DOLAR
34,4815
EURO
36,4027
ALTIN
2.955,78
BIST
9.301,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Emin TOPRAK

Emin Toprak Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum. Köyümde İlkokul (1957-1962) Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu (1962-1968) İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977) ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama… 5 yıl İlkokul Öğretmeni, 16 yıl Rehber Öğretmen, 19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl 6 ay çalıştım. 2013 yılında emekli oldum. Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var. https://etoprak1950.blogspot.com/ Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum

    “Uyumuyacaksın”

    23.05.2021 21:36 | Son Güncellenme: 23.05.2021 21:38
    418
    A+
    A-

    Şiir okumayı, dinlemeyi ve sonra imgeleri üzerinde düşünmeyi çok severim. İşte, Melih Cevdet Anday’ın beni çok etkileyen bir şiiri:

             Telgrafhane

    Uyumayacaksın

    binguven-bal2

    Memleketinin hali

    Seni seslerle uyandıracak

    Oturup yazacaksın

    Çünkü sen artık o sen değilsin

    Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin

    Durmadan sesler alacak

    Sesler vereceksin… -diye devam eder.

    Anday, bu şiiri 1952 yılında yazmış. O yıllarda insanlar arası iletişimi, iletken tellerdeki elektriğin elektromanyetik sinyalleri “tik-tak ve alo, alo” sesleriyle sağlardı. Bizleri, dünyanın her noktasıyla zaman-sınır-sırasız, sesli-görüntülü-belgeli olarak buluşturan, bazen de uykusuz bırakan dijital internet çok yeni.

    *  

    3 Kasım 1996 günü akşamüstü saatleri, Balıkesir-Bursa arasındaki Susurluk ilçesinde, kimilerinin “Susurluk Kazası” kimileri de “Susurluk Skandalı” dediği bir trafik kazası oldu.

    DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak’a aitti siyah mercedesin yolcuları, toplandıkları tatil beldesinden çıkmış, İstanbul’a dönüyorlarmış. Çok hızla yol alırken birdenbire yakıt istasyonundan yakıt alıp ana yola çıkmakta olan bir kamyonla çarpışırlar. Sedat Bucak yaralı olarak kurtulmuş, diğer üç kişi ise ölmüştü. 

    Araçtaki oturma düzeni şöyleydi:

    Direksiyonda: İstanbul Polis Okulunun Müdürü Hüseyin Kocadağ…

    Hemen yanında: siyaset ve feodalite temsilcisi Sedat Sedat Bucak…

    Önceliklilerin oturduğu arka koltukta ise ‘Mehmet Özbay’ kimliği olan bir kişi ile sevgilisi vardı. Bu kişiye ait ‘silah taşıma belgesi’, dönemin en etkili isimlerinden biri olan İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın imzasını taşıyordu.

    Aracın bagajı bir cephanelikti: Özel Harekât Daire Başkanlığı envanterine kayıtlı iken “kaybolduğu” söylenen suikast silahları ve mühimmat vardı. Ayrıca, bagajda olduğu halde “kaybolan” belgeler dolusu bir çanta…  

    Sonra, Mehmet Özbay kimlikli kişinin; karanlık ve çok kirli eylemleriyle ün almış bu nedenle de kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı olduğu ortaya çıkmıştı. 

    Abdullah Çatlı, 1978’de Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrenci ve Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in katledilmesi olaylarının firari sanığı iken yurt dışına kaçmış, orada da uyuşturucu ticareti nedeniyle birçok kez tutuklanmıştı. 1990’da İsviçre’deki bir cezaevinden firar etmiş, kırmızı bültenle aranan biriydi.

    Bu kaza sanki kirlilikleri ortaya çıkarmak için kurgulanmış bir senaryo idi.

    Çünkü, devlet zırhı içinde güçlenip pek çok faili meçhul katliam yapan bir odak vardı. Bu odak vatandaşın-kamunun kaynaklarına el koyup korku salardı. Görünmez olduğu için derin devlet adını alan bu odak her zaman kirli, karanlık ve gizli kalmıştı.

    İşte bu trafik kazası sonunda ‘Pandora’nın Kutusu’ açılmıştı. Böylece; gizli-saklı-kirli siyaset-polis-mafya ilişkileri apaçık ortaya çıkmıştı.

    Kamuoyu bu olayla sarsılıp büyük bir tepki göstererek kaza ile ortaya çıkan devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin ortaya çıkarılması için “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” ismi ile bir sivil toplum eylemi başlattı.

    Ülke çapında büyük bir destek alan bu ışık kapatma eylemi tencere, tava, ıslık ve protesto sesleri eşliğinde büyük bir katımla günlerce sürmüştü.

    Bu eylem sonunda:

    Başbakanı Erbakan: “Gulu, Gulu Dansı” dedi. Mecliste komisyonlar kuruldu. Üç tane ‘Susurluk Raporu’ hazırlandı. 

    Ayhan Çarkın, faili meçhul cinayetlerin özel harekât polisleri tarafından Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin’in talimatıyla “devletin bilgisi dâhilinde” işlendiğini açıkladı. Savcılık, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım ve özel harekât polislerinin arasında olduğu 19 kişi hakkında 18 faili meçhul cinayetten dava açıldı.

    İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etti ve hakkında ‘cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak’ suçundan 5 yıl hapis cezası verildi.

    Ama, Susurluk, Yeşil, Jitem katliam dosyaları kirlerinden aklanmadan sırları ile birlikte karanlık raflarda yerini aldı.

    Erbakan’ın haksız “Gulu, Gulu Dansı” benzetmesi haklı çıktı!   

    *

    Aradan 26 yıl geçti. Gökyüzünü yine kapkara bulutlar sarmış. Bulutlar arası hedefsiz şimşekler çarpışırken, yeryüzünü yıldırımlar hedef almış durumda.

    Organize Suç Lideri Çakıcı ‘af’ ile hapisten çıkınca, o bilindik ‘yaşlı kurtlar’: Çakıcı-Ağar-Alan-Eken toplandı ve paylaşım paydaşlarını  ‘fotoğraf’ ile duyurdular. Bu karede yer bulamayan Organize Suç Lideri Turancı Sedat Peker ‘dönüş sözü’ alarak yurtdışına çıkmıştı.

    ‘Söz’ tutulmayınca ‘racona’ uyan Peker, ‘Bir tripot, bir kamera” eşliğinde; gülerek, suçlayarak, tehdit ederek, faillerin bütün kirliliklerini tanık, belge, yer, zaman sıralamasıyla ortaya döküp, meydan okudu. Hem de eğer söyledikleri gerçek çıkmazsa, parmak ve bilek kesme sözü bile verdi. 

    Hedefinde: Soylu, Ağar, Ağar’ın ‘Bodrum Hatırası’ fotoğrafı, Pelikancılar, medya patronları ve yalaka gazeteciler var.

    *

    Orta yerde ülkenin gerçekleri:

    Ülkemiz dünyada yapayalnız kalmış.

    Maliye, Ticaret, İçişleri Bakanları hakkında çokça söylenti var.

    Esnaf kepenk kapatmış, ticaret durmuş, iflas-intiharlar artmış.

    Kolimbiya Savunma Bakanı, İzmir Limanına gidecek olan 4.900 kg. kokain yakalandığını söylemiş. Bizimkiler, ‘Kime?!’ diye soramaz olmuş.

    Adalet, Hukuk, Yasama, Yargıya işlev kazandıran kuvvetler ayrılığı tek elde toplanınca: Meclis, yargıç-savcılar işlevsiz, akademi ve medya konuşamaz olmuş.

    Yoksulluk-Yolsuzluk-Yasakları yok etme sözleri unutulmuştur. ‘3Y’; ihale yasaları ve kapitülasyon benzeri taahhütler imzalanarak ‘resmileşmiş’ daha kalıcı olarak sisteme eklenmiştir.

    *

    Mahsuni Şerif, yıllar önce olup bitenleri sıralayıp faillere: Yuh! Yuh! -çekerken, halkına da: Uykuda mısın? Uyan! Uyan! -demişti.

    Evet, “öğrenilmiş çaresizlik” gereği bizler; 26 yıl önce sivil toplumun büyük bir katılımla yaptığı: “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” benzeri bir eylemi bile yapmıyoruz.

    Sadece bakınıp-yakınıp-umutla bekliyoruz!

    İşte, memleketin hali! Şimdi gel de uyu.

    Emin Toprak- DOSTÇA

    Yazarın Diğer Yazıları
    19.03.2021 11:13
    11.04.2021 23:43
    28.11.2021 23:54
    rodi
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.