Emin Toprak
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu (1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak
40 yıl 6 ay çalıştım. 2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız.
2 çocuk ve 2 de torunumuz var. https://etoprak1950.blogspot.com/ Blogumda
DOSTÇA yazılar yazıyorum
Balzac: “Acılar sonsuz oluyor, sevinçlerin ise bir sınırı var!” derken,
Hasan Hüseyin Korkmazgil:
“Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe” diyor.
Her iki tanımlama da tam bize göre değil mi?
Çünkü ülkemizde karadelikler çoğalmış, çelişkiler kördüğüm olmuş, insanlarımız aç, işsiz, mutsuz, coşkusuz, sevinçsiz acılar içinde.
Çünkü ülkemizde, kuvvetler ayrılığı, yani güçlerin birlikteliği, yani hukukun üstünlüğü, yani demokrasi yok olmuş.
Çünkü, tüm yetkiler tek kişide toplanmış!
İşte, demokrasi ve hukuku yok eden çokça örnekten sadece üçü:
BİR:
20 yıllık iktidarın tek adamı Erdoğan’ın bir huyu da kendisinden yana olmayan hemen herkesi: “terörist, casus, ajan” ilan etmesidir. Birkaç yıl önce hapiste tutuklu olan bir papaz ve bir gazeteci vardı, bunları ekran ve meydanlarda: “terörist, casus, ajan” sıfatlarıyla tanıtıp, asla serbest bırakmayacaklarını söylemişti.
Ancak bu kişiler pazarlık ve ricalar sonunda; hızlandırılmış mahkeme kararlarıyla gizlice ve hızlıca ülke dışına çıkarılmıştı.
Yani önce pazarlık, peşi sıra bu “terörist, casus, ajan” yaftaları mahkeme kararıyla kalkmış ve bir aklanma sağlanmıştı.
İKİ
20 yıllık iktidarın İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanının atışması:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 14 Mart 2018 günü yani 4 yıl 4 ay önce: “Okul çevresinde uyuşturucu satıcısı görürseniz ayaklarını kırın, suçu bana atın” demişti, ancak bununla yetinmemiş olacak ki.
26 Ekim 2021 günü kadın muhtarlar toplantısında da tekrarladı:
“Efendim şurada metruk bina var burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz. ‘Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin.’ … Vatandaş geliyor diyor ki muhtara ‘Bu binayı ne yapacaksın.’ Muhtar ‘mahkeme kararı var yıkamayız’ diyor. Ben de diyorum ki gece yarısı dozer gelsin yıksın kim yıktı biz nereden bilelim ya!” demişti.
Süleyman Soylu’nun bu gibi söylemlerinden rahatsız olan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de iki hafta sonra (08 Kasım 2021) bu konuşmaya cevaben: ”Değerli arkadaşlar bizim rehberimiz hukuktur, bizim rotamız hukuktur, bizim kılavuzumuz hukuktur. Biz yapalım hukuk arkadan gelsin değil hukuk önden yürüsün biz ona göre kendimizi ayarlayalım anlayışıdır hukuk devleti” dedi,
ÜÇ:
29 Ocak 2022 günü, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün ‘görevden af talebi’, Cumhurbaşkanının ‘tensipleriyle’ kabul edildi.
Soylu ise halen İçişleri Bakanı!
Özetle: “Siz yıkın hukuku sonradan gelir” diyen kişi işbaşında, “Bizim kılavuzumuz hukuktur” diyenin ise görevi son buldu.
İşte bizim ülkemizde egemen anlayış bu!
Oysa, çokça demokratik eksikliği bulunan Anayasa md. 2’de: ‘Türkiye demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’ -hükmü vardır ve yönetimler bu Anayasayı esas aldıkça meşru sayılırlar.
Fakat bizde hukuk değil iktidardaki tek kişinin gücü esastır.
Bu ne yaman çelişkidir, bu!
***
Anayasası on yıllarca askıya alınmış ülkemizde sıkıyönetimler, olağanüstü haller ilan edilerek halk baskı altına alınmış ve oluşan korku iklimi günümüze dek devam etmiştir.
Fakat baskıların hedefinde olan ve ‘öteki’ sayılan kimlikler her zaman daha katmerli baskılar görmüş, daha ağır bedel ödemişlerdir.
Şöyle ki:
Kürtlerin anadilleri, kültürleri, coğrafyaları, tarihleri, seçme-seçilme hakları yok sayılmış, sudan bahanelerle seçilmiş milletvekillerinden bazıları ve belediye başkanlarının hemen hepsi görevden alınarak tutuklanmış, belediye meclisleri ile üyeleri işlevsiz ve etkisiz bırakılmıştır.
Alevi inançları, Cemevleri, kültürleri yok sayılmış, onlara etkin kamu görevi verilmemiş, evleri işaretlenmiş, çocuklarına “zorunlu din dersi” verilmiştir.
Peki, bu zulüm ve baskılara direnen, susmayan, yazıp, çizen, haklarını arayan aydınlara ne oldu?
-İşkence tezgahlarından sağ kurtulanların binlercesi hapiste, bir kısmı da yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.
Ve şimdiki gündemimiz de başka ülkelere sığınmışlar!
Hukuk tanımaz egemenler, güçsüz olana hem vurur hem de bağırırlar. Yani hem suçlu hem de güçlüdürler…
Fakat bunlar, baş edemedikleri güçlülerle karşılaşırsa; “terörist, casus, ajan” ilan ettiklerini, aklayıp-paklayıp teslim edecek kadar da çaresiz ve suspus olabiliyorlar…
Bu ne yaman çelişkidir bu!
Suriye ve Irak’ın içişlerine karışmaktan vazgeçmeyen bu anlayış sahipleri şimdi de bir fırsat bulmuşken, NATO’nun dünyaya saldığı korku üzerinden dünya hukukuna ayar vermek istiyorlar.
Kendi ülkesindeki hukuksuzluğu ‘hukuk’ sayanlar, başka ülkelerden de aynı anlayışla ‘hukuk’ bekliyorlar. “İsveç ve Finlandiya bize, bizim terörist dediğimiz bilmem kaç kişiyi teslim edecekmiş!
Sanki komşularından birkaç kilo bakliyat istiyorlar!
***
Ülkenin demokrasi yoksunu olması, 20 yıllık iktidarın eseri olsa da bu iktidarla ilk fırsatta uzlaşan cılız muhalefetin payını da hiç unutmamak gerekir.
Çünkü muhalefet açıkça ortaya çıkıp, ‘öteki’ ilan edilerek hedef alınmış olan Kürtler, Aleviler ve diğer kimliklerin değerlerine, saygı duyduğunu, iktidar olduklarında, tüm demokratik insan haklarını tanıyacaklarını söyleme cesareti gösteremiyor.
Eğer buna itirazınız varsa lütfen şunları da düşününüz:
Siz, İYİ Parti öğretisini odak yaparak ‘altılı masa’da buluşmuş olanların, bu masada olmayan, fakat mevcut yönetime karşı birlikteliği savunan ve ‘öteki’ sayılan milyonların oylarını alan HDP’ye el uzatıp ‘ aramıza siz de geliniz’ dediklerini hiç duydunuz mu?
Peki bu masada: Kürtlerin anadil eğitimi, kayyumlar, siyasi tutuklular, Alevilik, Cemevleri, zorunlu din dersleri, diyanete teslim edilen eğitim gibi gibi önemli konularda varılan bir karar, yapılan bir açıklama var mı?
Yok!…
Ama bu ‘altılı muhalefet’, iktidarı, NATO heveslisi ülkelerle neden daha sıkı pazarlık yapmadınız, niçin daha fazla haklar(!) istemediniz diye sık sık sorgulayıp eleştirebiliyor!
Demek ki; bu ‘altılı muhalefet’, demokratik olmayan bu hukuksuz düzene karşı değilmiş, onlar, sadece iktidar olmak istiyormuş, onların iktidarında da acılar azalmayacak, sevinçler çoğalmayacak, düzen aynen sürecek.