İmkânsızlıklar içerisinde hayatı eksilerde başlayan girişimcilerin sınavı daha da zordur.
Her insan çok değerlidir, her birey çok değerlidir, her baba çok değerlidir. Yaşarken insana değer verilmesi gerektiğine inanan ve uygulayanlardan olduğumu düşünüyorum. Bir de öldükten sonra geride bıraktıklarını yazarak kırsalda yaşayan ve girişimci ilim ve mucitlikler peşinde olanlara örnek olsun diye saatçi Mehmet’in hikayesi yazılmalıydı.
Mehmet Doğru, 1949 yılında Kiğı ilçesine bağlı Dimlek köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde okudu, eğitime çok istekliydi. Aynı zamanda akrabası olan Hüseyin Akengin arkadaşı ile kafaya taktmışlardı. Biz okuyacağız. O zamanlar eğitim şartları çok zor. Bugünkü gibi her ilçede ortaokul, lise yok. Yurtlar yok. Arapça eğitim almaya karar vermişlerdi. Köyden çıkarken rastladıkları arkadaşlarına “Biz Karlıova üzerinden Suriye’ye (Bıne Xatı) gideceğiz, orda eğitim alacağız” derler.
Karlıova sınırında bir köyün girişinde buğday biçme zamanıdır. Tarlada rençberler buğday biçiyor. Mehmet 15, Hüseyin ise 12 yaşlarında toy gençlerdir. Tarla sahibi, “Gençler hayırdır nereye gidiyorsunuz?” diye sorar. Gençler, “Biz (Bıne Xate) gideceğiz Arapça eğitim alacağız” cevabını verirler. “İyi güzel de sizin ailenizin haberi var mı?” diye sorar bu kez. “Yok” derler. “Peki paranız var mı?” “Yine yok” derler. “O zaman gelin bize tarla biçin, size para verelim” diyen tarla sahibinin bu teklifine evet diyerek buğday biçmeye koyuldular.
Akşam vakti gelince, uzaktan iki kişi görünür. Yaklaştıkça tanıdık oldukları anlaşılır: Birisi Mehmet’in Babası Hasan’dı, diğeri Hüseyin’in amcası Abdurrahman’dır. Arapça eğitim hayali sekteye uğrar ve köye geri getirilirler.
Mehmet’in eğitim hayali devam etti. Erzurum Hınıs’ta akrabaları vardı. Bu sefer oraya kaçtı. Aile karışmadı, orada iki yıl kaldı. Arapça dersler aldı. İki yıl sonra geri döndü, Elazığ’a gitti, orada bir saat tamircisinin yanında çırak olarak işe başladı. İki yıl orda karın tokluğuna çalıştı.
Sadece saat değil, mekanik olan her şeyi tamir ediyordu. Mesleği sevdi, bir şeyler icat etme isteği onun çocukluk döneminden beri vardı. Arkadaşları oyun oynarken o hep bir şeylerle meşguldü. Köyde el yapımı tabanca yapmış, herkesi şaşırtmıştı. Mucitlik ruhunda vardı. Evlendi, bir süre sonra Adaklı nahiyesinde tamirci dükkanı açtı. İki yıl devam etti. 1976 yılında Bingöl’e taşındı. Kısa süre sonra büyük oğlu Fatih doğdu. Saatçi dükkanı açtı, aynı zamanda tamirat işleri ile uğraştı.
SOYADI GİBİ DOĞRU ADAMIN İKİ ÇOCUĞU DOKTOR OLDU
Artık adı saatçi Mehmet’ti. Adaklı Dımlek köyünden Bingöl’de ilk ikamet eden olduğu için, 150 haneli köyün her evinden insanın misafir olduğu bir konak haline geldi. Hastası, yolda kalanı Saatçi Mehmet’e misafir olurdu. İşi küçük ama bereketi büyüktü. Her misafir rızkıyla geldiğine inanan saatçi ailesi, köyde herkesin gözdesiydi.
Okuma yazma bilmeyen eşine yazı yazmayı öğretti. Küçücük saatçi dükkânıyla üç erkek iki kız çocuğunu üniversitede okuttu. Fatih ve Sait kardeşler İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olarak doktor oldular. Altı yıl önce çocuklar da okulu bitirdikten sonra dükkanı kapattı, emekli oldu. Köyde kendine iki katlı ev yaptı. Yazın köye gider bahçe ekerdi. İki hafta önce Maden sokakta karşılaştık, “Hacı abi gel çay içelim” dedim, annesi akrabamız olduğu için oğlu ile aynı yaşlarda olmama rağmen bana dayı derdi. Oturduk çay içerken, “Köye gitme zamanın gelmedi mi?” diye sordum. “Evet artık bağ bahçe ekme zamanı geldi, birkaç ağaç götürüp dikeceğim. Babamın rahatsızlığı arttı. Artık orda olmam lazım” diyerek üç gün sonra köye gitti.
Babası Hacı Hasan, yüz yaşlarına dayanmış ağır hastaydı. Babasının başına gidip akşam saat 22’ye kadar Kur’an okuduktan sonra yakın olan evine geçiyor. Akşamları soğuktu, kurulu sobayı yakmak için tutuştururken rahmetli annesi gibi kalp krizinden olduğu yere yıkıldı. Evde yalnızdı. Eşi, Elazığ’da ameliyat olan abisini ziyarete gitmişti. Çocukları olayı hissetmiştiler. Her biri bir yerden aradılar ama cevap veren olmadı. Ta ki sabah olana kadar. Sabah köydeki kardeşi ve yeğenlerini arayan eşi, “Hacı Mehmet’e bişey oldu, eve bakın” sözleri üzerine eve gelen kardeşi Sadık ve yeğenleri, ışık hala açık ve yerde yattığını görünce kapıyı kırarak içeri girdiler ama hak, vaki olmuş, Saatçi Mehmet, ebedi dünyaya intikal etmişti… Ona kim misafir olmadı ki, Eşref Akengin de bunlardan biri idi.
Kuşkusuz Hepimiz Öleceğiz
Yaşadığımız bu dünyaya, insanlara Allah rızası için yapılan hizmet, hayırlı evlat onun hayır defterini işletecektir. Çocuklarını okutarak kırsal olan Dımlek (Karaçubuk) köyünden iki doktor, bir iktisatçı ve bir bilgisayar mezunu çıkartmıştı. İşte ölen birisi için bırakılan en büyük servet. Giderken insan sağlığına, hayatına etki eden iki doktor yetiştirmek herkese nasip olmaz. Allah tüm ölmüşlerimize rahmetiyle muamele eylesin.