Türkiye’nin yaklaşık yüz yıllık cumhuriyet geleneği iç savaşlar, çatışmalar, darbeler, askeri müdahalelerle geçmiştir.
Demokrasi, hukuk, barış, kalkınma, refah, muasır medeniyet gibi hedeflerin hiçbiri gerçekleşmeden koca bir yüz yılı geride bırakmak üzereyiz.
İki dünya savaşıyla yerle bir olan Almanya ile kıyaslamak yerine yüz yıldır, Osmanlı’nın istibdat ve yokluk dönemiyle kıyaslayarak cumhuriyeti yüceltmeye, kutsamaya devam ediyoruz.
Bunun nedeni de Türkiye’de cumhuriyet ve cumhuriyetçiliğin demokrasiye alternatif olarak kutsanması ve dokunulmaz kılınmasıdır.
Kuşkusuz eleştiriye ve çoğulculuğa açık olmayan bir rejimin gelişmesi de mümkün olmaz.
Cumhuriyet, demokrasi ile taçlandırılıp hukukun üstünlüğüne dayandırılınca anlamlı ve değerli olur.
Cumhuriyetin kazanımları; Osmanlı’nın yıkıntıları ile değil, ileri demokrasi, hak ve özgürlükler, refah düzeyi, nitelikli eğitim, bilimsel başarılar, teknolojik gelişme ve medeniyet seviyesi ile ölçülür.
Buna göre çoğulculuğa, hukukun üstünlüğüne, farklı kesimlerin eşitliğine, ‘öteki’nin haklarına ve özgürlüğüne inanmış ve içselleştirmiş cumhuriyetçi bir anlayışı, parti veya kuruluşu örnek vermek mümkün mü?
Bu durum, sadece ülkemizle sınırlı değildir. 21’inci yüzyılda gelişmişliğin ölçüsü artık cumhuriyet değil demokrasidir.
Bölgemizde veya dünyanın herhangi bir coğrafyasında güvencesi demokrasi ve hukuk olmayan, aksine demokrasiye direnen hangi cumhuriyet devleti, medeni dünyanın bir parçası sayılmaktadır?
Oysa rejimi cumhuriyet olmadığı halde demokrasi ile en gelişmiş ülkeler arasında yer alan monarşi rejimleri vardır.
Monarşiye rağmen insanların barış içinde yaşadığı, hak ve özgürlüklerini kullandığı, inanç ve dinlerini yaşadığı medeni ülkelerin güvencesi demokrasi ve hukuktur.
Norveç, Danimarka, İspanya ve Japonya bunların başında gelir.
Rejimleri cumhuriyet olduğu halde demokrasiye geçmeyen Kuzey Kora, Rusya, Çin, İran, Irak, Suriye gibi ülkelerin durumu ortadadır.
Bu ülkelerde cumhuriyet, tek başına güvence olabiliyor mu?
Türkiye, bu iki gruptan hangisine girmektedir?
Güvencesi demokrasi ve hukuk olan bir ülke midir Türkiye?
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren demokratik siyasetin hayat bulmasına imkân verilmediği için ideolojik ve militarist siyasetin önü açılmış, böylece siyasetin vesayet sistemine hizmeti kurumsallaştırılmıştır.
1950-1960 arası Demokrat Parti (DP) dönemi dışında kısmen de Demirel ve Özal uygulamalarını istisna ederek denilebilir ki devletçi ideolojiye ve vesayet sistemine karşı iktidarlarında demokratik duruş sergileyen bir siyaset süreci hiç olmadı.
Esas olarak; meşruiyeti vesayette arayan hiçbir siyasi anlayış demokrasi olarak tanımlanamadığı gibi, devletçilik ve kutsal devlet anlayışından kurtulmadıkça da demokratik-hukuk devleti iddiası gerçekçi ve samimi olamaz.
Türkiye’nin siyasi geleneği genel olarak ideolojilere dayandığına göre cumhuriyet geleneğimizi bu ideolojilerden ayırmak da doğru olmaz.
Sağcılar, solcular, ulusçular, Atatürkçüler, milliyetçiler, muhafazakârlar, milli görüşçüler ve İslamcılar gibi kesimlerin hiçbiri demokrasi ve demokratik bir cumhuriyet konusunda samimi olmamışlardır.
Bunlardan hangi kesimin demokrasi konusunda övünecek bir geçmişleri vardır?
Toplumsal kültür, demokratik siyaset ve hukukun üstünlüğünü esas alan kurumlar oluşmadan demokrasi ve hukuk devletinden söz etmek doğru değildir.
Türkiye’de demokrasi ve hukuk inancının gelişmesini engelleyen bu kurumların ve toplumsal kültürün yokluğudur.
Otoriteryenizme, despotizme, otoriter ve diktatör eğilimlere karşı ülkeyi koruyacak olan hukukun üstünlüğüne dayanan kurumlar, demokratik siyaset ve gelişmiş medeni toplum kültürüdür.
Yüz yıldır cumhuriyet üzerinden bir demokrasi oyunu oynanıyor. Doğrudan askeri müdahalelerle veya ideolojik siyasetle demokrasinin önü kesiliyor.
Her defasında bir başka demokrasi oyunu sahneye konuluyor. Aynı oyun farklı oyuncularla oynanmaya devam ediyor.
Yetmez mi artık bu oyunlar?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve “tek adam” yönetimi ile cumhuriyet, hangi temel sorunlarımızı çözebilir?
Aldananların da aldatanlar kadar sorumlu olduğunu düşünüyorum.
İdeolojik, dayatmacı, tekçi cumhuriyet modeliyle ulaştığımız muasır medeniyet seviyemiz ortada.
“Tek adam” yönetimi, cumhuriyet bahçesinin acı meyvesinden başka bir şey değildir!
Tatlı ve çeşit çeşit meyveler ancak demokrasi bahçesinde yetişir.