Babasının beklenmedik bir zamanda ölümü üzerine, Birsen Hanım annesini yalnız bırakmamak için emekli olmaya karar vermişti.
Babasının beklenmedik bir zamanda ölümü üzerine, Birsen Hanım annesini yalnız bırakmamak için emekli olmaya karar vermişti. Mezarlıktan eve döner dönmez hemen telefonunu aradı, buldu. Şarjı bitmişti!
Çantasından şarj aletini çıkarıp salondaki prize taktı, biraz bekleyip telefonu açtığında; okul müdürü, öğretmen arkadaşları ve velilerden çok sayıda “Ne oldu, neredesin?” mesajları geldiğini gördü.
Gözyaşları perdelediği için mesajları okumakta zorluk çekiyor ve yanaklarının alevlendiğini hissediyordu. Hemen lavaboya koştu, aynaya hiç bakmadan yüzünü, boğazını, ensesini sıkıca ovarak, bol suyla uzun süre yıkadı.
O an, babasının ailesi ve biricik kızı için beklenti-özlem-istekleri yankılandı içindeki derinlerde. “Meğer o gerçekleşmemiş beklentiler, gelecek ve böylesi günler içinmiş!.. Eğer damadı ve torunları olmuş olsaydı, onlar yapardı bugünkü insani hizmetleri. O zaman da sevgili eşi ve biricik kızı şimdiki gibi yapayalnız kalmazdı. İşte bu çaresizlik bu çıkışsızlık yüzündendi o an yaşadıkları ve annesinin çevresine boş boş bakışları.”
Sonra ürkerek uykudan uyanmış gibi oldu ve mesajlara bakmak için şarja takılı telefonu eline aldı, gelen mesajların tümünü yeniden okudu.
Okul müdürü; “Birsen Hanım; bugün okula gelmediğiniz için telefonla sizi çok aradım cevap alamadım, evinize İsmet’i gönderdim yokmuşsunuz, ev sahibiniz de bilmiyormuş. Öğrenciler, veliler, öğretmenler olarak hepimiz endişe içindeyiz…
Lütfen bize haber veriniz.” diyordu.
Bunun üzerine tüm mesajlara cevap olabilecek ortak bir metin yazmaya karar verdi ve hemen hazırladı:
“Sayın/Sevgili…;
Şarjı biten telefonum kapandığından mesajınızı henüz gördüm.
Kimseye haber vermeden ilçe dışına çıkış nedenim kısaca şöyle:
Dün ders bitimi, öğrencileri evlerine göndermiş ve evime gidiş yolunda idim. Annem telefon edip babamın çok hasta olduğunu, hemen yanlarına gitmemi istedi. Ben de hemen yola çıkıp, onların yanına il merkezine gittim.
Babamı kaybettim ve bugün öğleyin onu için defin töreni yaptık.
Sizi üzüp telaşlandırdığım için özür dilerim.
Saygılarımla…
Birsen”
Bu metni, mesajı ve cevapsız çağrısı olan herkese kopyalayıp (sadece hitap cümlesini değiştirip), gönderdi. Ve hemen okul müdürünü aradı.
Müdür, telefonun ilk çalışına: “Birsen Hanım!…” diye heyecanlı bir sesle cevap verdi. Birsen öğretmen de hemen konuşma sırasını aldı:
-Müdür Bey, size haber vermediğim ve sizi üzdüğüm için özür dilerim.”
Diyerek, biraz önce arayan herkese gönderdiği ortak mesajı biraz daha detaylandırarak anlattı. Müdür dinledi dinledi ve:
-Birsen öğretmenim, çok üzgünüm, başınız sağ olsun, sizlere sabır, babanıza da rahmet dilerim. Keşke haberimiz olsaydı da sizi böyle acılı bir gününde yalnız bırakmasaydık. Bugün için artık geç oldu, hem de bu gece evinizde dua ve taziye olacaktır. Ama yarın çocukları evlerine gönderdikten sonra arkadaşlarla birlikte size geleceğiz. Bir de kusura bakmasanız size sormam gereken bir konu var, bildiğiniz gibi bu cuma karneleri vereceğiz. Ne yapalım, sizin sınıfı karne için ne zaman çağıralım?
-Teşekkür ederim sayın müdürüm. Karneler, benim öğretmenler odasındaki dolabımda. Lütfen dolabımı açtırıp, karneleri yanınızda getiriniz, ben onları doldurup size teslim edebilirim. Böylece gecikme olmaz hem çocuklar hem de veliler üzülmezler. Sayın müdürüm bilmem biliyor musunuz, ben bu evin tek çocuğuyum, bundan böyle annemi tek başına bırakamam. Bu nedenle emeklilik işlemlerimi hemen başlatmam konusunda yardımınızı bekliyorum.
-Birsen öğretmenim, sizin gibi deneyimli, öğrencisini, velisini, arkadaşlarını, işini seven bir arkadaşımızı en verimli çağında emekli etmek bizi çok üzer, fakat sizin bu haklı isteğinize de saygı duyuyorum. Yarın akşam görüşmek üzere. Annenize selam ve saygılar.
Birsen öğretmen, çok duygulanmıştı, durgunlaştı, konuşamadı. Zaten konuşmaya devam etse ağlayacaktı. Titrek, duyulur duyulmaz bir sesle: “Teşekkür ederim efendim.” deyip, kapattı telefonu.
Arayıp, ulaşamayınca sesli mesaj bırakanlar arasında ev sahibi de vardı. Kendisine anne-baba şefkati gösteren, seven, soran, yardım etmeye çalışan ev sahiplerini çok seviyordu. Onları arayıp bilgi vermeli, ayrıca emekli olacağını ve evden çıkacağını da haber vermeliydi.
Haber bekleyen ev sahibi Mehmet Amca sesini tanıyınca: “Birsen kızım, evlâdım, sen neredesin? diye heyecanlı ve babacan bir tonla konuştu. Birsen öğretmen olup-bitenleri kısaca anlattı ve: bir ay sonra eşyalarını annesinin yanına taşıyacağını, yeni kiracı adaylarına evi göstermeleri için de anahtarı göndereceğini söyledi.
Mehmet amca, söylenenleri dinlemiş ve: “Vah, vah, vah!… Başınız sağ olsun kızım. Babana rahmet sana ve annene de sabır dilerim. Babanın ölümüne de senin evimizden gidecek olmana çok üzüldüm. Bak, teyzen de burada, o da seninle konuşmak istiyor.” Diyerek telefonu eşine vermişti. Teyze kısaca hal-hatır sordu ve: “Kızım, çok üzgünüm, Allah rahmet eylesin, sana ve annene baş sağlığı ve sabır diliyorum…” dedi.
Gelen-gidenleri ve işleri olduğu için başka kimseyi aramadı. Telefonun şarjı daha dolmamıştı, başkaları aramasın diye telefonu konuşmaya kapattı. Çünkü akşamki duaya ve yarın okulundan gelecek misafirler için uygun ortam hazırlayıp, düzenleme yapmaları gerekiyordu.
Bu gece ve yarın için gönüllü hizmet edecekler fazlasıyla vardı. Misafirlere yapılacak ikramları da zaten akraba ve komşuları getirirlerdi. Yapılması gereken; evi düzenlemek, misafirler için oturulacak bir ortam hazırlamaktı. Birsen Hanım ve genç komşu kızları, bu amaçla hemen işe başladılar.
Önce, her gelişinde kaldığı odadan başladı. Karşılıklı iki kanepe dışında kalan eşyaları yatak odasına taşıyıp, bu odayı kadınlar için düzenlediler. Sonra fazlalıkları alıp salonu erkekler için hazırladılar. Eksikleri, komşulardan gelen kap-kacak, masa-sandalyelerle tamamladılar. Ve mutfağa girip, taziye için getirilen börek, sarma, tatlıları servise hazır hale getirip tüm hazırlıkları bitirdiler.
Birsen öğretmen hem komşu kızlar ile birlikte çalışıyor hem de acıları paylaşarak hafifleten bu toplumsal dayanışmayı düşünüyordu.
Annesi ise boş gözlerle bakıp sürekli ağlıyordu…
Akşam namazı sonrasında cami imamı ve çoğu cenaze törenine de katılmış olan komşulardan oluşan grup selam vererek odaya girdi. Kendi kendilerini ağırlayıp yer göstererek salona yerleştiler.
Birsen öğretmen kapıda durup: “Hoş geldiniz. Bu acılı günümüzde bizi yalnız bırakmadığınız için hepinize çok çok teşekkür ederim.” deyince, gelenler de: “Allah rahmet eylesin, sabır dileriz, başınız sağ olsun.” dediler.
Hoca, yan odadaki kadınların da kendisini rahat duymaları için getirdiği ses düzeneğini test edip hazırladı. Sonra da din büyükleri, Hasan Bey, cemaatin yakınları için ayet, sure ve dualar okudu, helallik istedi, günahların af edilmesi için Allah’a yalvardı. Bu tören bitince dolu dolu ikram tabaklarıyla; ayran-çay-meyve suyu seçenekleri eşliğinde yiyecekler dağıtıldı. Herkes yedikten sonra da sofra duası okundu. Aileye başsağlığı, merhuma rahmet dilekleri yinelendikten sonra gelenler, yavaş yavaş, ikişerli-üçerli olarak ayrıldı ve ev günün acılı yorgunlarına kaldı.
Şokta olan anne, vedalaşanlara boş gözlerle bakıyordu…
(Devam edecek)