Ceberut yönetimlerde, polis devletlerinde halka nefes olabilecek tek çıkış kapısı siyasettir. Bu kapı daraltıldığında halkın nefes alması da güçleşecektir.
Türkiye’de dokunulmazlık, siyasetçinin halkla baskısız, engelsiz, korkusuz buluşmasının bir güvencesidir.
Bu güvence sayesinde milletvekilleri halkın sorunlarını, çözüm önerilerini özgürce dile getirebilmekte ve hukuksuz uygulamalarda yönetime karşı halkın yanında olabilmektedirler.
Bugün de toplumsal kesimlerin ve muhalefet partilerinin de en çok şikâyet ettikleri hukuksuzluk ve iktidarın keyfi uygulamaları değil midir?
Nasıl olur da şikâyet edilen bir konuda muhalefet, iktidarla aynı safta yer alabilmektedir?
Şüphesiz bu tutumun demokratik bir gerekçesi yoktur. Peki siyasi, hukuki ve ahlaki bir gerekçesi olabilir mi?
Dokunulmazlık olmadan muhalefetin hukuksuzluğa ve iktidar zorbalığına karşı mücadele etmesi, halkın yanında durması nasıl mümkün olacak?
Milletvekilinin daha önce veya yasama sürecinde işlediği bir suç söz konusu ise zaman aşımı söz konusu olmadan yasama dönemi sonunda yargı yolu açılacaktır. Milletvekilliğinin sona ermesiyle yasama dokunulmazlığı da son bulur.
Yasama dokunulmazlığının temel amacı, “milletvekilinin görevini her türlü kuşkudan uzak olarak yapmasını sağlamak ve suç işlediği düşüncesiyle görevinden geçici de olsa uzaklaşmasını önlemek” değil midir?
Ne yazık ki iktidar ve muhalefet iş birliği sonucu 2016’da yapılan anayasa değişikliğiyle TBMM’nde fezlekesi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak yargılanmalarının yolu açılmış ve milletvekilleri tutuklanarak cezaevlerine konulmuştur.
Muhalefet partileri ve toplum olarak bu uygulamaların amacının demokrasiyi, hukuk ve siyaseti etkisizleştirmek olduğunu bildiğimiz halde görmezden geldik, kör, sağır ve dilsiz kesildik.
Aynı duyarsızlığı onlarca Belediye başkanının hukuksuz olarak görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine Kayım atamalarıyla da gösterdik.
En önemlisi de halkın iradesine karşı girişilen bir darbe ve irade gaspı olduğunu kabul etmek istemedik.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini kalıcı, güçlü ve ‘tek karar mercii’ haline getirmek için siyasetin ve siyaset kurumlarının işlevsiz, etkisiz, yetkisiz kılınması amacıyla yapıldığını görmezden geldik.
Ne de olsa dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilleri ve Belediye başkanları “öteki” idiler.
Peki ne oldu?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Selahattin Demirtaş dahil 40 HDP’li vekilin dokunulmazlığının Türkiye’nin anayasasına aykırı olarak kaldırıldığına ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.
Dokunulmazlığı kaldırmanın “muhalefeti susturmak” olduğu AİHM tarafından açıkça ortaya konulmuş oldu.
Böylece milletvekiliyken tutuklanan vekillerin tamamının yargılamaları da çöktü.
Bu durumda tutuklu milletvekillerinin de derhal tahliye edilmesi gerekmez mi?
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın “Bizim mahkeme kararlarımızı tanımayanı biz de tanımayız” diyerek AİHM’nin kararını uygulamayacaklarını, böylece Türkiye’nin ilerde karşılaşabilecek muhtemel yeni sorunlara hedef olmasını da göze almış oldu.
Oysa Erdoğan da 1999 yılında, Yargıtay’da yaptığı itirazı reddedilince “adil yargılanma” talebi ile haklı olarak AİHM’ye başvurmuştu.
Her nedense bu uygulamalar HDP milletvekilleri için farklı ve taraflı tezahür etmektedir.
Her alanda olduğu gibi hukuk alanında da “öteki” için açıkça çifte bir standart var.
Şimdi de HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel için bir fotoğraf gerekçe gösterilerek yasama dokunulmazlığı kaldırılmak istenmektedir.
Bir milletvekilinin silahlı PKK militanı ile samimi görüntüsü rahatsızlık verebilir. Bundan dolayı yargı süreci sonucunda fezleke hazırlanabilir.
Ancak söz konusu silahlı militanın, Semra Güzel’in nişanlısı olduğunu ve beş yıl önce öldürüldüğünü hatırlatmak isterim.
Ayrıca fotoğrafın hem çok eski hem de milletvekilliğinden önceki yıllara ait olduğu da bilinmektedir. Eski de olsa kuşkusuz kamuoyunun görüntülere tepkisi anlaşılır bir durumdur. HDP seçmeninin de görüntüleri hoş karşılamadıklarını düşünüyorum.
İdeolojik nedenlerle ve politik mülahazalarla CHP ve İYİ Parti’nin “EVET” oyu vermelerini de kınamıyorum. Aksi de beklenemez!
Peki, muhalefetin ve kamuoyunun bu görüntülerin/fotoğrafların adaylık döneminde neden ortaya çıkarılmadığını ve neden şimdi servis edildiğini sorgulaması gerekmez mi?
Bu görüntülerin varlığına rağmen malum milletvekilinin aday olması söz konusu olamayacağına göre Semra Güzel’in sabıka kaydını ve milletvekili mazbatasını nasıl aldığını soran oldu mu?
Suçlanan HDP’li olunca neden “peşin kabul” gerçekleşmektedir?
Söz konusu HDP olunca hukuksuzluk mazur görülebilir, öyle mi?
Elbette HDP sütten çıkmış ak kaşık değildir. Gerilimden, gerginlik ve kutuplaşmaktan beslenen bir parti olarak ideolojik duruşunu ve politikalarını ben de eleştiriyorum ancak öfke ve husumetin, haksızlık ve hukuksuzluğun muhatabı neden HDP olsun?
Neden HDP söz konusu olunca hak-hukuk gözetilmeden düşmanlıkta ittifak sağlanıyor?
Muhalefet partilerinin bu sürece destek verip hukuksuzluğa ve husumete ortak olması siyaset adına bir tükeniştir.
En önemlisi de ülkemizin yararına olmayacağı çok açıktır.
Muhalefetin hukuksuz uygulamalarda iktidarla iş birliği yapması, 2016’da yapılan anayasa değişikliğinde olduğu gibi dokunulmazlık konusunda yeniden iktidara destek vermesi şovenizm dışında izah edilemez.
Şovenizmin ve tek adamlığın dayatıldığı bir sistemde “siyaset” yapmak da mümkün olmayacaktır.
Hak-hukuk bilmeyen, adalet ve ahlak ilkelerini yok sayan, ötekileştirici, ayırımcı, dışlayıcı bir siyasetin canavarlaşacağı kaçınılmazdır.
HDP söz konusu olduğunda muhalefet partilerinin iktidara sorgusuz-sualsiz boyun eğmesi, sadece HDP’yi değil siyaseti de çıkmaz bir sokağa doğru sürüklediğini görmek gerekir.
Erken seçimin zorunlu hale geldiği bir süreçte dokunulmazlık dosyalarının Meclis’te tartışmaya açılması iktidarın seçim planına hizmet ettiği ortadayken muhalefetin çanak tutması anlaşılır gibi değildir.
Milletvekilliği döneminde bir suç işlenmediği sürece dokunulmazlıkların kaldırılması söz konusu olmamalıdır. Aksi halde TBMM başta olmak üzere siyaset kurumlarının tamamı zarar görmekte ve itibarsızlaşmaktadır.
Toplumu kutuplaştırarak, partileri düşmanlaştırarak, siyaseti etkisizleştirerek, hak ve hürriyetleri yok sayarak ve hukuksuzluğu onaylayarak içerde ve dışarda ülkemize büyük zararlar verdiğimizi belirtmek isterim.