DOLAR
34,2369
EURO
37,8272
ALTIN
2.925,86
BIST
8.898,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
27°C
İstanbul
27°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
30°C
Cumartesi Az Bulutlu
27°C
Pazar Yağmurlu
23°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki Erdoğmuş, 1 Ocak 1958 yılında Genç doğumludur. İlkokulu Genç’te İmam Hatip okulunu da Diyarbakır da bitirdi. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (İlahiyat Fakültesi) mezunu olup Medrese Eğitimini de Diyarbakır da tamamladı. İmam Hatip ve Müftülük görevlerinden sonra 1999 seçimlerinde ANAVATAN Partisinden 21. Dönem Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Aktif siyasetten sonra Sivil Siyaset çalışmalarına devam eden Erdoğmuş, Sivil Siyaset Platformu ve Sivil Siyaset Girişimi Sözcülüğü yaptı. Şimdi ise Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörlüğünü yapmaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı vardır.

KUTUPLAŞTIRMAK

Toplumsal ve siyasal kutuplaşmadan sık sık söz edilir ancak kutuplaştıran yönetim sisteminden pek söz edilmez. Oysa otoriter sistemlerde bütün muhalif kesimlere yönelik kutuplaştırıcı politikalar uygulanır.

Söz konusu uygulamaların referanslarını geçmişten günümüze tarihin her dönemine, özellikle de bütün otoriter yönetimlere dayandırmak mümkündür. Şahlar, padişahlar, krallar, sultanlar veya modern dönemde siyasi iktidarlar; başkanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları gibi birçok örnekte rastlanır.

Makedonya Krallığı’nın büyük hükümdarı (M.Ö. 336–323) ve tarihin büyük cihangirlerinden biri olan Büyük İskender, İran, Orta Asya ve Kuzey Hind’e kadar uzanan toprakları fethettiğinde, yönetim sistemi hakkında Aristo’ya bir mektup yazar.

” Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?” diye görüş beyan eder;

binguven-bal2

– Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?

– Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?

– Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?

Aristo’nun cevabı:

– Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar,

– Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar,

– Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.

Çözüm olarak şu nasihati verir:

” İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın.” (alıntı)

Aristo’nun bu tavsiyesi, tarih boyunca ve günümüzde de iktidarı ve gücü elinde tutmayı isteyen ve asla devretmeyi düşünmeyen bütün otoriter yönetici ve yönetimler tarafından referans alınmıştır.

Kimileri bu yöntemle uzun yıllar hükmetmeyi başarsa da Büyük İskender’in krallığı sadece 13 yıl sürmüştür. Henüz 33 yaşındayken hayatını kaybeder.

Mülk, devlet, sınırsız güç ve iktidarlar hiç kimseyle baki kalmaz. Buna rağmen jakoben yönetimler kutuplaştırıcı uygulamalarından vazgeçmezler.

Kutuplaşmanın sadece toplumsal kesimler arasında olması tolere edilebilir, hatta kimlik aidiyetlerini güçlendirir ancak kutuplaşma doğrudan yönetim tarafından hayata geçirildiğinde ayrışma yerine ayırımcılığa dönüşür.

Ülkemizde de kutuplaşma bu bağlamda kurumsallaşmış durumdadır ve siyasal sistem tarafından siyasi ve hukuki baskılarla desteklenmektedir.

AK Parti iktidarında görüldüğü gibi kutuplaştırma politikaları doğrudan iktidar tarafından uygulandığında devlet destekli bir ayırımcılığa dönüşür. İstediği her toplumsal gruba yönelik dışlama, ötekileştirme ve cezalandırma uygulamaları söz konusu olabiliyor.

Kutuplaştıran tarafın yürütme ve yargı olması durumunda vahametin boyutlarını tahmin etmek hiç de zor değildir.

Yıllardır muhalif Kürtlere ve Gülen cemaatine yönelik kutuplaştırıcı, ayırımcı politikalar; İktidarın gücünü ve statükoyu koruma çabasından başka ne olabilir?

Esas olarak kutuplaştırıcı siyaset, Türk siyasal sistemin varoluşsal bir stratejisidir. Özellikle 15 Temmuz olayları sonucu aynı stratejinin mevcut partilerin tamamı tarafından kabul görmesi, statükonun ön gördüğü bir siyaset tarzı olduğu anlaşılıyor.

Bu bağlamda Yeni Kapı Mitingi, makul ve duyarlı insanların hafızasında canlı olarak yerini koruyor.

Kutuplaştırıcı statükonun tarafında sadece partiler, yargı, yürütme gibi kurum ve kuruluşlar yer almıyor, ne yazık ki adına “Sivil Kitle Örgütleri” denilen kuruluşlar, iş-spor-sanat çevreleri, elitler, entelektüeller, akademisyenler, ilim insanları, din adamları kutuplaştıran gücün tarafında yer alıyor.

Bu durumda kutuplaştıran tarafın yani statükonun yanında olmayan kesimlerin hak-hukuk-adalet-eşitlik-yurttaş güvenliği gibi toplumsal yaşamın korunması ve güvencede olması düşünülebilir mi?

Adaletsizliklere, hukuksuzluğa, iktidar ve yandaşlarının yasa tanımayan tutumlarına taraf olmayan kesimleri kim bilir neler bekliyor?

Bu kesimlerin kendi aralarında da kutuplaşmayı yaşamaları ayrıca trajikomik bir durumdur.

Yazarın Diğer Yazıları
rodi
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.