuş seçtim. Tünelcileri buldum. Dört beş kalfaya iş verdim. 300-400 işçi. Kadıköy, Altıyol’da yerin altına indik. Böylece yıllar süren, denizin 26 metre dibindeki mücadele başlamış oldu. Bu günkü gibi makineler yoktu. Kazma kürek… Kadıköy’den Bostancı’ya bağlanan bir kanalizasyon tüneli, çok büyük bir iş…
(…)
1967 yılında başladığımız tünel işini gece gündüz vardiyalı çalışarak 1972 yılında bitirip teslim ettik. Büyük bir kaza olmadı. Tedbir alınca bir sorun yaşanmaz.
(…)
Cafer Yurtsever, Manifaturacı Ağa dosyasından
Not: Bu başarı öyküsünün devamını bir başka zaman ve türde sunmak üzere…