Abdulbaki Erdoğmuş, 1 Ocak 1958 yılında Genç doğumludur.
İlkokulu Genç’te İmam Hatip okulunu da Diyarbakır da bitirdi. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (İlahiyat Fakültesi) mezunu olup Medrese Eğitimini de Diyarbakır da tamamladı. İmam Hatip ve Müftülük görevlerinden sonra 1999 seçimlerinde ANAVATAN Partisinden 21. Dönem Diyarbakır milletvekili olarak seçildi. Aktif siyasetten sonra Sivil Siyaset çalışmalarına devam eden Erdoğmuş, Sivil Siyaset Platformu ve Sivil Siyaset Girişimi Sözcülüğü yaptı.
Şimdi ise Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörlüğünü yapmaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı vardır.
Müslüman alimlerinin Fıkıh geleneği ile sumen altı yaptığı önemli sorunlardan biri “kadın peygamber” konusudur.
Esas itibarıyla kadından peygamber olmadığı yönünde genel bir kanaat yoktur. Ancak bu yöndeki anlayış ve bilginin üzerinin örtülmesi ve bir şekilde gündemden düşürülmesi başarılmıştır.
Oysa Kur’an’da özellikle Hz. Meryem ile ilgili kıssada vahiy meleğinin kendisine gönderildiği çok açık olarak belirtilmektedir:
Ve bu ilahi mesajda Meryem’i de an. Hani, o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti; kendini onlardan uzak tutuyordu… (Melek:) ‘Ben yalnızca Rabbinin bir elçisiyim’ dedi, ‘(O Rab ki:) sana tertemiz bir oğul armağan edeceğim (diyor)’.
(Meryem Suresi/19:16-20)
Vahiy meleği peygamberler dışında kimseye gönderilmediğine göre Hz. Meryem’in peygamberliğinden de şüphe edilmez.
Hz. Havva annemiz başta olmak üzere çok sayıda kadın peygamber olduğu da bilinmektedir.
Buna rağmen böyle bir hakikatin din üzerinden örtülmesi ve kadına yönelik ayırımcılık yapılması gerçekten anlaşılır bir durum değildir.
Kanaatime göre bunun nedeni, kadının yönetici olmasını önlemektir. Kadını, yönetici-devlet başkanı-kadı-müftü-vali gibi egemenlik ve etkin hakimiyet imkânı sağlayan makamlardan uzak tutmaktır.
Benzer makamlara gelen kadının, kocasına köle veya kocasının hizmetinde olması düşünülemeyeceğine göre bu tür makamların din üzerinden kadına yasaklanması bulunabilecek en etkili yöntemdir.
Böylece “kocaya itaat”, kadın için cennet kapısı açmanın anahtarı halin getirilmiştir.
Bu konuda uydurulmuş yüzlerce hadis vardır. Kur’an-ı Kerim’in dahi “ataerkil”ve “erkek merkezli”tercüme ve tefsir edilmesi de böyle bir anlayışın dini kültür haline gelmesine büyük katkı sunmuştur.
Bu durumda kadının da peygamberlik gibi ilahi bir seçime layık görüldüğü ve Allah indinde ‘insanlık’ ve ‘takva/sorumluluk’ bağlamında erkekle eşit olduğu gerçeği en azından uygulama bakımından ortadan kaldırılmıştır.
Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğu unutulduğu için kadının da hep erkeğine itaat edeceği var sayılmıştır.
“Kadın Peygamberler” kitabını niçin yazdım?
İbrahim Sediyani gibi bir araştırmacı yazarın bir gün çıkıp, “Kadın Peygamberler” başlığı altında üç ciltlik bir eser meydana çıkarabileceğini akıllarına bile getirmedikleri anlaşılıyor.
Nefel yayınlarından çıkan kitap, “binlerce yıllık tabuları yıkan, kemikleşmiş ve kök salmış bağnazlığı ve ataerkil / erkekegemen zihniyeti yerle yeksan eden müstesna bir eser” olarak tanımlanmaktadır.
Sediyani, eserin amacını da şöyle belirtmektedir:
İslam dünyasının bugünkü geri kalmışlıktan kurtulması ve yeniden canlanması için en başta gerekli olan şey, aydınlanmadır. Aydınlanma için de en başta öğrenmesi gereken şey, kadına saygıdır. İnsan denen canlı türünün bu dünyada sahip olabileceği en yüksek makam olan ‘peygamberlik’ makamına kadınları da layık görmek, İslam dünyasında kadınlara yönelik menfi tavırların, kadını ‘düşük insan’ veya ‘yarım akıllı’ gören bağnaz zihniyetin, kadınlara yönelik negatif ayrımcılığın, kadına yönelik şiddet ve baskının önünü kesecektir.
Gerçekten de kadının konumu, kadına yönelik ayırımcılık, aşağılama, şiddet, baskı sadece biz Müslümanların değil, dünyanın en önemli sorunudur.
Biz Müslümanlar için en büyük utanç, kadına yönelik menfi yaklaşımın ve şiddet uygulamalarının İslam ve Kur’an referansıyla hayat bulmasıdır.
Allah’a, İslam’a ve Kur’an’a iftira etmekten daha büyük bir zulüm ve utanç olabilir mi?
Kadını aşağılamanın, şiddete maruz bırakmanın referansı İslam olabilir mi?
Din ve Diyanet adamlarının Kur’an tahrifatını, hadis uydurmalarını, fetva düzmecelerini İslam’a mal etmenin ahlaki ve vicdani bir gerekçesi yoktur.
Bu ahlaksızlık tamamıyla tahrifat yapanlara, hadis uyduranlara ve fetva düzenlere aittir.
Ne yazık ki bu utancı savunan bir Müslüman çoğunluk vardır. Ülkemizde de Diyanet başta olmak üzere tarikatlar, cemaatler, medreseler, imam hatip okulları, örgütlü dini gruplar, bu çoğunluğu beslemeye devam etmektedirler.
Müslüman aydınların, münevver ulemanın ve İlahiyatçı entelektüellerin bu utancı ortadan kaldırmak için verdikleri mücadelelerin yeterli olmadığı çok açıktır.
Sediyani’nin emsalsiz eseriyle bu mücadeleye büyük katkı sunacağına inanıyorum.“Kadın Peygamberler” konusunda yapılmış en kapsamlı çalışmadır.
Sadece Müslümanlar açısından değil, diğer dinler açısından da bir ilktir.
Kuşkusuz bu benim iddiam değil, Yayınevinin de açıkladığı bir gerçektir:
Peygamberler konusu, peygamberlerin yaşamları ve mücadeleleri, hem tüm dinler (Musevîlik, Hristiyanlık, İslam, Zerdüştîlik, Ézidîlik, Maniheizm, Hinduizm, Budizm, Şintoizm) ve tüm kutsal kitaplar ve metinler (Avesta, Tevrat, Talmud, Midraşlar, İncil, Kur’ân, Hadisler, İkan, Tibet Ölüler Kitabı), hem tüm antik eserler (Sümer Yazıtları, Mısır Hiyeroglif Yazıtları, Amarna Mektupları, Ölüdeniz Parşömenleri ve Sümer, Babil, Med, Mitanni, Hitit ve Eski Mısır yazıtları), hem de bilimsel eserler (Arkeoloji, nesnel Tarih), bütün bu kaynakların hepsi ışığında araştırılıp kaleme alınmıştır. Böyle bir çalışma daha önce hiç olmamıştır ve bu yönüyle elinizdeki bu çalışma müstesna bir özelliğe sahiptir.
Artık kütüphanemizde bulunduracağımız çok kapsamlı bir eser, özellikle de Dinler Tarihi araştırmacıları için önemli bir kaynak söz konusudur.
Bu değerli çalışmadan dolayı yazarı ve yayın evini kutluyorum ve yazarın şu tespitine de katıldığımı belirtmek istiyorum:
…Kadınların aşağılandığı ve öteleştirildiği bir mirastan insanlık ve uygarlık adına hayırlı bir gelecek inşâ edilemez. İnsanlık umdelerinin yücelmesi, yeryüzünde erdemli ve hakkaniyetli bir yaşamın yeşermesi ve uygarlık seviyesinin yükselmesi, ancak kadına verilen değer, kadının yüceltilmesi ve hakkettiği konuma yükseltilmesi ile mümkündür.