21. Yüzyılda, dünyada başka örneği olmayan trajikomik bir durumla karşı karşıyayız.
Türkiye’de birçok trajedi yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Ancak hiçbiri bu kadar komik değildir.
Zira, yaklaşık yüz yıldır, “demokratik siyaset“ iddiasıyla avunup duruyoruz. Bu boyutuyla 85 milyona ulaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşların tamamı aldatılmaya devam edilmektedir.
Bu durum sizce de komik değil mi?
“Türk” kimliği ile siyaset yapanlar için bunun fazla önemi olmayabilir.
Çünkü “Türklük” kimliğinin açmadığı bir kapı söz konusu değildir. Bu anlayışı özümseyenler için demokrasinin, özellikle de demokratik siyasetin bir önemi yoktur. Aksine demokrasi, “Türklük” kimliği için bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.
Esas trajikomik olan, 30 milyon Kürd’ün kendi kimliği ile siyaset yapamamış olmasıdır. Kürt kimliği ile siyaset dahil, devletin bütün kapıları Kürtler için kapalıdır.
Kürtlerin siyasi partilerde “vitrin süsü” olarak kullanılması, sadece kullanılanlar için bir “aşağılama ve onur kırıcı” görmek doğru değildir. Bu uygulama ve anlayış aynı zamanda milyonlarca Kürd’ü de aşağılamak anlamına gelmektedir.
“Vitrin süsü” olan ancak yetkili Kürt kökenli politikacıları da dışlamak gerekmez. Onlara da büyük bir ihtiyaç vardır. Devletin yapmakla mükellef olduğu hizmetlere, istihdam, sağlık, eğitim gibi imkanlara bu politikacılarla daha kolay ulaşılabilmektedir. Bu yönüyle önemsemeleri gerektiğine inanıyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki, ne “Türklük” ne de “Kürtlük” siyaseti, barışa hizmet eder. Böyle bir siyaset anlayışının demokratikleşmeyi de engelleyeceğine inanıyorum.
Benim savunduğum; Kürtlerin, “Türklük” kimliğine gizlenmiş “Kürt kökenli” bir kimlikle değil, kendi doğal kimlikleriyle var olmalarına ve siyaset yapmalarına imkân tanınmasıdır.
Bununla bir “Kürt partisi” ihtiyacını da kastetmiyorum. Elbette Kürt partileri de olmalı ve yasaksız, baskısız bir siyaset imkanına sahip olmalılar.
Ancak benim kastım; Kürt siyasetçilerinin tercih ettikleri herhangi bir partide, kendi kimliklerini koruyarak, Kürtlerin kimlikten doğan haklarını savunabilmeleridir.
HDP ve HÜDA-PAR varlığıyla bana itiraz edilebilir. Bunların gereksiz olduğunu da ileri sürmüyorum. Ancak her iki partinin de “Kürt kimliği ve haklarını” değil ideolojiyi öncelediklerini göz ardı etmeyelim.
HDP, sosyalist bir Türkiye partisidir, Kürtlerin hak ve hürriyetlerini değil, Kürt Sorununu ideolojilerinin gereği olarak öncelemektedir. Çünkü bu sorununun varlığından güç almaktadır.
HÜDA-PAR ise geleneksel şeriatçı bir partidir. “dincilik” ideolojisini Kürtlerin temel hak ve hürriyetlerinden daha öncelikli ve daha önemli görür.
İdeolojik siyaset, neredeyse silahlı siyaset kadar tahrip edici ve yıkıcı olmaktadır. Kürtler, yaklaşık 40 yıldır hem silahlı siyasetin hem de ideolojik siyasetin kuşatması altındadır. Her iki alanda da binlerce can kaybı ve hesapsız mal-mevki-makam-iş-akademik kariyer gibi kayıplar yaşanmıştır.
Kürt aydınlarının, siyasetçi, entelektüel, yazar, düşünür ve gençlerinin bir muhasebe yapma zamanının geçmekte olduğunu düşünüyorum.
İdeolojik siyasetin ve silahlı mücadelenin bugüne kadar yarar sağladığını düşünenlerin de şu soruya cevap vermeleri gerekir: Bugünden sonra nasıl bir yararı olacaktır?
Ben bir yararının olacağını düşünmüyorum. Aksine daha büyük zararlar yol açacağına inanıyorum.
Silahlı siyasetin vesayeti kadar ideolojik siyaset de Kürtleri geriletmekte, gençlerin enerjilerini heder etmekte, geleceklerini karartmakta ve özgürleşme mücadelesini sabote etmektedir.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Özellikle Bölge insanımıza çok yönlü şiddet ve terörün en yoğun olduğu 1990’ı yılları hatırlatmak isterim. Müesses düzen tarafından Kürtler, Jitem-dinci örgüt ve PKK arasında bir tercihe zorlanıyorlardı. Bunun bedelini maddi-manevi ve fail-i meçhul cinayetler gibi eylemlerle trajik olarak ödemek zorunda kaldık.
Korkarım önümüzdeki dönemde de Kürtler, HDP ve HÜDA-PAR arasında ideolojik bir tercihle karşı karşıya bırakılacaklardır.
Kürt halkının doğal, masum ve siyasi talepleri dinci veya sosyalist ideolojilere hapsedilecektir.
Bu tehlikeye şimdiden dikkat çekmek istedim.
Her iki parti başta olmak üzere, ideolojik partilere ve ideolojik siyasete karşı aramıza bir mesafe koyamazsak, geçmişten farklı ancak bu sefer ayrışarak, kutuplaşarak ve düşmanlaşarak çok daha ağır bedeller ödemek durumunda kalacağız.
Kürt halkının talepleri siyasidir ve ideolojiler üstüdür. Sorunun nedeni; Türkçü, tekçi ve şiddet üreten resmî ideolojidir. Taleplerin ideolojik veya şiddet üzerinden siyasallaşması ancak tekçi-resmî ideolojiyi güçlendirir.
Hiçbir sorun ideoloji veya şiddetle çözülmez.
Kürtlerin, ideolojiler üstü ve kuşatıcı, uzlaşmacı, muasır yeni bir siyasete ihtiyaçları olduğu kanaatindeyim.